Ne iş olsa yapmalıyım

MUSTAFA UÇURUM
Abone Ol

“Ne iş olsa yaparım abi” diye bir güzellik var memleketimizde. Özellikle işe ihtiyacı olan kişilerin hiçbir açık kapı bırakmamak için kullandıkları bir tamamlayıcı ifade bu. Ne sorulursa sorulsun cevapsız bırakmamak için bütün bu gayret.

Ne iş olsa, seçmeden, fark etmez, ayırmadan. Elektrik, su, inşaat, bilgisayar, nakliye, elektronik ve akla gelen, gelmeyen her şey.

Her işi yapmak ya da her işten anlamak çok da maharetli bir şey değil ki. Bir yanı eksik kalan, yarım yamalak yapılmış bir işin kimseye hayrı olmaz.

Böyleleri karşılık da bulur kendilerine. Hatta takdir bile edenler olur. On parmağında on marifetlidir, bir koltukta iki karpuz taşır, hızını alamaz üçüncü karpuza gözünü diker.

Lider pozisyonunda olanlarda da vardır bu; her işten anlamak. Sanat, siyaset, felsefe, sosyoloji, inşaat, edebiyat, organizasyon… Onlara danışmayın yeter ki, size tafsilatlı bilgi vermek için hazır beklerler. Üst perdeden bir ses tonuyla öyle bir bilgilendirme yaparlar ki böyleleri, sanırsınız konunun uzmanı bir kişi konuşuyor karşınızda.

Her işi yapmak ya da her işten anlamak çok da maharetli bir şey değil ki. Bir yanı eksik kalan, yarım yamalak yapılmış bir işin kimseye hayrı olmaz.

Memduh Şevket Esendal’ın İhtiyar Çilingir adlı hikâyesi işini severek yapmanın ve işine değer vermenin mesajını çok güzel verir bizlere. İşi aceleye getirmeye çalışan, işi üslubuyla yaptırmak istemeyen bir müşteriye ders verir ihtiyar çilingir. Akşam evine ekmek parası götürmeme riskine rağmen işinin inceliklerinden taviz vermez. Ustalığına saygısızlık yapmaz ve densizlik yapan müşteriyi kapı dışarı eder.

İşini iyi yapmak, yaptığı işin hakkını vermek emeğe de saygıdır. Elin, yüreğin hakkını vererek bir iş ortaya koymaya çalışmak onurlu bir davranıştır. Bilmediğine bilmiyorum demekse söz sahibini küçültmez, büyültür.

Bilmediği bir alanda konuşan, var olmaya çalışan saygınlığını da yitirir, kişiliğinden de çok şey kaybeder.

İşini iyi yapmak, yaptığı işin hakkını vermek emeğe de saygıdır. Elin, yüreğin hakkını vererek bir iş ortaya koymaya çalışmak onurlu bir davranıştır. Bilmediğine bilmiyorum demekse söz sahibini küçültmez, büyültür.

Sait Faik birçok iş yapar ama en son bakar ki hiçbir iş kendine göre değil, işleri yaparken huzurlu değil, her şeyi bırakır ve kalemle kâğıda sımsıkı sarılır. “Yazmasam deli olacaktım.” sözünün de hakkını vererek hikâyeler yazar.

Son zamanlarda öyle kartvizitlere şahit oluyoruz ki zat-ı âlilerinin sıfatları kartlara sığmayan kişiler görüyoruz. O kadar birbirinden ilgisiz alanlarda ip oynatanlar var ki bir an önce böyle kartlardan ve sahiplerden kurtulmak gerek.

Ne iş olsa yapmayalım mümkünse. Elimizde ne varsa, bize sunulan ne ise onu en iyi şekilde yapmaya çalışalım. Sıradan olanlar pek de imkân bulamıyor kendine. En iyi olmak için çabalayanlar daha başarılı oluyor, göz önünde bulunuyor. Arayan değil aranan oluyor.

En iyi olmak için çabalayanlar daha başarılı oluyor, göz önünde bulunuyor. Arayan değil aranan oluyor.

En iyi duvar ustası, en iyi doktor, en iyi öğretmen, en iyi kasiyer, en iyi öğrenci, en iyi anne, en iyi baba, en iyi insan. Sözümüzün özü ortada; işinin hakkını vererek yapmak.

Benim “en iyi” ifadem sakın kişisel gelişimcilerin insanları gaza getirmek için art arda sıraladıkları tozpembe senaryolardan sanılmasın. İşinin hakkını vermek. Elindeki işi en iyi şekilde yapmaya çalışmak bu.

Hayatın zor şartlarından dolayı, ekmek parası için ne iş olsa yaparak akşam evine ekmek götürmek isteyenlere ne diyebiliriz ki. Benim sözüm yine kimseye fırsat vermeden her ipte oynamak isteyen kırkayaklara gelsin. İşi gücü yerinde olup da her köşeyi kapmaya çalışan, açgözlülüğün sınırlarını zorlayanlar hak yemenin bir farklı türünü yapıyorlar bütün fırsatları kendilerine çevirerek.

Sözümüz, işimiz hayr üzerine olsun. İyi bir niyetle yola çıkalım ki elimizdeki işimiz kolay kılınsın, yüzümüzü ağartsın.