Tito’nun Yörük tercümanı: İlhami Emin

AYHAN DEMİR
Abone Ol

Çağdaş Balkan Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan İlhami Emin, süjestif lirizme, geniş fikirli ve mukavemetli poetik felsefeye sahiptir. Şiirlerini, genellikle, kendi iç dünyasında yoğurduktan sonra işler. Kişisel duygularıyla yola çıkıp, topluma ve insan sevgisine yönelir.

Doğu Makedonya’daki Yörük Türkleri’nden biri olan İlhami Emin, 1931 yılında Radoviş’te dünyaya geldi. Krallık Yugoslavya’sında Sırpça dilinde başladığı ilkokulu, İkinci Dünya Savaşı’ndaki Bulgar işgali üzerine Bulgarca ve Tito Yugoslavya’sında Makedonca dilinde sürdürdü. 1954 yılında, Üsküp’teki Yüksek Pedagoji Akademisi’nden mezun oldu.

Fırtınadan önceki son sessizlik: Josip Broz Tito
Mecra

Çalışma hayatına, ilk zamanlar Makedonca yayınlanan, Pioner gazetesinde başladı. Pedagoji akademisindeki eğitimi devam ederken, iki yıldan daha fazla, Tefeyyüz okulunda öğretmenlik yaptı. Mezun olduktan sonra Türkçe yayınlanan Birlik gazetesinde ve Makedonca yayınlanan Nova Makedoniya gazetesinde çalıştı.

Üsküp Radyosu Türkçe yayınlar bölümünde, 1973 yılına kadar müdürlük yaptı. 1973 yılı sonuna doğru, Birlik gazetesinin baş ve sorumlu yazar yardımcılığını üstlendi. 1978 yılında, Üsküp Halklar Tiyatrosu’nun genel müdürlüğüne atandı. 1982 yılında, Kültür Bakanlığı’nda, bakan yardımcısı olarak görevlendirildi. Tito Yugoslavya’sının dağılmasından sonra emekli oldu.

1982 yılında, Kültür Bakanlığı’nda, bakan yardımcısı olarak görevlendirildi. Tito Yugoslavya’sının dağılmasından sonra emekli oldu.


Poetikası

Çağdaş Balkan Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan İlhami Emin, süjestif lirizme, geniş fikirli ve mukavemetli poetik felsefeye sahiptir. Şiirlerini, genellikle, kendi iç dünyasında yoğurduktan sonra işler. Kişisel duygularıyla yola çıkıp, topluma ve insan sevgisine yönelir.

Yer yer tekke edebiyatından, yer yer halk türkülerinden beslenmiştir. Ancak folklorik şiirlerde daha başarılıdır. Şiirlerinde, klasik ve kalıplamış şekillere yer vermemiş, serbest vezin ve şekilleri tercih etmiştir

İlk şiirleri

İlk şiirlerini Makedonca kaleme almış, Zivotot pee i plaçe (Şarkı Söyleyen ve Ağlayan Hayat, 1955) ve Denonokye (Günlügeceli, 1957) ismiyle kitaplaştırmıştır. Yıllar sonra Rozarium (Gülistan, 1985) ismiyle, bir başka Makedonca kitabı daha yayınlanmıştır.

  • İlk Türkçe şiirleri, Makedonya Türk yazarlarının eserlerinin yayınlandığı Yürü Aydınlığa(1951) ve Necati Zekeriya ile birlikte yayınlanan Aramak(1954) isimli kitaplarda yer almıştır.

Çocuk şiirlerinden oluşan ilk Türkçe kitabı ise Ay Kedisiz Saray (1963) ismiyle yayınlanmıştır. Bu uzun öykü-şiirinde, kedisiz bir yer arayan, bir farenin umut yüklü hayali bir iyimserliği müjdeler: “Neden yalnız düş olsun / O güzel aya / Kedisiz saraya / Yolculuğum.” (Ay Kedisiz Saray, Sayfa 12) Öte yandan şair, bu kitapta, sosyalist gerçeklikten uzak, fütürist bir yaklaşım sergilemiştir: “Kırk yıl sonra acunda / Ne olacak acaba?” (2000 Yıl, Sayfa 20)


İlhami Emin, çocuk şiirlerinden oluşan kitaplarını; Kırk Dost (1965), Güneşli Şiirler (1966) ve Şiirli Alfabe (1975) ile sürdürmüştür. Kırık Dost’ta, şiirden daha ziyade, eğiticilik ve öğreticilik ön plandadır. Günlük hayatta karşılaşılan varlıklar tanıtılmaktadır. Güneşli Şiirler’de hayal edilen ve arzulanan, güneşli ve pırıl pırıl bir ortamdır. Güneşin, insan için ne denli değerli ve önemli olduğuna işaret edilmektedir. Şiirli Alfabe’de yeni okula başlayan çocukların, şiir söyleyerek, alfabeyi öğrenmeleri hedeflemiştir.

