İnsan, insanın mecburiyetidir

SEYFULLAH AKKUZU
Abone Ol

Bir şeye ihtiyaç duyabilmenin yolunun edebiyattan geçtiğine inanıyorum. Edebiyat, insanın kendi cinsine mecburiyet ilişkilerini öğretmeden önce, "öteki"ni fark etmesini sağlar. Günümüzün propaganda aletlerini ellerinde tutanlar, ötekine mecburiyetin, ihtiyaç duymanın yolunu kesmek için her yolu deniyor.

Melankoli yenilgilerden sonra zihinde yeni perspektifler inşa eder
Cins

Edebiyat, insana kapitalizmden kendini olabildiğince menetmeyi öğretir. Bunu insanın "öteki" ile kurduğu ihtiyaç ilişkisini doğurarak yapar. Edebiyat her şeyden önce insanın öteki ile kurduğu ilişkiyi gösterir. Peki, insan ne zaman böyle bir ilişkiye ihtiyaç duyar? İnsanın kendisinin kendi ile olamayacağı acıyla hissettiğinde. Daha doğrusu bunu tereddüt içinde duyumsayabildiğinde. İnsana bunu duyumsatabilecek en iyi şeyin edebiyat olduğunu düşünüyorum. Bir eser okuruna şu soruyu sordurtabilir: İnsan kendisini kendi ile bilebilir mi? Bu soruyla meşgûl olmak bizi kendi dar sınırlarımızdan ötesine götüren yolun başlangıcı olabilir. İnsanın ötekiye mecburiyeti prangalarından kurtulmasını sağlayabilir. Başka bir deyişle insan kendisinden kurtulup, kendi dar havsalasının çemberinden çıktıkça bir o kadar ötekiyi görebilir. Edebiyatın, insanı kendinin dar çemberinden kurtarışı, insanın kendinden mahrumiyet ile ve ötekini fark edip ona kendinde yer açmasıyla başlar.

Çağın bütün propaganda araçları elbirliği içinde öteki ile ihtiyacın, mecburiyetin yolunu kesiyor.

Ancak kendinden mahrum olan ötekine mecbur olur. Bu mecburiyet efendi-köle ilişkisine dayalı değil, özgürleştiricidir. İnsan, kendinde kendisi ile kalarak değil, öteki ile özgürleşebilir. Fakat ısrarla "Kendin ol, kendin olmalısın, kendin olabilirsin!" söylemi her kanaldan tekrar tekrar insanların üzerine boca ediliyor. "Kendini kendin ile gerçekleştir ve özgür ol!" propagandası, insanı insana, başka’ya ve öteki’ye körleştirir. Çağın bütün propaganda araçları elbirliği içinde öteki ile ihtiyacın, mecburiyetin yolunu kesiyor. Günümüzde insanın, insanın hayrına bir şey yapması istenmiyor. Herkesin kendi içinde kendine yetmesi isteniyor. Artık insan, insandan bir şey ummuyor. Çünkü kurumlar en insani ihtiyaçların karşılandığı (daha doğrusu ihtiyaçların pazarlanıp satıldığı) yer hâline geldi. Bununla birlikte kurumlar ihtiyaçları masumca gidermiyor; insanın sisteme kölece mecburiyeti ve katkısı oranında ihtiyacını gidereceğini sadece vadediyor. İhtiyaçların piyasası kurumların pazarında satılıyor.

  • Mecburi özgürlük de kurumlar eliyle dayatılıyor. Ok işaretlerini takip ederek ulaşacağımız özgürlük, parlatılıp paketlenmiş, piyasa sınırları içerisinde tasarlanıp hazırlanmış ve ucuz bir vaat şeklinde sunuluyor insanlara.

Sigorta şirketleri, bankalar, okullar, hapishaneler, hastaneler, dernekler… modern zamanlarda doğmuş akla gelebilecek bütün kurumlar insanın sorumluluktan azâdesini sağlamış.

Bir şeye ihtiyaç duyabilmenin yolunun edebiyattan geçtiğine inanıyorum.

Kimsenin kimseye bağımlı olmadan, ama herkesin kurumlara bağımlı, borçlu olmasıyla varlıklarını sürdürüyorlar. İnsanın insana ihtiyaç duyması istenmiyor. İhtiyaçtan azade, çalışarak -kendini sömürerekkendine yeten özgür (!) birey ideal tip olarak sergileniyor. Çünkü insan insana bir an ihtiyaç duydu mu bir taş parçası gibi o ihtiyaç, mecburiyet ve umut parçası kapitalizm çarkını döndüren devasa dişlileri kilitler hatta parçalar. Bir şeye ihtiyaç duyabilmenin yolunun edebiyattan geçtiğine inanıyorum.

Edebiyat, insanın kendi cinsine mecburiyet ilişkilerini öğretmeden önce, "öteki"ni fark etmesini sağlar. Günümüzün propaganda aletlerini ellerinde tutanlar, ötekine mecburiyetin, ihtiyaç duymanın yolunu kesmek için her yolu deniyor.

Mecburiyetin zarurete evrilişine dair
Cins

İnsan hayatiyetini tekrar bulacaksa, içinde böyle bir isteğin kırıntısı var ise edebiyata başvurması kaçınılmaz olacaktır. Çünkü edebiyat, kendi mecburiyetlerini insanın önüne koyarak onu kapitalizmin mecburiyetlerinden kurtarır. İnsanın insan için mecburiyet ve umut olduğu yerde ise kapitalizm barınamaz.