Rampa

BURAK ÇAKIRCA
Abone Ol

"Füzenin gücünü rampası belirler." demişti kıymetli büyüğümüz. Rampanın özü de takva ve samimiyetti. Özümüzü, bizi biz yapan içtenliğimizi unuttuk. Modernleştikçe rampamızı yok saydığımız, kaybettiğimiz için füzesiz kaldık. Var oluşum uzun temeli rampayken, ontolojimizi bozduk, ikamesi mümkün olmayanla yeniden yazmayı kabul ettik. Kendimizi kolonize ederek, rampamızı teslim ettik.

"Dua en kıymetli füzedir. Ancak füzenin menzili rampası kadardır. Duada rampayı belirleyense samimiyet ve takvadır."

O kadar savaştan mağlup ayrılan ve Filistin'i ellerinin arasından kaybeden bir medeniyetin temsilcilerinin ''canı yanan'' düşmanlarının hâline mütebessim yaklaşmaları ne kadar doğal değil mi?

48'de "devlet" oluşu ilan ettirildikten sonra, 56'da Süveyş, 67'de 6 gün savaşlarında, 73'de Yom Kippur'da coğrafyanın gerçek sahiplerini mahzun bırakan İsrail'e, 91'de Saddam'ın attığı Scud füzelerinin, henüz neoliberal sisteme tam olarak entegre olmamış, defansif ve müstesna konumunu koruyan İslamcılar arasında bir heyecan ve "sevinç" yarattığı bilinir. O kadar savaştan mağlup ayrılan ve Filistin'i ellerinin arasından kaybeden bir medeniyetin temsilcilerinin "canı yanan" düşmanlarının hâline mütebessim yaklaşmaları ne kadar doğal değil mi?

Düşmanına onun yöntemiyle karşılık vermek, müktesebatı ötekinin yargılarıyla yeniden yazmak. Diğer yanda, masumiyetlerin temiz kalabildiği, modernliğin hayatımızı karabasanlaştırmadığı, yalnızlıkların derin çaresizlikler olarak görülmediği, Müslümanların bu derece kapitalistleşmediği, ötekileştirmenin boyutlarını, sahip olup olmamanın değil de batıl/hak üzerinden yapılan tanımların gayretinin belirlediği o günlerde, duanın en kıymetli füze olduğuna inanan ve buna inandırabilen bir idrak var.

Hey gidi günler romantizmi aleladelik hâlinde zira.

Yani, modern zihin hapishanelerinin ne kadar gelirsen o kadar gelirim komutlarına ayak direyen bir berraklık, bir duruş, ontolojik bir kendini biliş… Üniversitede pek kıymet verdiğim bir hocamdan dinlemiştim füze rampa ilişkisini. Yine daraldığımız, göğüs kafesimizin kıt aklımız tarafından sıkıştırıldığı günlerde bir inşirah olarak gelmişti bu mesel. Dert diye bildiklerimizin, sıkıntı diye çektiklerimizin kıblemizi belirlemesi gerektiğini, füzeye sarılıp, rampaya yüklenmemiz gerektiğini öğütlemişti. O Scud füzelerine sevinen İslamcı tayfaya, muhterem bir büyüklerinin duayı füze olarak gören ve füzenin menzilini de rampasıyla, rampayı da takva ve samimiyetten ibaret gören bu anlatıya bugünden bakarak öykünme refleksi geliştirmek değil amacım. Hey gidi günler romantizmi aleladelik hâlinde zira. Amacım, ne olduğumuzu, nasıl olmamız gerektiğini söylemekten öte ne olmamamız gerektiğine değinebilmek. Rampayı hatırlamak, takvanın, samimiyetin ışığında yürüyebilmek.

Bu her yerdelik dünyaları büyüttü.

Dünya büyüdü. Anadolu'nun ücra köşesindeki biri için neyse dünya, İstanbul'un sosyetesindeki için de artık o. Dünya haz ve hıza teşne, sahip olmanın egemenliğinde. İletişim gelişti, teknolojisi her yerde. Bu her yerdelik dünyaları büyüttü. Bu "bir örnek" olmak, bu elde etme fetişizmi insana kim olduğunu unutturdu. İnsan, her daim gelişmeye kaim olan insan. Gelişme ve ilerleme, metalara sahiplik derecesiyle müsemma artık. O sebeptendir ki Anadolu ile sosyete bir. Bu yüzdendir ki sadece markalar değişik, "kaliteler" farklı ama öz aynı: Edinmiş olmak. Günün füzesi bu hâlde, bir ekten fazlası olarak, sahiplik. Yetke elindeyse füze de sende. Örneğin yeni çıkmış bir teknoloji ürünü füzen artık. Kalitesi, markası, özellikleri de rampan. İktidar ne kadar uzun bir bahis aslında.

