Türkiye için üç parça

YUSUF GENÇ
Abone Ol

Türkiye, adres bilgilerini Lozan’da bile masanın üzerine bırakmadı. Adres zaten ezberindeydi.Unuttu mu? Emin ol ki unutmadı. Bir delege heyetinin, birkaç siyasi iktidarın, üç beş siviltoplum kuruluşunun unutturabileceği bir şey değil çünkü bu. Varlığının amacı bu, varlığınıbuna borçlu? Sen niye varsın sorusunun cevabı, Türkiye’nin adresinde yazılı.

I. 1402. Yüz yıllık pırıl pırıl bir hikâyenin en kötü sayfasıydı. Olay Ankara’da geçiyordu ve yenilmiştik. Daha ‘neler’ oldu diye soramadan ‘neden’ oldu diyerek birbirimize kılıç çektik.

Devlet yıkılmış, Anadolu birbirine girmiş, emniyet ortadan kalkmıştı. Üç buçuk soysuz, ardında zağarlarıyla baştanbaşa eşkıyalık ediyordu. ‘Köpeklerin Günü’ydü yani. İçte ve dışta dost bildiklerimiz bivefa çıkmıştı. Tam 11 yıl sürdü bu. Köyü talan edilen kadınların gözlerinde koca bir ömür demek bu. Hani sağrılı birer kısrak oluyordu ya yeni doğmuş taylar, onun gibi işte. Tam 11 yıl. Sonra ne mi oldu? O bütün birliği tarumar olan devlet, o milletini eşkıyadan koruyamayan devlet, o esir düşen babanın birbirine giren kardeşlerine sahip olan devlet sadece 40 yıl sonra Bizans’ın başkentini fethedecek şekilde toparlanmayı bildi. Bütün siyasi yapısı kaosa girmesine rağmen, toprakları elli tane beylik tarafından işgal edilmesine rağmen bir devlet nasıl bu kadar hızlı toparlanabilir? ‘Bu sefer farklı’ diyorsun ya, Ekim’in altısında insanları sokağa döküp öldürüyorsun ya sen bunu bir düşün bu nasıl mümkün oluyor diye. Biz de düşünelim. Cevap Süleyman Çelebi olabilir mi?

II. 1918. Yüzyılın en berbat yılıydı. Olay İstanbul’da geçiyordu ve dağılmıştık. Hatırlamak istemediğimiz iki yüz yılın ardından tam da ‘daha kötüsü olmaz’ dediğimiz şeylerin ‘daha kötüleri’, ‘çok daha kötüleri’ ardarda geldi.

Sayılabilecek bin tane sebep, koca Osmanlı’yı İstanbul’da bir çiftlikten ibaret kılmıştı. Büyük Savaş bitmiş sıra büyük lokmaların yenilmesine gelmişti. Bütün planlar kusursuz işliyordu. Silahlarımızı bıraktık, başkentimizde İngiliz askerleri dolaşıyor, Fransız generali beyaz atıyla İstanbul’a girerken bazı Osmanlı vatandaşları da alkışla tempo tutuyordu. İçte ve dışta dost bildiklerimiz bi-vefa çıkmıştı. Karikatürler batan bir güneşe benzetiyordu bizi. ‘Kara Bir Gün’ün yılıydı yani. Batmıştık ama bir güneş olaraktı bu. Sonra ne mi oldu? Türkiye’nin adresini hatırladık. Erzurum’da, Sivas’ta kongreler topladık. Büyük Savaş’ın ardından ayakta kalan bütün büyük devletlerin ellerini tek tek söküp attık üzerimizden. Hem de her şey bitti sanıldığı yerde... Peki, bu nasıl mümkün oldu? Cevap Mehmet Akif olabilir mi?

Fransız General d'Esprey, İstanbul işgalinde Şişhane'den Beyoğlu'na atıyla dolaştı.

III. 1920. Yüzyılın en güzel yılıydı. Olay Ankara’da geçiyordu ve Millet’in toplanacağı bir meclis açmıştık. Dağılan her parçayı bulup yerine koyduk. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti altında bütün İslam’ı bir araya getirdik, düşmanı kovduk ve devleti yeniden kurduk.

Henüz iki yıl önce taşımanın bile neredeyse suç sayıldığı Türk bayrağının altını, bütün İslam için en güvenilir yer kılmıştık. Sonrasında çokça küçümsenecek olan o aziz ‘halk’ın irfanından, milletin olaya el koymasından başka bir şey değildi bu. Peki nasıl oldu? Türkiye, adresini hatırladı. Sonra ne mi oldu? Bir şey olmadı. Üç yıl sonra seçimler yapıldı ve bazı vekiller baskıyla seçimlere sokulmadı. Türkiye’nin adresini başka yere taşımak isteyenlerin uzun yıllar sürecek iktidarı başladı. Ne kadar sürecek sanıyorsunuz? Kaç tayın sağrılı birer kısrak olmasını geçirecek? Kaç kez dönecek dünya güneşin etrafında? Bir ölçüsü var. Sonuç değişmeyecek. Türkiye, niye var olduğunu hatırladığı kadar, sizin battı sandığınız yerde yeniden doğacak. Bu adres, taşınmaz bir adres çünkü. Yürüdüğü yer sayesinde nefes alıyor, başka türlüsü mümkün mü? Değil. Cevap ne o zaman?

