Muhteber Hanım'ın hissettikleri

SAMET DOĞAN
Abone Ol

Otobüse binmeden önce emeklilik maaşından bir miktar çekmek için bankamatiğe yöneldi. Şifreyi girerken sol elini sağ elinin üzerine kapadı. Son zamanlarda haberlerde duyduğu hırsızlık olaylarından etkilenmişti, özellikle de polisim diyerek arayıp para isteyen şebekeden.

Muhteber Hanım, ikindi vaktinde gitmeyi daha uygun bulmasına rağmen bu haftaki perşembe pazarına gitmek üzere evden erken çıktı. Son iki haftayı, cumartesi günü gelecek torunları için kusursuz bir sofra hazırlamayı düşünerek geçirmişti. İki haftada bir geliyor ve sadece bir gece kalıyorlardı. Son zamanlarda bütün keyfi torunlarına yaprak dolması, zeytinyağlı enginar ve ayva tatlısı başta olmak üzere çeşitli yemekler yapmak olmuştu. Torunlarını kapıdan uğurlarken “Keşke rahmetli bu kadar erken gitmeseydi de birlikte bekleseydik hafta sonunu” diye düşünür, için için ağlardı. Altmış yaşını aştığından bu yana kalbi çok hassaslaşmıştı. Torunları her geldiğinde sevinçle ve her gittiğinde hüzünle birkaç damla gözyaşı döküyordu nedensiz.

Muhteber Hanım, tekerleri gıcırdayıp duran pazar arabasını arkasına alıp ana yola doğru devam etti. “Kim bilir, göreceğim son birkaç bahardan biri” diye düşündü serin havayı içine çekerken. Sağlığı gayet yerinde olmasına rağmen ölümden korkuyordu. Ana yola paralel uzayıp giden Arnavut taşı döşeli sokakta sadece kuş sesleri duyuluyordu. Yeşeren yaprakların altından sarkan pembe, beyaz akasya çiçekleri insana yaşama coşkusu veriyordu. Muhteber Hanım içinse biraz farklıydı; coşku duymuyordu ama baharla birlikte, ölüm korkusunun yerini olgunlaşmış bir huzurun almış olmasını umuyordu. Sanki ölüme çoktan teslim olmuştu da bunun için sadece uygun bir zamanı bekliyordu. Kuşkusuz bunda eşi Kenan Bey’in beklenmedik ölümünün etkisi büyüktü. Cansız bedenini mezara indirdikleri o birkaç dakikalık anı aklından çıkartamıyordu.

Otobüse binmeden önce emeklilik maaşından bir miktar çekmek için bankamatiğe yöneldi. Şifreyi girerken sol elini sağ elinin üzerine kapadı. Son zamanlarda haberlerde duyduğu hırsızlık olaylarından etkilenmişti, özellikle de polisim diyerek arayıp para isteyen şebekeden. Şüphelendiği her olay için polisi aramayı aklına koymuştu. Otobüs geldi. Muhteber Hanım, şoförü selamlayıp arkaya geçti. Gençlerden biri yerini verince gözlerini kapatıp ona dua etti. Gençler artık onun için aydınlık bir geleceğin habercisiydi. Gençliğinde, okuma yazma bilen, ülkeyi aydınlığa çıkarmak için ant içmiş bir kaç gençtiler. Gericilerin tüm taarruzlarına göğüs gerip ülkeyi bu günlere taşıdıkları için kendileriyle gurur duymakta haklıydı. Bazı yanlış giden şeyler olmasına rağmen, ülkeyi karanlıklardan aydınlığa çıkartacak edepli ve parlak gençler için bile olsa, yaşlılığa adım attığı bu yıllarda gençliğini hiç de boşa geçirmediğini düşünüyordu.

Elinde pazar arabası, tezgahlara bakıyordu.

Bir taraftan yol üzerindeki binaları seyrederken bir taraftan da pazar arabasını tutmaya devam etti. Otobüsten indi. Karşı caddede pazar kalabalığı görülüyordu. Kalabalığın arasına girmeden önce rulo haline getirdiği paraları düzleyip iç cebine koydu. Her zaman böyle yapardı. Küçük paraları büyük paraların üstüne koyardı. Muhteber Hanım, pazarda kısa bir tur attıktan ve sebzeleri eline alıp inceledikten sonra Hamdi Bey’in tezgahına geldi. Hamdi Bey, her hafta olduğu gibi yine coşkuyla ve saygıyla karşıladı Muhteber Hanım’ı. Halini hatırını sordu ve ardından, “Oğlum teyzenizle ilgilenin bakayım. Şu tezgahın arkasındaki açılmamış kolilerden verin!” diye bağırdı. Muhteber Hanım artık sadece bu tezgahın önünde kendini özel hissediyordu. Enginarları kendi eliyle seçti. Fasulyelerden bir tane aldı ve “çıt” diye kırılıp kırılmadığına dikkat etti. Tazeydi.

