Mesaiye çeyrek kala bir veda mektubu

MEHMET MÜLTECİ
Abone Ol

Bir sabaha bu kadar yorgunluk fazla değil mi diye düşünmek de çok yorucu gelmeye başladı.Buna rağmen kendimle konuşmaya kararlıyım çünkü dinlenmeyi severim. İki kişilik mutlukalabalığa memleketime ait içli bir türkü söylemeyi de. Tek kişilik azınlıkta kaldığım duşunaltında “beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar yıkasınlar” diye konser verdiğim de vakidir.

Sevgili homoekonomikus;

Tolstoy’un gizlice evini terk ettiği günden beri böyle soğuk bir hava insan tenini ısırmamıştır, böyle karanlık bir sabah şehri teslim almamıştır.

Tolstoy o sabahın 5’inde yataktan çıkmış ve veda mektubu yazmış. Lüks bir hayatı bırakıp izbe bir kulübede son günlerini geçirmek istediğini anlatmış. Günlüğündeki notlarda da gerekçelerini sıralamış ve içini kemiren köstebeği göğsünden söküp atmış; ‘onları sevindiren her şeyi, yüksek tabakadan kimseler arasında başarı kazanmayı, alışverişi, tüm bunları ben bir felaket olarak görüyorum ama bunu onlara söylememeliyim. Aslında söyleyebilirim, söyledim de ama bu sözlerimden kimse bir şey anlamadı.’

Sabah 5’te uyandım. Üstümden yorganı attım, kaşındım, oturdum. Yatak odası, mutfak ve TV karşısındaki koltuk üçgeninde nefes alıp verdim. Elime telefonu alıp Facebook’ta kuzenlerimin paylaşımlarını beğendim. Tek kelimesini anlamadığım Fransızca bir şarkının linkini verdim. Kuzenlerim beğendi. Twitter’a girip “Alarm Alarm sen kalk ben yatam” yazdım. Birkaç sudoku çözdüm. Tekrar Twitter’ı açtım yazdıklarımı sildim. Yoruldum, üşüdüm. Bir sabaha bu kadar yorgunluk fazla değil mi diye düşünmek de çok yorucu gelmeye başladı. Buna rağmen kendimle konuşmaya kararlıyım çünkü dinlenmeyi severim. İki kişilik mutlu kalabalığa memleketime ait içli bir türkü söylemeyi de. Tek kişilik azınlıkta kaldığım duşun altında “beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar yıkasınlar” diye konser verdiğim de vakidir. Detone olan sesin damla damla düşüyor ve giderden dışarı atılıyor. Dinlenmeyi severim, bu demek değildir ki konuşabiliriz. Biz farklı dillerin insanlarıyız. Sizinle karşılıklı konuşma imkânımız yok. Konularımız aynı kışlaktan çıkmadığı için konuşamayacağız. Ben söyleyeceğim siz dinleyeceksiniz, siz söyleyeceksiniz ben dinleyeceğim ve ayrıldığımız yeri tespit edeceğiz. Lisanınızdan öğrendiğim şekilde söyleyeyim; kesin olarak ayrıldığımız yerde ve anda arz talep denge noktasına geleceğiz.

Tolstoy 6’da kapıdan çıkarak ölümüne doğru yürümüş. Karanlıkta çalılıkların arasına düşmüş, üstüne başına dikenler batmış… Ben de kalkıp çok prezentabl bacakları olan sekreter diye hitap edince bozulan yönetici asistanına ve cümle çalışana söylev vermeye gitmeliyim.

Giriş; “Yurdumuzu kurtardı Atatürk, eğer kurtarmasaydı Amerikan mandasına girecek öğle arasında Amerikan mandasından yapılmış hamburger yiyip kola içecektik.”

Sizce de iyi bir başlangıç değil mi? Öğrenci Andı okuyarak büyümüş bir nesli Atatürksüz bir başlangıçla şaşırtmak istemem ama yeni nesil başka bir taktik bulmak zorunda. Öğrenci Andı kaldırıldı. Büyük hata, iyi ki zamanında ilkokulu bitirmişim, bu zamana kadar uzatmamışım. Ne düşüneceğime, nasıl giyinip hareket edeceğime devlet karar veriyordu, beni böyle lüzumsuz ve yorucu işlerden kurtarıyordu. Üstelik bu yeminde bana en büyük katkısı olan kısım varlık muhasebesidir. Bu karmaşık muhasebe problemini daha 7 yaşımda çözmeye çalışarak ekonomist olmak için ilk adımımı attım.

Tolstoy, Gogol’un Paltosunu sırtına alsaydı soğuk algınlığı belki zatürreye dönüşmezdi. Dilimin ucuna kadar gelen sözleri geri yutmasaydım belki midem yaralanmazdı. Ülserim var, asabiyim ben. Siz bu satırları okurken ben çoktan acı çekmiş olacağım. Umurunuzda mı bilmiyorum, aslına bakarsanız umurunuzda olup olmamasını umursamıyorum. Acaba, keşke ve belkilerimin sebebi siz değilsiniz. Size düşen ilişkimizdeki dengeyi gözetmeniz.

Bir çocuk daha öldürüldü ve nicedir bükülen kayıtsızlık eğrisi sonunda dün gece kırıldı. Bir Gazze, bir Halep, bir Musul, bir Myanmar kolay yaşamıyor. Nefes almaya mecali kalmamış çocuk başını babasının göğsüne düşürdü. Gözümün önünden gitmiyor, gülüşü bir masal kitabı gibi olan bebenin sayfalarının acımasızca koparılışı.

Buna rağmen kalkıp işe gitmeliyim. Sağıma soluma bakarak vakti israf etmemeli, bizi hayatta tutan piyasa adlı o büyük sırrın görünmez ellerini tutup karşıya geçmeliyim. Paranın sıcak yüzünü yüzüme değdirmeliyim. İnsan akşam evine sabah olduğundan daha zengin dönmelidir, değil mi?

Para demişken kozmetiğe bu kadar para gömmek sizce de tuhaf değil mi? Belki bu kadar para yatırılmasaydı rimeli akmayacaktı duyarlıymış gibi yapan kızın. Her zaman söylemişimdir, birlik ve beraberlik sizin olsun bize Çankaya’da lüks bir daire yeter!

Demir attım yalnızlığa

bir hasret dehlizinde

ve şimdi git başımdan

İşe gitmekten vazgeçtim,

siz kendi aranızda para kazanın.