Taş ötesi

Şair, geçen zaman içerisinde, hem kendini, hem de geçmişini aramaktadır.

Türkçe ve Makedonca olarak yayımlanan Taş Ötesi’ndeki (1965) şiirler, zaman ve insan arasındaki ilişkinin yanı sıra; özlem, arayış, acı, hüzün, bezginlik ve tabiat sevgisi gibi kavramlara ev sahipliği yapmaktadır. Şair, geçen zaman içerisinde, hem kendini, hem de geçmişini aramaktadır. Eski günlere ve güzel anılara, büyük bir özlem duymaktadır: “Bir kiraz ağacı kökünde / Bir asma dalı çürüğünde / Bir badem ağacı içinde / Aradım anılarda kalan / İzleri / Aradım yirmilik bizleri.” (İşitip, Sayfa 6)

Aradığı türküyü; özlediği ve düşlediği güzellikleri, yaşadığı ortamda bulamamanın verdiği bezginlik ve bıkkınlık da mısralarında yer almıştır: “Kuş ve ben iki bambaşka şey / Ben toprağın kokusundan / O hava sevgisinden usanır.” (Kuş Oyunu, Sayfa 20)

Taş Ötesi’nden sonra İlhami Emin şiiri yeni bir döneme adım attı. Şair, ısrarla, dünyaya gül penceresinden bakmaya başladı. Bu düşüncenin bir işareti olarak, bu tarihten sonra yayınladığı, üç kitabının ismi de güllüdür: Gülkılıç (1971), Gülçiçek (1972) ve Gülçiçekhane (1974).

Gülkılıç

Gül, Türk edebiyatında, kadim ve önemli bir yere sahiptir. Hem divan edebiyatının, hem de tekke edebiyatının sembol çiçeğidir. Aynı zamanda barışın ve sevginin remzidir. Kılıç ise alplik ve yiğitlik sembolüdür.

Gülkılıç’a gelince… Gül ile zaferler kazanan, kılıçla yenen-yenilen bir efsane kahramanın şahsında, Türk-Osmanlı’dır: “Gülle yenen / Kılıçla yenilen / Benimle sönen / Benimle söven / Gülkılıç” (Gülle Yenen, Sayfa 14)

Osmanlı’nın Balkanlardan çekilmek zorunda bırakılmasından sonra köprünün altından akan suları da, masallarımızın tekerlemeleri gibi, Anadolu’dan bir haykırış eşliğinde, dile getirmiştir:

Yağmurlar geçti / Kamburlar yağdı dereye / Kartallar düştü beriye / Kaygusuz abdal’la nereye / Gülkılıç Güle Güle

(Gülkılıç Güle Güle, Sayfa 23)

Gülçiçek

Gülkılıç devamı niteliğindeki, Gülçiçek’e dönüşmüştür.

İlhami Emin, ertesi yıl yayınlanan bir sonraki kitabında, kılıçtan çiçeğe doğru yönelmiştir. Neticede Gülkılıç devamı niteliğindeki, Gülçiçek’e dönüşmüştür. Tekke şiirinin izleri, bu kitapta fazlasıyla görülür. Tekke şiirindeki varlığın birliğini işaret edercesine, çiçeklerin varlığını gül üzerine yansıtmıştır. Her konuda, güle doğru bir yöneliş vardır. Gül sultandır, diğer çiçekler, gülün etrafında toplanırlar: “Tüm çiçekler tek çiçek / tüm denizler tek deniz / Tek ırmak / Tek ad / Gülçiçek” (Gülçiçek, Sayfa 6)

Şairin geçmişe duyduğu büyük özlem, arayış ve bekleyiş, Gülçiçek’te de kendini gösterir. Aslında Gülçiçek geçmişin, yani Osmanlı’nın ta kendisidir: “Yüzyıl geçti / Gelmedin / Gelmeyince varoldun / Gelmeyince yokoldum.” (Uyumaz Uyku, Sayfa 15)