  • İktidar her yerde, her zaman cari. Güzel hülyalarla kurulur her evlilik. İyi bir koca, iyi bir kadın, iyi bir anne, iyi bir baba ve iyi çocuklar… Oysa modernlik zindanları eşlerin boğazına kaçan ve nefeslerini kesen bir fazlalık hâline sokar iktidarı.

Kadın kocası üzerinde iktidar kurar ki en yakın arkadaşlarının sahip olduklarına kendisi de erişebilsin. Unutmuştur artık, "babasının annesi" Fatıma'nın teslimiyetini. Koca zorunlu kılar hanımını, baskınlığına boyun eğmesi için, son sözün kendi olması için muktedir olur, zaman zaman şiddetle destekler bunu. Meşveret ve merhamet reisliğin şanından değil artık. Çocuklar kaçıp gitmekle, ayrık otu olup, sivrilmekle iktidar eder kendini. Dünya nimeti olarak göz aydınlıkları, marka takıntısına kurban… Ne iyi aile olmak füze artık, ne mutluluk rampa… Aile içi iktidar füze, baskınlığın da rampa. Yapıp aldırabildiklerin füzen, etkinliğin rampa…

Emek, en kutsal şey. Aynı zamanda o kadar ucuzlaştırılan, o derece değersizleştirilen, yok sayılan… Emeğe sadece çalışan mı sahip, onu tüketen ona yüklenen sadece o mu? Patronların, müteşebbislerin, tüccarların hayatlarında gerçekten tek emekleri sermaye koymak ve bunu fazlalaştırmak için baskı kurmak mı? Sadece daha fazlasını istemek mi emekleri?

Sermayenin rampası ne ola? Kâr. Modernliğin amacı bizim füzemizi kaybetmemizdi.

Evet, sermaye sahipleri gaddar ve daha çok kazanmaktan başka dürtüleri yok, insanlıkları kazanmakla özdeş ya da kazandıranla yoldaş. Peki, çalışan, o kızdığı, sevmediği, her gün işe giderken ayaklarını geri geri götürdüğü, gönülsüzlüğünden rızık mefhumunu unuttuğu o emekçi, bir gün hayatının değişeceği, rollerin yeniden dağıtılacağı günün hayaliyle yaşamıyor mu? Kendisi de, zamanında çektiklerini çektireceği bir mutasyona uğramanın gönüllü askeri değil mi? Füze, sermaye artık insan için, ezilmeden ezemeyeceğine inanmak…

Korona dünyamızı değiştirebilir mi?
Cins

Sermayenin rampası ne ola? Kâr. Modernliğin amacı bizim füzemizi kaybetmemizdi. Hedefi bizim, her insan tekinin füzesini bir kılmaktı. Yeni füzelerle, yeni hedeflerle bize sanallık içinde gerçekliği yutturmaktı. Amaçlarına âmil etmekti. Vahayı okyanus kılmaktı. Kıldı mı? Büyük oranda kıldı. Peki, bu nasıl oldu? "Füzenin gücünü rampası belirler." demişti kıymetli büyüğümüz.

Modernleştikçe rampamızı yok saydığımız, kaybettiğimiz için füzesiz kaldık.

Rampanın özü de takva ve samimiyetti. Özümüzü, bizi biz yapan içtenliğimizi unuttuk. Modernleştikçe rampamızı yok saydığımız, kaybettiğimiz için füzesiz kaldık. Var oluşumuzun temeli rampayken, ontolojimizi bozduk, ikamesi mümkün olmayanla yeniden yazmayı kabul ettik. Kendimizi kolonize ederek, rampamızı teslim ettik. Füzeyi yerleştirecek samimiyeti ve takvayı yok saydık. Batılın hukukunu meşru gördük ve bu bizi füzesiz kıldı, zira meşruiyet rampanın nüvesiydi. Olmamamız gerektiği şekilde, ailede, gündelik hayatta, ticarette kuralların değiştirilmesini makûl saydık, benimsedik. İnsanın tek gücü olan füzeyi, insanın tanrısallaştırıldığı bir düzene terk ettik. Bunu yaparken, değerler silsilesi olarak, rampayı yeniden tanımlayıp menzili değiştirdik. En büyük sığınak olarak füzesiz kaldık. Yönümüzü değiştirip, menzili hiç ettik. Dünyamızı değiştirip, rampayı dağıttık…