Kumpas mağduru komutanlara açık mektup

NEŞE KUTLUTAŞ
Abone Ol

İşgal girişimi esnasında bankamatik ve makarna kuyruklarında olan bugüruhun “cahil” dediği halk, işgalci hainlere mani olmak için tarlasını yaktıve devletten gelen tazminatı da kabul etmedi. O “cahil” halk vatanını işgaletmeye yeltenen hain köpeklerin karşısında ellerinde Türk Bayrağı iletankların önüne çıktı ve kurşunların hedefi olarak yaralandı ve şehit oldu.

CNN Türk’te gazeteci Nevzat Çiçek şöyle bir soru sordu yanında oturan komutana: “Vatandaş şunu merak ediyor, bundan sonra Türkiye’de darbe olur mu komutanım?”

Bilakaydüşart “hayır” demesini beklediğimiz komutanın cevabı şöyleydi: “Ülke iyi yönetilecek… Siyasi iradenin askeri yapıya demokratik kontrol mekanizmalarını tam olarak tatbik etmesi, antidemokratik dediğimiz müdahalelerden de kaçınması, ona ne yapacağını söylemesi, nasıl yapacağını da ordunun kendisine bırakması halinde neden olsun…” Buradaki “nasıl yapacağını” ifadesine ne yazık ki stüdyoda bulunan hiç kimseden tek bir itiraz gelmedi.

İlk sorum şu; verilen bu tüyler ürpertici cevaba siz de katılıyor musunuz? Demokratik bir ülkede askerler memleketin gidişatının iyi olup olmadığına karar verip darbe yapma özgürlüğüne sahip olmalı mıdır? Askerin görevi vatanı düşmanlarından korumak mıdır yoksa demokrasinin “nasıl” işleyeceğine karar vererek darbe yapmak mı?

27 Mayıs 1960 darbesini gördü bu ülke. Ülkenin başbakanı idarenin “nasıl” olması gerektiğine karar veren askerler tarafından idam edildi. O fırtınalı dönemde babam Rahim Arpaçay da tıpkı sizin gibi iftiraya uğrayarak hapis yatmıştır.

Evet, darbe, iftira, hapis…

Şimdi, ikinci sorum şu; 22 Şubat 1962, 12 Eylül, 12 Mart, 28 Şubat, 27 Nisan utanç tablolarının tümü hem darbe hem de darbe girişimleri olarak ülkenin “nasıl” yönetilmesi gerektiğine karar verme yetkisini kendisinde gören askeri cunta tarafından yapılmıştır. Bu konuda mutabık olduğumuzu umuyorum. Yanılıyor muyum? Bunca badireyi atlatmışken elimiz yüreğimizde, ordu içinde görev yapan herhangi bir komutanın “ülkenin gidişatı iyi değil” diye karar verip darbe yapmayacağının garantisini kim verecek bize?

Burada size iki isim zikretmek istiyorum, hiç kimsenin kendilerinden hakikate dair en ufak bir şey dahi öğrenemeyeceği, basit, kuralsız ve pespaye yazılarıyla insanları fütursuzca ve canlarının istediği gibi manipüle etmeye çalışan Yılmaz Özdil ve Bekir Coşkun, ülkemizin 15 Temmuz’da karşı karşıya kaldığı işgale “tiyatro” diyecek kadar alçaldılar. Bu seviyesiz maestroların iki sütun aralıklı derin(!) yazılarını okuyan ve kendilerini allame zanneden kitle de koro oluşturarak aynısını her platformda tekrar etti: “Darbe değil tiyatro.” Oysa konuşmalarını büyük bir takdirle izlediğim kumpas mağduru Albay Mustafa Önsel mesela, daha 15 Temmuz saldırıları başlar başlamaz bunun bir “Fetullahcı kalkışma” olduğunu anlayarak silahını alıp dışarı vatanımızı savunmaya çıktığını söylemişti.

