Mütereddit

SAMET DOĞAN
Abone Ol

Çocukluk düşüncelerinden sıyrıldığında kızın ağlamaklı gözlerle kendine baktığı fark etti. Bir cevap bekliyordu ondan. Hızlı bir cevap. Değerli bir cevap. Çocuk heyecanla üzerine basa basa “bi-çer-döver” diye heceledi. “Seni bir biçerdöver kadar seviyorum.”

Vapur, boğazın sakin sularında kalın bir çizgi bırakarak ilerliyordu. Kıç taraftan tarihi yarımadayı izliyordu oğlan. Kafasında birçok düşünce beliriyordu ama hiç biri de tatmin edici değildi. Bir hafta aralıktan sonra yine hangi sorularla karşılaşacaktı? Şimdi en çok papatya falına bakmak isterdi. Seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor…

Vapurdan indi. Üsküdar meydandan içeriye doğru, kızın onu beklediği kafeye yöneldi. Dört ay önce başlayan ve bir türlü dikiş tutmayan ilişkisiyle yüzleşmeye gidiyordu. “Emek” dedi oğlan kendi kendine, “biraz emek versek, bu kadar hızlı yıpratamazdık.” Kafası bir anda karmakarışık olmuştu. Sevgide, birbirine inanmak için biraz daha zamana ihtiyaç vardı sanki. Bu zamanı kimse kimseye vermek istemiyordu artık. Her şeyin hemen olup bittiği bir yaşam biçimine alışmıştı insanlar. Başladıktan sonra birbirlerine inançlarını kıran olayları, sözleri düşündü. Ufak tefek ama bir yığın mesele…

Kafede, en dip masada oturuyordu kız. Saçlarını topuz yapmış, makyajsız, sert bir yüz ifadesiyle içeri giren oğlana bakıyordu. Sandalyeyi çekip oturdu. Heyecanlanmıştı. Kısa bir süre sessizce beklediler. Birbirlerine bakmamaya çalıştılar. İkisinin de kafasında tereddütlü, kırılgan düşünceler vardı. Devam mı edeceklerdi yoksa ebediyen, bir kez daha görüşmemek üzere ayrılacaklar mıydı?

Biçerdöver kadar sevmek.

“Beni seviyor musun?” diye sordu kız birdenbire.

“Evet, seviyorum” dedi oğlan. İnanarak söylemişti.

“Ne kadar seviyorsun peki?” diye sordu kız. “Bilmiyorum ama seviyorum” dedi oğlan.

“Mesela en sevdiğin giysi kadar mı seviyorsun?” diye yeniden sordu kız. Tatmin olmak istiyordu.

“Sevdiğim hiç giysim yok ki benim” dedi ümitsizce.

“Peki ya sevdiğin bir araba kadar? Erkekler arabaları sever.”

Sevgiyi ölçmek de neyin nesiydi? Hem de bu saçma şeylerle… Düşündü oğlan, sevdiği hiçbir araba yoktu gerçekte, hafızasını tazeledi ve yeniden düşündü. Hayır, tam olarak “şu” diyebileceği hiçbir şey gelmedi aklına. Zaman zaman yoldan geçen bazı araçları beğenirdi ama onların markalarını bile hatırlamıyordu.

Buna sevgi denmezdi.

Her hangi bir eşyaya, bir kıza duyulacak kadar sevgi duyulabileceğini öğrenememişti belki ama ümitsiz değildi bu konuda. Çocukken çok sevdiği bir aracı hatırladı, daha doğrusu iş makinesini… Uzaklardan gelen ve hasat zamanı dedesinin tarlasındaki başakları biçen biçerdöveri çok sevmişti.

Yanlış hatırlamıyorsa ilkokul üçüncü sınıftaydı ve dedesi onu tarlaya götürmüştü bir hasat zamanı. Hayatında ilk kez bu kadar devasa bir araç görmüştü ve şaşırmıştı. Sarı rengi, devasa tekerlekleri ve kocaman ağzıyla şirin görünmüştü gözüne. Büyük bir böceğe benziyordu. Dedesiyle üzerine çıkıp hep birlikte tarlayı dolaştıklarında ise âşık olmuştu ona.

  • Eşyaya olan bu ilk aşkı da gelecekteki diğer bütün aşkları gibi uzun sürmemişti ve daha yaz bitmeden biçerdöver gitmişti. Rüyalarında görmüştü onu. Bir keresinde “dede bana biçerdöver alalım mı?” diye sorduğunda, dedesi keyifle gülerek, “işte benim torunum, büyüyünce tarlalarım boz kalmayacak” diye gururlanmış, saçını okşamıştı torununun. Dedesinden torunun dünyasında biçerdöver ne demekti anlaması beklenemezdi elbette. Çocukluk hevesiydi.

Bir kış boyunca üzülmüştü. O devasa tekerleri, güçlü homurtuları düşünüp durmuştu. Hepsi hepsi buydu işte… Sevdiği şeylerin nereye gittiğini bile bilmeyen bir çocuktu o. Zamanla alışmıştı buna.

Çocukluk düşüncelerinden sıyrıldığında kızın ağlamaklı gözlerle kendine baktığı fark etti. Bir cevap bekliyordu ondan. Hızlı bir cevap. Değerli bir cevap.

Çocuk heyecanla üzerine basa basa “bi-çer-döver” diye heceledi.

“Seni bir biçerdöver kadar seviyorum.”

“Biçerdöver mi?”

Kız bir süre kelimeye anlam veremedi. Şaşırdı. Yutkundu. Beynini zorladı. İnanamadı. Kendisini aşağılanmış hissetti. Gözlerindeki ıslaklık arttı ve yanaklarına doğru akmaya başladı.

Teselli etmek istedi:

“Neden mutlu değilsin? Beni sevdiğin için mutlu oluyorsan gerisinin ne önemi var ki?”

Cevap vermedi kız. Çantasını toparladı, daha fazla uzatmak istemiyordu bu saçmalığı. Çocuğun yüzüne bir şeyler söyleyecek gibi oldu, vazgeçip hızla uzaklaştı oradan.

Kendine bir çay söyledi oğlan, bir sigara yaktı.

Üzgündü. Biçerdöverin, siyah cam kaplı kabinini gözleri sandığı o çocuksu düşünceleri hatırına getirip gülümsedi.