Bir sonraki aşamada, bütün gülçiçekler, Gülçiçekhane’de biraya getirmiştir. Tekke ve tasavvuf şiirlerinden bazıları da, burada toplanmıştır. Buradaki şiirler, ikili birimler üzerine kurulmuştur. Ayrıca her şiir, bir başka şairden, bir mısra veya söz ile başlar: “Diriyiz daim ölmeyiz – Ebu Hamid. Somuncu Baba oldun somunun acı / Güllerin solmaz idi kimdedir tacı.” (Gülerek Gülçiçekhaneme Bakakaldın, Sayfa 16)

Gülev

İlhami Emin’in gül yolculuğu, bu üçleme ile sınırlı kalmamıştır. Güllü kitap ve şiirler, Gülev (1980), Güldeste (1991), Güldin (1993), Gülyol (2003) ve Gülkaya (2009) ile devam etmiştir. Bu gül bahçesine, Hepimiz Tito (1982) ve Yörükçe’yi (1984) de sıkıştırmıştır.

Gülev’de, sadece kitabın adı değil, tüm şiirler güllüdür: Gültekin, Gülkılıç, Gülçiçek, Gülçiçekhane, Gülvercin, Gültoprak, Gülçocuk ve Gülev. Şiirlerin, isimleri kısa olsa da, bazıları oldukça uzundur.

Ulusallık kavramını en çok işleyen şairlerden biri olan İlhami Emin, bu kitapta, tarihe bakışını şöyle ifade eder:

Sultanlar gelip geçmiş tahtları / Kalsın diye / Senle ben gelip geçeriz / Tahtlar batsın diye.

(Gülçiçekhane, Sayfa 15)

Her şeye rağmen umutsuz değildir. Kendi ulusunun yaşadığı topraklara hayrandır. Makedonya’da Yörüklerin yaşadığı tek köy olan Kocacık’a olan tutkusu mısralarına yansımıştır: “Kocacığa giden var mı / Kocacıktan dönen var mı / Kocacığa giden var mı / Dönen var mı / Dönen / Ak koyunu beypınarda / Süzen var mı / Dalbazlı kirazdan yiyen var mı / İçkaleden içkaleden içkaleden / Çıkan var mı / Çıkan.” (Gülkılıç, Sayfa 11)

Tito’nun ölümünden sonra yayınlanan Gülev, aslında, Tito’nun o dönemdeki ülkesini anlatmaktadır. Kitabın yayımlanma amacı, kitaba ismini veren şiirde saklıdır: “Tüm dünyayı doyuracak kadar / Tito var / İçimizde bizim /… / Yoldaş Tito sana / And içeriz.” (Gülev, Sayfa 25)

Tito'nun tercümanı

İlhami Emin’in anılarına da yer verilen Balkanlar ve Türkler kitabı.

İlhami Emin, on yıl Tito’nun tercümanlığını yapmış, birçok mahrem görüşmeye şahitlik etmiştir. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in 1971 yılındaki Yugoslavya ziyareti esnasında, bir öğle yemeğinde yaşananları şöyle anlatır: “(Makedonya Dışişleri Bakanı) Mirko Tepevaç, sırasıyla konukların uzattıkları yemek listelerini Tito’ya imzalatmak üzere bana uzatıyor, ben de Tito’ya iletiyordum. Türkiye heyetinin muhalefet milletvekillerinden birinin listesini uzatırken, Tepevaç Tito’ya dönerek ‘Buna daha küçük bir imza verin, çünkü muhalefettendir.’ dedi. Tito ‘Vallahi, ben herkese aynı imzayı veririm, çünkü Türkiye’de durum hiç de belli olmaz. Bakarsınız, günün birinde bugün muhalefette olan milletvekili yarın başbakan olarak konuğum olur.’ dedi. Yugoslavya tarafından öğle yemeğine katılanların tümü kahkaha ile güldüler.”(İlhami Emin’in Anıları, Balkanlar ve Türkler, Rifat Emin Sipahi, Mitos-Boyut Yayınları, Sayfa 63)

Güldeste

Güldeste, o güne kadar yayınlanmış, İlhami Emin şiirlerini bir araya getiren bir derlemedir. Varlık dergisinde yayınlanmış, birkaç şiir de bulunmaktadır: “Ağlamak sonra geldi / Gözler bulunca kuvvet / Acı bir rüzgar geçti / Esti ve artık dönmedi.” (Kaçtı, Sayfa 11)

Hepimiz Tito’da yer alan şiirlerdeki sosyalizm, Tito’nun kişiliği ile özdeştir. Onun “devrimci hümanizmi” zaman zaman Yugoslavya sınırlarını aşıp, tüm dünyayı kapsar: “Bu gözlerde gördük / Dünyanın tüm açlarına uzanan / Sıcak ekmekleri / Afrika ile Asyaların henüz / Elde edilmemiş / Tüm özgürlüklerini.” (Sayfa 14)

Yörükçe

Yörükçe’de yer alan şiirler, geçmişten ve hatıralardan beslenmektedir.

