Meraklısına 10 derste soğuk savaş Müslümanları

HAKAN ARSLANBENZER
Abone Ol

Müslümanları aşağıladıkça yükseldikleri zehabına kapılmışlar bir kere. Kendilerini zengin sınıfına kabul edilmiş tek yoksul çocuğu gibi görürler. Aldıkları eğitimin, edindikleri görgünün, kazandıkları unvanların, yeyip içtiklerinin bile uçsuz bucaksız Müslüman halkın emeğinden süzülüp geldiğini idrak edemezler, inkar ederler.

1. KENDİLERİNE MÜSLÜMAN DEMEZLER.

Açık seçik Müslüman yerine mütedeyyin, muhafazakar, mutaassıp gibi gizli kapaklı kelimeler kullanırlar. İslam demezler de mesela “kadim şark-ı vusta medeniyeti” filan gibi anlaşılmaz laflar ederler. Sünnet, onlar için küçük erkek çocuklarının fazlalıklarından kurtulması töreninden ibarettir. Kur’an diyecekleri sıra bunlara bir ürperme gelir de hemen “bütün kutsal kitaplarda” diye kıvırıp rahata ererler. Hele şeriat, cihad gibi kelimeler ödlerini koparmaya yeter. Sapık tarikatlara ve mevzu hadislere ise bayılırlar. Temel din eğitimlerini Fransız sağından aldıkları için şeriat kafalarında kilise ile özdeştir. Fransız sağı gibi onlar da daha geniş bir dine inanırlar. Düpedüz mezhebi geniş görünmemek için de buna muğlak terimlerle kılıf ararlar.

Müslüman kimliğini gizlemek isterler.

2. ŞEKLE ŞEMAYİLE AŞIRI DERECEDE DÜŞKÜN OLURLAR.

Pazar günü bile takım elbise giyerler. Bunun için devlet memuru veya üniversitede profesör olmaları gerekmez. Her sabah düzenli olarak sinekkaydı tıraş olurlar. Ya pür matruşturlar veya utangaç bıyıkları vardır. Ekserisi emekli memur görünümlü olsa da fes altına yelek kravat takınanları da yok değildir. Giyim kuşamlarıyla kendilerini belli etmemeye o kadar uğraşırlar ki yüz metreden tanıyabilirsiniz onları.

3. EN AZ BİR YABANCI DİL BİLMEK GEREKTİĞİNE KANİDİRLER.

Ve genellikle o yabancı dili bilmezler. Dil biliyorum diyeni de sözlük yardımıyla Fransızca gazete okuyabiliyordur zaten. Dille ilgili klişe sözlere bayılırlar. Mesela durup durup “Bir lisan bir insan, iki lisan iki insan” deyiverirler. Gençleri yabancı dil öğrenmeye teşvik etmekten o kadar büyük zevk alırlar ki neden dil öğrenmek gerektiğini tamamen unutmuşlardır.

Dil bilimci, filozof, tarihçi ve siyaset eleştirmeni olan Noam Chomsky, 1918 yılında dünyaya geldi.

4. HAYRAN OLDUKLARI BATILI BİR “PROFESÖR BİLMEM KİM” MUTLAKA VARDIR.

Bu Batılı profesör de İngiliz anahtarı, İsviçre çakısı gibi bir şeydir; işe yaramadığı hiçbir nesne, açmadığı hiçbir kapı yoktur. Soğuk Savaş Müslümanlarının (SSM) Soğuk Savaş bile çıkmadan önce yaşayan en eski kuşağı Toynbee aşağı, Toynbee yukarı diye bu İngiliz casusunu yere göğe sığdıramıyordu. Sonradan Bernard Lewis aşağı, Bernard Lewis yukarı diyenler çıktı. Şimdiki SSM kuşağı ikiye ayrılıyor: Chomsky aşağı Chomsky yukarı diyenler ve Edward Sid aşağı Edward Sid yukarı diyenler.

Edebiyat profesörü Edward Wadie Sid, Filistin'de dünyaya geldi.

5. HARAMLARI / HELALLERİ YOKTUR, SADECE TABULARI VARDIR.

Allah korkusunu iptidai bulurlar; sevgi medeniyetinden söz etmeyi tercih ederler. Ama mebzul miktarda fobileri vardır. Asker fobisi mesela. Apoletli herhangi biri onları ürkütmeye yeter. Asker postalı öpmeye bayılmaları bundan herhalde. Gerçi öpmedikleri el, ayak, çizme, etek de pek kalmamıştır. Hem demokrasiyi hem askeri darbeyi alkışlama becerisi bunlarındır.

