Veri yığınlarının altında kalan hakikat

SEYFULLAH AKKUZU
Abone Ol

Veri yığınları, dünyaya bakarken insanı bir "gasp gözlüğü" takmaya mecbur hâle getirir, baktığı her şeye temellük etme derdine düşen insan, dünyayı ele geçirilecek bir yer gibi görür. Edebiyatın insana ilk öğrettiği ise bu gasp gözlüğünün çıkarılması ve bakışın arındırılmasıdır.

Günümüzde modern insan kendini değil, kendinden başka her şeyi biliyor. Peki, gerçekte modern insanın bir şey bildiği vaki mi? Evet bir şeyler biliyor fakat bu bildiği şeyler kesinlikle kendisiyle ilintili olmayan şeyler, yani kendisine değmeyecek şeyler. Çünkü sarahatle görüyorum ki günümüzde insanın ne bildiği değil, ne kadar "veri"ye sahip olduğu ön plana çıkıyor. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse; insanın neyin bilgisine nasıl sahip olduğunun bir önemi kalmadı. İnsanın kafasında bir SSD kart gibi bilmem ne kadar veriyi depolayıp tasnif edebiliyorsa o ölçüde bir değer sahibi olduğu apaçık ortada. Kafasında taşıdığı veri kırıntılarının hayatında, benliğinde bir yere temas etmiyor olmasının hiçbir önemi yok modern insan için; bir çöp dağı olarak o veri yığınını taşımak tek başına ona tüm hayatı boyunca yetecek bir "değer". Veri yığını içinde oradan oraya sürüklenmek bir düşünceye sahip olmadan bir şeyler bilmeyi öğretti modern insana ve bu veri yığını muhatabını asla bir sorumluluk dairesine sokmuyor. Sorumluluk almadan bilmek, düşüncenin hiçbir katmanında bulunmadan bir şeyler öğrenmek bu çağa özgü bir şey oldu. Bu çağda itibar gören veri yığınları karşısında tecrübenin terbiye ettiği düşüncenin ise hiçbir önemi kalmadı.

Yaşamın parçalara bölünüp verileştirilmesi, insan hayatından tecrübeyle terbiye olmuş ve kemâl seviyesine erişmiş düşünceyi sildi. Astronomik veriler düşünceyi susturdu. Artık insanların neyi nasıl bildiklerinin hiçbir önemi yok. Modern insan tecrübe sahibi olmadan yaşamını sürdürmeyi, düşünmeden bir şeyler bilmeyi ve bunu serdetmeyi icat etti. Modern insanın çıkmazı asla bir şey bilmemek değil aksine kendisine veri sunmayan her şeyi acımasızca hayatından defetmesidir. Kendisine veri sunmayan hiçbir şeye ihtiyacı yok. Yaşamını veri yığınıyla örtmüş ve tecrübeye içkin hakikati gizlemiş modern insan, kendini başka yollara sevk edecek her şeyi kapı dışarı etmiş. Kendi dar havsalasının sınırları içinde verilerle aydınlatılmış(!), başka her şeye kör ve sağır bir yaşam sürdürüyor. Edebiyat ise kısır kalmış bu yaşamdan bir çıkış yolu olarak beliriyor önümüzde.

Elimizde kalan en beklentisiz ve en doğaçlama ilişkidir bu nedenle edebi eserlerle kurduğumuz ilişkiler. Veri yığınları, dünyaya bakarken insanı bir "gasp gözlüğü" takmaya mecbur hâle getirir, baktığı her şeye temellük etme derdine düşen insan bu nedenle dünyaya ele geçirilecek bir yer gözüyle bakar. Edebiyatın insana ilk öğrettiği ise bu gasp gözlüğünün çıkarılması ve bakışın arındırılmasıdır. Edebiyat, ötekinin keşfidir; gaspı değil. Ardından farklı tecrübelerle farklı bilme yollarını kaynaştırarak insanı "bilgi"lendirir. Evet, bilgilenmek. Tefekkürle yavaş yavaş açılan düşüncenin katmanlarında gezinerek bilgilenmek... Düşünceyle kaynaşarak edinilmiş tecrübe... Sanırım hazır kapsül yutar gibi veri yığınlarını bir bir yutarak bilgilenmekten(!) gayet mutmain bir şekilde yaşamını sürdüren modern insan için oldukça yabancı ve garip şeyler tüm bunlar.