Yörükçe’de yer alan şiirler, geçmişten ve hatıralardan beslenmektedir. Zaman kavramı, onun kaleminde, sosyalist gerçekçi bir boyut kazanmıştır. Anlatımda zaman, sembollerle, masal unsurları ve epik unsurlarla birleşir. Epik unsurlar ve romantizm, gerçekçi şiir için tükenmez bir kaynaktır: “Yüz kişiydik surlara çıkan / Yüz kişiden biri benim kalan / Bir de kanlı bekir / ister inanma ister inan / Kök yedik kemirdik ağaç.” (Yörükçe, Sayfa 7)

Yörükçe’de, kitabın diğer şiirlerden farklı tarzda, Yörüklerin Osmanlı tarihindeki yazgısı ele alınmıştır: “Geriye bakmamak üzre bizi terkedip gitti sahiplerimiz / Gözyaşı mıydı gözlerinde onların gizli sevinç mi / En iyi dostlarını bırakıp göçtüler testiden dökülürcesine / Yağdı ardlarından kimdi daha üzgün biz mi yollar mı” (Terkedilen Yörük Köpeklerinin Protestosu, Sayfa 23)

  • İlhami Emin, Türklüğün en önemli alametlerinden olan merhamet damarını hep canlı tutmuş, dünyanın mutsuz çocuklarına dikkat çekmiştir: “Sessiz soru dolu çocuklar / Kapadım kapısını balkonun / Kapayamadım kapısını çığlığın.” (Biz Bir De Çocuklarımız, Sayfa 41)

Güldin

Güldin, şairin, yeniden gül üçlemesine dönüş arzusudur.

Güldin, şairin, yeniden gül üçlemesine dönüş arzusudur. Ancak Güldin yayımlandığında, şair, altmışını devirmişti. Bu sebeple kitaptaki metinlerin birçoğu, duygulardan ziyade, akıl ve mantığın hâkim olduğu; özlü söz dizilerinden ibarettir: “Süngeri sünger yapan / Onun boşluklarıysa / Bizleri de biz yapan / Boşluklarımızdır.” (Süngerler, Sayfa 60)

Kurallı nesir cümlelerinin, belirli kelimelerden kırılarak, alt alta sıralanmasıyla oluşturulmuş mısralara da rastlanmaktadır: “Radoviş’teki / Küçük evimizin / Büyük balkonu / Altında / Birinin / Gül kokulu çocukluğu / Yatar bengi” (Kader, Sayfa 17)

Gülkaya, İlhami Emin’in şiir bahçesinde açan, iki dilli son gülüdür. Güldin’deki tüm sıkıntılar, Gülkaya’da da mevcuttur. Kitaba ismini veren şiir, oldukça uzundur. Ve şiirleştirilmiş, bir masal edasındadır: “Bir varmış / Bir yokmuş / Güldağ yörüklerinin / Güç birliğini koruyan / Kutlu gülkaya / Varmış.” (Gülkaya, Sayfa 130)

Yürüyen duvar

İlhami Emin’in son eseri, Yürüyen Duvar isimli romandır

İlhami Emin’in son eseri, Yürüyen Duvar isimli romandır. Bu romanda; altı asır boyunca yaşanan zorunlu göçler, parçalanmış hayatlar ve acılar; Melami, Mevlevi, Alevi, Bektaşi ve Yörük kültürüyle harmanlanarak, okuyucuya sunulmaktadır.

Romanın en ilginç tarafı Allah (c.c), Hazreti Muhammed (s.a.v) ve Atatürk isimleri dışındaki, tüm şahıs isimlerinin ve büyük harfle başlanması gereken diğer bölümlerin, küçük harfle başlamasıdır. Romanın noktasız sonlanması da, yürüyüşün devam edeceğinin bir işaretidir.