“Sağ mısın, esen misin?”

BİLAL KEMİKLİ
Abone Ol

Menkıbelere bakılırsa, Korkut Ata, Hz. Peygamber’le çağdaş olarak gösterilen Kayı İnal Han’ın da müşaviridir. Han, Müslüman olmuş ve iki vezirini Peygamber’e elçi göndermiştir. Gene bu rivayetlere göre o, bir dev kızından dünyaya gelmiştir. Boyu 60 arşındır. Oldukça uzun yaşamıştır. Mesela bazıları onun, 100 yahut 295 yıl yaşadığını söylemişlerdir.

Korkut Ata’yı bizler daha çok Dede Korkut olarak biliyoruz. Onun Oğuz Beylerinin hikâyelerinden naklettiği kıssalar, Dede Korkut Hikâyeleri olarak şifahî kültürümüz içerisinde aktarılarak bugünlere geldi. Bu hikâyeler, bu toprağı bize vatan kılan öncü kuşakların, muhacir ve mücahit atalarımızın, alperen ruhlu bilge gazilerin yolunu aydınlattı. Böylece Asya’nın steplerinde olduğu gibi, bu yeni vatanda da gönül ve zihin dünyamızı inşa eden iksirlerden biri oldu. Diğer bir ifadeyle, bu milletin kıssahanı olarak Korkut Ata, insan toprağını işleyen bir bahçıvan olarak büyük millet bahçesine gülfidanlarını eken bir bilge olarak tarihte yerini aldı.

Bu milletin kıssahanı olarak Korkut Ata, insan toprağını işleyen bir bahçıvan olarak büyük millet bahçesine gülfidanlarını eken bir bilge olarak tarihte yerini aldı.


Bahçıvan ve bilge vasıflarıyla takdim ettiğimiz Korkut Ata, Reşîdüddin’in Câmiu’t-tevârîh’inde Oğuzlar’ın Bayat boyundan Kara Hoca’nın oğlu olduğu kaydedilir. Ebülgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Terâkime’sinde ise, Kayı boyundan gösterilir. O kendisini, kıssaları arasında sırlamayı bilmiştir. Onunla alakalı aktarılan rivayetlere bakılırsa, Korkut Ata Dış Oğuz-İç Oğuz beylerinin mürşididir. Mürşitlik vasfı, kıssaları naklederken vaz ettiği ahlâkî ilkelere; şecaat, cesaret, asalet ve mertlik gibi vasıflarla mücehhez bir toplum inşa etme idealine de uygundur. Bu bakımdan Müneccimbaşı’nın, onunla alakalı olarak söylediği “Türkmen kabâili beyninde Korkud Ata nâm bir ehl-i hâl azîz var idi” sözü anlamlıdır. Keza Câmiu’t-Tevârîh’e göre Dede Korkut, Oğuz hükümdarlarının onuncusu olan Kayı İnal Han’ın musahibi ve müşaviridir.

Kuşkusuz tarihçiler, bu nakledilen bilgileri, onun Oğuz hükümdarlarıyla olan alakalarını farklı boyutlarıyla tartışacaklardır. Lakin biz, burada onunla alakalı bazı hususlara işaret etmek istiyoruz. Öncelikle, konuyla alakalı son dönemlerde Oğuznâmeler: Oğuz Beylerinin Hikâyeleri (Ankara, 2016) adıyla güzel bir çalışma ortaya koyan Mertol Tulum ve oğlu Mehmet Mahur Tulum’un

Salur Kazan'ın yedi başlı ejderhayı öldürmesi
Cins

Korkut ismi etrafındaki tespitlerini burada hatırlatmak isterim. Onlara göre, Korkut ismi, bu büyük anlatıcının bilgeliğine uygun bir isimdir. Zira Korkut, “koymak, bırakmak, yerleştirmek, katmak, vermek, eklemek, aşılamak” anlamına gelen ko fiilinin üçüncü şahıs çekimi ile “uğur, mutluluk” anlamına gelen kut kelimesinden oluşmaktadır. Bu adı sebebiyledir ki, o, kut, yani uğur, mutluluk, bolluk, bereket, huzur ve güven bekleyen beylere ve ahaliye verdiği nasihatler ve anlattığı hikâyelerle umut aşılayan, ağzı kutlu, dili tatlı bir bilgedir.

Menkıbelere bakılırsa, Korkut Ata, Hz. Peygamber’le çağdaş olarak gösterilen Kayı İnal Han’ın da müşaviridir. Han, Müslüman olmuş ve iki vezirini Peygamber’e elçi göndermiştir. Gene bu rivayetlere göre o, bir dev kızından dünyaya gelmiştir. Boyu 60 arşındır. Oldukça uzun yaşamıştır. Mesela bazıları onun, 100 yahut 295 yıl yaşadığını söylemişlerdir.