Üçüncü sorum şu; iki durumu mukayese ettiğinizde Atatürkçülükleri ile maruf bu iki ismi siz de Atatürkçü olarak kabul ediyor musunuz? Onlar Atatürkçü ise ve bu pespayeliği Atatürkçülük adına yapıyorlarsa kimlerin Atatürkçülüğünü esas almamız gerekir?

Dördüncü sorum şu; kumpas mağduru komutanlarımızdan birinin, ekranda tam da şahane bir birlik ve beraberlik çağrısı yaparken: “Sarımsak görmüş vampirler gibi Kemalizm diriliyor diyorlar” ifadesi Kemalist olmayanların bütünü için bilinçaltında hâlâ “vampir” sıfatının uygun bir sıfat olduğunun ispatı mıdır? Kemalist olmayanların tümü sizler için de “sarımsak görmüş vampirler” midir?

Kemalizm demek 28 Şubatta hangi asker namaz kılıyor, hangi askerin eşinin başı örtülü diye evlere ajan gönderip bu milletin evlatlarını fişlemek midir?

Kemalizm demek, sakallı diye babaları, başörtülü diye anneleri kendi çocuklarının düğünlerinde kapılarda ağlatıp Orduevlerine almamak mıdır? Münferit vs. de değil basbayağı askerin emriyle ve her yerde yapılan bir vicdansızlıktan bahsediyorum.

Kemalizm demek, orgenerallerin “artık kalem oynatmaması gereken yazarlar” listesi hazırlayıp gazete patronlarına emrivaki yapması mıdır?

Kemalizm demek, “Bağımsız” yargı mensuplarını Genelkurmay Karargâhına toplayıp seçilmiş hükümet aleyhine brifing vermek midir? Liste inanamayacağınız kadar uzun. Geçelim.

Dindar görünümlü alçaklar memleketi işgale kalkışmışken Kemalizm sopasıyla herkesi hizaya sokma iştiyakı bazı askerlerde ne zaman ve nasıl son bulur sizce? Buna harbi bir cevabınız var mı?

Bir soru daha; bu millet hakikaten kendi geleceğine sahip çıkmaktan aciz midir? Hatırlarsanız Fetullahcı alçak, Osman Özsoy şöyle demişti 15 Temmuz’dan hemen önce:

“Ben profesör olacağıma keşke bir Albay olsaymışım mesela. Bu süreçte daha çok katkım olurdu. Bu iş gitmez. Yüzde 50 desteği falan iplemeyin. Ben siyaset bilimi profesörüyüm ya. Alt yazı geçin televizyon kanallarından yarın sokağa çıkma yasağı var diye bakın sokağa çıkıyorlar mı? Bütün darbeler cuma günü oluyor. Hocaların evleri cami avlusundadır. Namaza bile geçmezler korkularından. Türkiye’de insanların demokrasi için sahaya çıkmak gibi bir hassasiyeti yok.”

Hangi şerefli Türk askeri, milleti darbeyle korkutan hain Osman Özsoy’la aynı fikirde olmayı onuruna yedirebilir? Ya da siz bu sözleri onurunuza yedirebilir misiniz?

Lütfen söylememe izin verin; ben 17 İhtilalinden sonra Azerbaycan’dan Türkiye’ye göçen aristokrat bir ailenin kızıyım. Büyük dedem Yusuf Yusufof (Arpaçay) bu topraklarda ilk kurulan cumhuriyetin; Cenub-i Garb-i Kafkas Cumhuriyeti’nin Şura Üyesi ve Gıda Bakanıdır. İngilizler tarafından 2 Haziran 1919 tarihinde Malta’ya sürgün edilenlerden. Sürgün no: 2721

Edirnekapı Şehitliğinde medfun.

Hem Türkiye, hem de Azerbaycan Milli Mücadelesinde fiilen bulunan ailemiz bizi bu vatana ve Türk Bayrağına bağlı ve sonsuz saygılı olarak yetiştirdi.