İMAM MÂTÜRÎDÎ’NİN HIRKASI

Uzaklaşırsak olan biteni daha net görürüz. Ben tarihe bu yüzden gittim. Tarihe gitmenin, olan biteni olup bittiğiyle getirmek kaydıyla en sahici gelecek inşası yorumu olduğunu söylemeye gerek bile yok. Sorular aslında basit. Kimsenin çalışmadığı yerden gelmeyecek. Türkiye nedir? Türkiye ağır yüktür. Bir anlamı var elbette. Sen ‘Yemen bizim neyimize’ diye sorarken kendince her şey iyiydi değil mi? Yemenli çocukların Çanakkale’de ne işleri olduğunu her seferinde görmezden geleceksin nasılsa. Okul kitaplarından ustalıkla kaçırmana rağmen gözümüzden kaçıramadığın şeylerden biri olarak bize bunu açıklamalısın mesela; Kuvay-ı Milliye’nin Filistin’de neden bir şubesi olur? Hani o ‘yurdumuzu düşmandan kurtaran’ diye şarkılaştırdığın Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin tüzüğünde ne yazıyordu, beraber okuyalım mı? ‘Çok eski sorular’sa bunlar, aklıma takılı durduğu için şunu da hatırlatayım. 1969’da, İsrail’in yine bir azgınlığı sonrası, Türkiye neden İsrail’le ilişkilerini maslahatgüzarlık seviyesine indirdi? Bunu söyle bari. Üstelik iktidarda İslamcılar da yoktu. Pekâlâ, ‘şimdi’den gelsin o zaman. Nasıl oluyor da Kişi Başına Düşen Gelir’den şikâyetçi olan buranın insanları, dünyanın en çok yardım yapan ülkesi yapıyor Türkiye’yi? Öldürülen her insanın kurtuluş için yolunu çevirdiği yer neden mesela Suudi Arabistan değil de sen oluyorsun? Tahmin etmiştim. Nedenini ben söyleyeyim sana. Türkiye bir ‘yer’in adı. Ama sadece bir yerin adı değil. Ondan. Yaşayanların ‘yurt’ yaptığı yerin adı.

Türkiye’nin bir adresi var. Yeri belli, öyle kolaycana taşınabilir değil. Türk aydını denilen şey, yıllardır özenle Türkiye’nin adresini başka yerde göstermeye, güçleri yettiğince başka yere taşımaya gayret eden canlı türüdür mesela. Hani sinemada, tiyatroda tiplemesini pek iyi becerdikleri sarhoşlar gibi içip içip başkasının kapısına dayanan bir tür.

  • Türk modernleşmesi bir geri çekilme ilanıydı. Bir dönem için gerekliydi de. De ki nefes almak için vermek gerekiyor. Ama her devir kendi meczubunu yaratıyor. Bunu ciddiye aldılar. Kemalizm, olan bitenden menfaat temin edenlerin bunu ciddiye aldıkları ideolojinin adı oldu işte… Temin ettikleri şeyler yüzünden adresi boş vermemizi teklif ettiler yıllardır. Türkiye, adres bilgilerini Lozan’da bile masanın üzerine bırakmadı. Bıraktığı şey kopyasıydı. Ve adres zaten ezberindeydi. Unuttu mu? Emin ol ki unutmadı. Bir delege heyetinin, birkaç siyasi iktidarın unutturabileceği bir şey değil çünkü bu. Varlığının amacı bu, varlığını buna borçlu? Sen niye varsın sorusunun cevabı, Türkiye’nin adresinde yazılı. “Yunus sen bu dünyaya niye geldin” diye soruyordu ya Yunus Emre, Türkiye’ye adresini hatırlatmak içindi.

***

Türkiye, bir yerin adı. Ama sadece bir ‘yer’in adı değil. Yanı sıra örülmüş bir hafıza, korunmuş bir alan. Adresini bulmak öyle çok da zor değil. Biraz tarih, bir parça endişe ve İmam Maturidi’nin hırkasının cebinde olanlar. Bunları azık ettin mi bunlar yeter o adresi bulmaya. Maturidi’nin ne alakası var diyecekler tabi. ‘Olmasaydı olmazdık’ demeyeceğim ama ‘Olmasaydı buralarda olmazdık’ , ‘Olmasaydı buralar olmazdı’ demek zorundayım. Çünkü gerçek bu! Sen bunu da bir düşün.