En çok korktuklarını iddia ettiklerini severler.

6. LAİKLİĞİN TEMİNATIDIRLAR.

İlk hümanist mütedeyyin esnaf pardon aydınlar bunlardır. Hümanistlikleri Mevlana ve Yunus Emre’nin barıştan kardeşlikten sevgiden söz eden birkaç mısraını her yerde söyleyip durmaktan ibarettir gerçi. Hümanizmin temelindeki sınıfsal çatışmayı inkar ederler. Kurtla kuzunun, kafirle müminin aynı dereden içtiğini hayal ederler. Laiklikten ne anladıkları henüz çözülebilmiş değildir; ama her iki üç yılda bir, birilerine laikliğe halel gelmeyeceğine dair teminat verirler. Bu teminat da genellikle belli bir Müslüman grubun karalanması, öcü gösterilmesi, Vahhabi ilan edilmesi yoluyla olur.

Laikliği kanının son damlasına kadar savunur.

7. “IŞIK BATIDAN DOĞAR” TARİKATINA MENSUPTURLAR.

Sizin anlayacağınız Amerikancıdır. Çok az kısmı Almancı olur, ki bunlar Soğuk Savaşı yeterince içselleştiremedikleri için diğer SSM tarafından hafife alınır. Almancılar aynı zamanda Enveristtir; Enver Paşa’nın ölmediğine filan inanırlar. Normal SSM, yani Amerikancı mütedeyyin tayfa tıpkı özendikleri ABD gibi sık sık düşman değiştirir. Uzun süre Moskof demiştir düşmanına. Son zamanlarda Selefi diyor. Bunlar geçmişte Cezayir Kurtuluş Savaşı’na karşı çıktıkları gibi, Irak Kurtuluş Savaşı’na da karşı çıkıyorlar.

Güneşin doğudan doğduğuna inanmazlar.

8. MENDERES, ÖZAL GİBİ RAHMETLİ EVLİYALARI VARDIR.

Demokrasi, dünya barışı, insan hakları vb. gibi çok kuvvetli batıl inanışları olduğu için daima çaput bağlayacak lider ararlar. Rahmetli Kennedy’yi o kadar sevmişlerdir ki, Kennedy suikaste kurban gittikten yıllar sonra bile, İstanbul’a demirleyen 6. Filoyu protesto eden üniversiteli gençleri Moskof uşağı olmakla suçlayabilmişlerdir. Hâlbuki Türkiye’deki yabancı askeri misyonlar, bütün kesimler tarafından işgal olarak algılanıyordu. Bunlar bugün de mesela İncirlik üssünün, Malatya füze radarının ne kadar da kutsal şeyler olduğunu anlatıp duruyorlar.

ABD'nin 35. başkanı John F. Kennedy, Kasım 1963Te uğradığı suikast sonrası hayatını kaybetti.

9. İZLENİM DEMEMEK İÇİN YA TEDAI DERLER VEYA IMPRESSION.

Koskoca Akif hazretlerini değil de Valéry ve Ahmet Hamdi’yi takip ettikleri için elbette. Türkçenin ya hep gerisinde kalırlar veya dışına düşerler. Zaten bu gerisinde kalma, dışına düşme hastalığı bunlarda ırsi gibi bir şey. Cami deyince 16. yüzyıldan bugüne gelemezler ama her tarafa gökdelen dikilmesinden mesut bahtiyar olurlar. Eğitim deyince ya Sahnı Seman Medreselerini öve öve bitirirler ya da Sorbonne’u.

Fransız şair Paul Valéry, 1871 yılında Sete'de doğdu.

10. MÜSLÜMAN HALKTAN NEFRET EDERLER.

Çoğunluk, Ehli Sünnet, halk, köylüler, sıradan Müslümanları görünce migreni tutar bunların. Halk onlara nereden geldiklerini hatırlattığı için elbette. Faşistlik derecesinde elitisttirler. Hani neredeyse Müslümanlar olmasa İslam çok hoştur diyecekler. Müslüman kalabalıklar aleyhinde cümle kurmaya da bu yüzden bayılıyorlar. Müslümanları aşağıladıkça yükseldikleri zehabına kapılmışlar bir kere. Kendilerini zengin sınıfına kabul edilmiş tek yoksul çocuğu gibi görürler. Aldıkları eğitimin, edindikleri görgünün, kazandıkları unvanların, yeyip içtiklerinin bile uçsuz bucaksız Müslüman halkın emeğinden süzülüp geldiğini idrak edemezler, inkar ederler.