Şimdi tam da burada, bu şerefli ailenin kızı olan bana, sırf dindar olduğum için, başörtülü olduğum için, Kemalist olmadığım için “Makarnacı”, “Kömürcü”, “Kökünüzü kazıyacağız!”, “Vampir”, “Yarasa” “Memleketi satar bu köpekler!” gibi eşsiz zekâ örneği(!) ithamları nasıl hak ettiğimi söyleyebilir misiniz? Bu ithamları siz de doğru buluyor musunuz?

Aile geçmişlerimiz ve kökenlerimiz farklı olsa da, aynı saygıyla bu toprağa bağlı, on binlerce dindar insanı son derece seviyesiz ithamlarla yaftalamak ve cezalandırmak ne kadar doğrudur sizce? Ve sizce Kemalist olmayan herkes bu kibirli ve küstah ithamları doğal olarak hak etmekte midir? Türkiye’de, siyasetin ve toplumsal hayatı düzenlemenin tek meşru zemini Kemalizm midir? Cevabınız evetse Kemalist olmayanların bu ülkede insan gibi yaşama hakkı ve ihtimali sizce nedir?

Bir başka örnek; CNN Türk’te Cüneyt Özdemir’in yaptığı 15 Temmuz belgeselini “eleştiren” bazı mahlûklar şehitleri ve başörtülü şehit eşlerini kast ederek “bu koyun sürüsü mü kurtardı memleketi yani” diye son derece zekice(!) eleştirebildiler. Bu “koyun sürüsü” tanımlaması çok önemli ve türevleri de var; “Gerici”, “Makarnacı”, “Kömürcü”, “cahil” vs. Kayıtlara geçsin isterim; işgal girişimi esnasında bankamatik ve makarna kuyruklarında olan bu güruhun “cahil” dediği halk, işgalci hainlere mani olmak için tarlasını yaktı ve devletten gelen tazminatı da kabul etmedi. O “cahil” halk vatanını işgal etmeye yeltenen hain köpeklerin karşısında ellerinde Türk Bayrağı ile tankların önüne çıktı ve kurşunların hedefi olarak yaralandı ve şehit oldu. Şimdi size soruyorum, bu vatan, alçak vatan haini Fetullah türevlerine ve vatanı uğruna gözünü kırpmadan şehadete yürüyecek dindar insanları aşağılayan, kendi halkından tiksinen, ahmak ve kibirli “Atatürkçülere” bırakılacak kadar sahipsiz midir gerçekten? Cevabınız nedir? Şunu hiçbirimiz unutmayalım ki; 15 Temmuz gecesinden itibaren ordu-darbe denkleminin içinde bir de büyük Türk Milleti var artık. Bundan sonra darbenin “d”sini bile aklından geçirenler Türk Milletinin eşsiz dirayeti, vatanperverliği ve bunların kanıtlandığı 15 Temmuz 2016 gecesini asla unutmamalılar.

Bütün samimiyetimle bir soru daha soracağım; Bir arada yaşamamız bu kadar zor mudur hakikaten? Başımıza gelen bu alçakça saldırıdan sonra, dindarı, dindar olmayanı, Kemalist’i, Kemalist olmayanı ile bu vatanı seven herkesin, bütün farklılıklarıyla birlikte ortak bir zeminde buluşmasının mümkün olup olmadığından bahsediyorum. Bu çok mu zor?

Halkımıza kurşun yağdırdıktan sonra kaçarak ABD, Yunanistan, Fransa, Belçika, İspanya’dan sığınma isteyen vatan mefhumundan bihaber alçaklarla bir arada yaşamaktan bahsetmiyorum elbette. O soysuzların vatanımızdan defolup gitmesini diliyorum.

Son sorum da şu olsun: CİA-Fetullah ortak prodüksiyonu ile ülkemiz karış karış işgal edilmeye çalışılmışken “vampir” denilerek, “yarasa” denilerek aşağılanan dindar insanların bu vatanın en az sizin kadar özbeöz evlatları olduğunu, bu vatan için en az sizin kadar şehit olmaya hazır olduğunu 15 Temmuz gecesi anlamadıysanız ne zaman anlayacaksınız?