Hamdi Bey’in küçük oğlu sebzeleri pazar arabasının altına, meyveleri de üstüne koydu. Karpuza yer kalmadığı için poşeti eline almak zorundaydı. Ağır gelse de otobüse kadar idare edebilirdi.

Karpuzu alan Muhteber Hanım elinde taşımak zorundaydı.

İnsan kalabalığının arasında ufak adımlarla pazardan dışarı çıktı, otobüs durağının kalabalığında beklemeye başladı. Kısa süre sonra otobüs geldi ve gençlerden birinin yardımıyla pazar arabasını otobüse çıkarmayı başardı. Pazar arabasını engelliler için ayrılan bölmeye dayayıp cam kenarına oturdu. Muhteber Hanım camdan kalabalığa doğru bakıyordu ve otobüs hareket ederken durağın dibindeki irice bir poşet dikkatini çekti. İyice gerilip pencereden poşete bakmaya devam etti. Poşetin bir kaç metre ilerisinde saçı sakalı birbirine karışmış bir gençle göz göze geldi. Pejmürde görünümlü genç önce poşete sonra da Muhteber Hanım’a baktı. O birkaç saniyede içini bir ürperme sardı. İnsanlar poşetin farkında bile değildi, gelişi güzel yanından geçip gidiyorlardı. Otobüs ilerlerken yerinde duramıyordu. Yanında oturan gence dönüp, “Otobüs durağında bir poşet gördüm çocuğum, bomba olmasın!” diye seslendi. Genç sözleri algılayamamışçasına soruyla karşılık verdi: “Ne bombası teyze?” “Otobüs durağında kocaman bir poşet duruyordu. Yanında da sakallı biri vardı. Bomba koymuş olmasınlar?” “Yok daha neler teyze, her gördüğün poşeti bomba sanacaksak işimiz var!”

Çocuğun Muhteber Hanım’ın hissettiklerini hissetmesini beklemek elbette komik olurdu. Belki de gözüyle görmese, kendine kuşku uyandıracak biçimde dikkatlice bakan o sakallı çocuğu görmese, bu kadar kuşkulanmayacaktı. “Tüh yazık olacak onca insana, o kalabalığa” diye geçirdi içinden. Kendini hem sorumlu, hem de garip hissediyordu. Otobüsten indi. Yolun karşısına geçti. Eve kadar gitmesi, her şey için geç kalması anlamına gelebilirdi, bu yüzden köşedeki büfenin önüne pazar arabasını bırakıp ücretli telefona sarıldı. Tok sesli bir polis açtı telefonu.

“Oğlum, yetişin,

pazar yerindeki durağın önünde bir poşet var.”

Poşet mi hanımefendi?
Evet poşet. Çok kalabalık bir yer orası, Allah muhafaza çok kötü şeyler olabilir.
Bomba ihbarı mı yapmaya çalışıyorsunuz hanımefendi? Şüpheli poşet mi gördünüz?

“Evet evet. Şüpheli birini de gördüm,

poşetin etrafında dolaşıyordu. Acelede edin!”

Polis adını soyadını ve adresi aldı. İlgileneceklerini söyledi. Sokağa doğru girdiğinde kendini çok rahat hissediyordu artık. Son günlerde teröristler birçok günahsız insanın canına kıymıştı. Herkes kendisi gibi duyarlı olsaydı, toplum ne kadar ileri giderdi kim bilir. Pazar arabasını ikinci kata çıkartmak için oldukça zorlansa da hiç söylenmedi. Bugün kendini kahraman gibi hissediyordu.

Fakat

Muhteber Teyze, eve girdiğinde karpuz poşetinin eksik olduğunu fark etti.

Evden nasıl çıktığına, kalbi duracak kadar nasıl koşturduğuna kendi bile inanamadı. Otobüsten indiğinde poşetin olduğu yerde durduğunu gördü. Kimseye fark ettirmeden poşeti aldı. Ortada ne sakallı vardı ne de bir polis. Kalbini yokladı. Hala yerinde duruyordu.