Orhan Şaik Gökyay’ın hazırladığı Dedem Korkudun Kitabı

Yine menkıbeye göre yirmi yaşında iken rüyasında aklar giymiş ulular ona kırk yıl yaşayacağını haber vermiş, bunun üzerine Korkut ölümsüzlük istemeye karar vermiştir. Karşılık beklemeden hastalara yaptığı yardımlar Allah katında makbule geçmiş ve bir gün uykuda iken Allah ona, “Ölümü kendin arzu etmedikçe ölmeyeceksin” demiştir. Bu meyanda onun ölümü hakkında, Orhan Şaik Gökyay’ın hazırladığı Dedem Korkudun Kitabı (İstanbul, 1973) başka rivayetler de vardır. Halk muhayyilesinin sevdiği şahsiyetleri yücelten yönüne işaret eden bu rivayetler, Korkut Ata’nın Oğuz boylarında yüklendiği vazifeyi ele vermektedir.

Oğuzname’nin dibâcesinde Korkut Ata şöyle anlatılır:

“Bağışlayan ve esirgeyen Allah’ın adıyla.

Hz. Muhammed –Selâm olsun ona- zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata dedikleri bir kimse ortaya çıktı. O kişi Oğuz’un en bilgilisiydi, ne dese olurdu. Bilinmezlik ve bilinmezler dünyasıyla ilgili türlü haberler söylerdi, Hak Taâlâ onun gönlünü aydınlatırdı.

  • Korkut Ata:
  • - Âhir zamanda hanlık yeniden Kayı boyunun eline geçecek, dünyanın ömrü sona erip de kıyamet kopuncaya değin kimse ellerinden alamayacak.

Bu dediği Osman Gazi neslidir, işte sürüp gidiyor. Ve dahi buna benzer nice söz söyledi.

Korkut Ata Oğuz halkının karşılaştığı güçlükleri çözerdi. Her ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmadan yapmazlardı, her ne buyursa kabul ederlerdi, sözünü tutup yerine getirirlerdi.”

Buna göre, Hz. Peygamber’e yakın bir zamanda yaşadığına inanılan Korkut Ata’nın anlayışı, feraseti, tahlilleri, idari mahareti ve öngörüleriyle kendisine danışılan bir bilge şahsiyettir. Onun anlattığı hikâyeleri nakledenler, Kayı boyu ile alakalı öngörüsü yahut keşfini Osman Gazi ve ahfadının tesis edecekleri Devlet-i ‘Aliyye ile ilişkilendirmişlerdir.

Böylece Korkut Ata’nın hikâyeleri, Osmanlı’nın tarihini inşa eden birer metin olmanın yanında, Osmanlı ailesini Kayı boyu üzerinden Oğuzla ilişkilendirmiştir.

Bu ilişkilendirme, bir yandan Osmanlı’da Oğuz töresini ikame etmiş, öte yandan da göçmen Türkmen obaları nezdinde Osmanlı ailesinin meşruiyetini tahkim etmiştir. Dolayısıyla anlatılan hikâyeler, birer tarih oluşturmanın yanında, törenin intikalini ve yeni devletin meşruiyetini de temin etmiştir.

Bu büyük bilge, daha sözün başında kopuz eşliğinde şiirsi ifadelerle şu hikmetleri bize sunmaktadır:

  • - “Allah Allah” demeyince işler iyi sonuç vermez. Her şeye gücü yeten Tanrı vermeyince kişi zenginleşmez.
  • Ezelden yazılmazsa kul başına belâ gelmez.
  • Ecel gelip vade dolmayınca kimse ölmez.
  • Ölen kimse dirilmez.
  • Çıkan can geri gelmez.

Bir gencin yüce dağ tepesince malı olsa,

Yığar, derer, ister; ama payına düşenden fazlasını yiyemez.

Kabararak akarsular taşsa, deniz dolmaz.

Büyülük taslayanı Tanrı sevmez.

Kendini üstün gören kimsede mutluluk durmaz.

Yabancı çocuğu beslemekle evlât olmaz;

Büyüdüğünde bırakır gider; “iyilik gördüm” demez..

Korkut Ata ne söyledi?
Cins

Kül tepecik olmaz.

Güvey oğul olmaz.

Yaban eşeğinin başına yular taksan katır olmaz.

Hizmetçiye giysi giydirsen hanım olmaz.

Lapa lapa karlar yağsa, yaza kalmaz.

Gür yapraklı yeşil çemen sonbahara kalmaz.

Eski pamuk bez olmaz.

Eski düşman dost olmaz.

Hırçın ata binmeyince yol alınmaz.

Kara çelik, keskin kılıcı savurmayınca düşman kaçmaz.

Kişi, malına kıymayınca ad kazanmaz.

Kız anadan görmeyince öğüt almaz.

Oğul atadan görmeyince yedirip içirmez.

Oğul atanın özüdür, iki gözünün biridir.

Oğul hayırlı çıkarsa, okluğunda oku gibidir.

Oğul hayırsız çıkarsa, ocağının sönmüş kozu gibidir.

Oğul da neylesin, baba ölüp mal kalmasa?

Baba malından ne fayda, başta kısmet olmasa?

Hayırsız oğul şerrinden Allah saklasın, hânım, sizi!”

Korkut Ata, sadece bir anlatıcı değil, meseleleri sühuletle çözen, dertlere dermân olan, daima umut tohumları atan ve yarınlara dair ufuk gösteren bir kahramandır.

Daha hikâyelerin başlangıcında bunca hikmetle bizi buluşturan Korkut Ata’nın hikâyeleri üzerinde pek çok yayın yapıldı. Ancak evvelce de dediğim gibi, baba oğul Tulumlar, metin üzerinde filolojik metotla bakarak, sağlam bir metin ortaya koyma gayretinde olmuşlardır. Dolayısıyla bu yeni neşir, konuya akademik zaviyeden bakıp tahliller yapacak olanlar için faydalıdır. Ama her seviyeden Korkut Ata’nın bize anlattığı hikâyeleri okuma imkânı vardır. Küresel kültürün etkisine karşı mukavemetimizi artıracak dayanaklardan biri olan bu hikâyeleri, daima okumak, anlamak ve yeniden inşa etmek zorundayız. Çünkü içinde yaşadığımız zamanlarda orada aktarılan hikmetler, ekilen umut tohumları, telkin edilen ahlâkî ilkelere çok ama çok ihtiyacımız var.

Korkut Ata ne yapmıştır? Evet, o sadece bir hikâye anlatıcısı olarak mı anılmalı? Sadece bir kıssahan yahut bir destancı mıdır?


Burada şu soruyu sormak iktiza eder: Korkut Ata ne yapmıştır? Evet, o sadece bir hikâye anlatıcısı olarak mı anılmalı? Sadece bir kıssahan yahut bir destancı mıdır? Eğer onu bu şekilde görürsek, Firdevsî’nin rolünden öteye gitmeyen bir fotoğraf çıkar karşımıza. Oysa o, anlattığı hikâyelerin içinde, bizzat o hikâyeleri yaşayarak dinleyenlere hikmetli öğütler veren bir bilgedir. Anlatılan hikâyeleri dinlediğinizde yahut okuduğunuzda kendinizi o anlatının içinde bulmanızın sebebi de budur: Korkut Ata, sadece bir anlatıcı değil, meseleleri sühuletle çözen, dertlere dermân olan, daima umut tohumları atan ve yarınlara dair ufuk gösteren bir kahramandır. Daha da önemlisi, Asya’nın steplerinde, obalarda, toylarda anlatılan destanları, nakledilen hikâyeleri İslam’ın temel kaynaklarıyla buluşturan bir kahramandır.

Nitekim Pîr-i Türkistan nasıl ki Türkçeyi hakikat dili haline getirdi, Korkut Ata da hikâyemizi hikmetin membaı kıldı. Bu basit bir hadise değildir; zir burada, zihniyeti, milletin tutunduğu dal olan tarihini, hikâyesini Hz. Peygamberle ve onun tebliğ ettiği tevhitle buluşturma çabası vardır. Nitekim hikâyelerde Müslümanlığın temellerine dayanan inanışları, menkıbeleri, İslâm tarihiyle ilgili kişileri ve unsurları, bunların hayatına dair bilgileri bulmak mümkündür. Hatta biraz daha ileri giderek, tasavvuf kültürüne ait izleri de tespit etmek mümkündür. Eski Türk inançları ve yaşantısıyla içine girilen yeni kültürü bir potada mezcetmek, öyle pek de kolay bir hadise değildir. Bu zoru Korkut Ata başarmıştır. Bu sebepten olsa gerek Dede Korkut olarak halk muhayyilesinde mühim bir yere sahip olmuştur.

Korkut Ata hikâyemizi hikmetin membaı kıldı.

Korkut Ata ve Oğuznameler hakkında söz uzar… İmdi gelin, Korkut Ata’ya selam verip onun bize öğrettiği bir niyaz ile sözü hitama erdirelim:

“Karlı kara dağların yıkılmasın.

Geniş gölgeli ulu ağacın kesilmesin.

Kan gibi şırıl şırıl akan güzel suyun kurumasın.

Kudretli Tanrı seni namerde muhtaç eylemesin.

Koşarken açık boz atın tökezlemesin.

Kullanırken kara çelik keskin kılıcın körleşmesin.

Dürtüşürken uzun gönderin parçalanmasın.

Ak sakallı babanın yeri uçmak olsun.

Ak saçlı ananın yeri cennet olsun.

Ölüm vakti gelip çattıkta arı imandan ayırmasın.

Tanrım, senin kutlu huzurunda beş kelime dua kıldık, kabul olsun.

“Âmîn!” diyenler Hakk’ın cemâlini görsün.

Allah’ın verdiği umudun bitip tükenmesin;

Çoğaltsın, artırsın.

Günahlarını adı güzel Muhammed Mustafa yüzü suyuna bağışlasın.

Hânım hay!”