Yunus sarıçiçeğe neden soru sordu? Bugün hâlâ cevap arıyoruz

SAMED KARATAŞ
Abone Ol

Her şeyi bildiğimizi düşündüğümüz o sabahı unutamazsın artık. Ustalığın son sınırını. Belki 15 yaşındasın, belki de 55. Fark etmez. Her şeyi bildiğimizi düşündüğümüz o ilk sabahı herkes yaşamıştır. Bir ayrılık, bir yoksulluk ve bir ölümün ardından.

Etrafımızdaki insanlar, bizim duygu ve niyetlerimizle senkronize halde geliyorlar sanki. 10 yaşımızdaki duygu ve insan kadromuza bakınca, 30 yaşımızdaki duygu ve insan kadrolarıyla aynı. Yaratılışın, fıtratın mesajları. Siz ey dostlarım ve düşmanlarım, hepiniz benim içimdeki niyetlerden bir cüzsünüz. Niyetim değişirse insanlarım da değişiyor. Ya insanlar değişiyor yahut insanların hâlleri. İşte buralar hep iman. Öyle değil mi?

Yunus’u sarıçiçeğe soru sorduran şey neydi? Bütün hilkatten neden orayı hedeflemişti? Yunus neden sarıçiçeğe soru sordu? Biri bunu açıklayabilir mi? Alegori, sembol ve imge demeden, daha doğrudan, bir çiçekten anlayabileceğimiz şeylerin malzemesini de vererek. Çiçeği okumak: “Ben okuma bilmem”

Yunus dediğimizde hemen yanında birisi daha beliriyor. Karacaoğlan. Yunus da diyebiliriz. Yunus’un yahut Karacaoğlan’ın babası yahut annesi olduğunuzu düşünün. Bir sosyal medya içeriği olarak yahut odamızda okuduğumuz bir kitabın konusu olarak sevdiğimiz bu isimlerin sizin çocuğunuz olduğunu düşünün. Birisi eve gelmiyor dağda bayır da güzel peşinde. Diğeri okumuş etmiş sonra gitmiş dağda bayırda çiçekle konuşuyor. Onunla hedeflediğiniz dünyevi vasıtalara ulaşamıyorsunuz. Sigortalı iş de yok o zaman. Ama ne bileyim en azından bir medreseye girip çalışsın diyebilirsiniz. Ama yapmıyor, inadına çiçekle konuşuyor. Korktunuz değil mi? Aşk korkutur adamı.

İstanbul’un tarihi bölgelerinde olmayan ilçelerini geziyorum. Bağcılar, Esenler, Güngören, Avcılar… Bir koyuluk hissi var ama sanki gerçek değilmiş hissi de uyandırıyor. Tarihi tınılar da olmadığı için, güven sorunu yaşıyoruz. Allah’ı anımsatacak mimarı yapılar yok. Arif olan BİM’i gördüğünde onda uyanan yoksullukla da Allah’ı anar. Arif olanınız varsa selam olsun. Her neyse bu tarz ilçelerde özellikle meydandaki camilere bakınca, manevi bir geri dönüşüm cihazı gibi görünüyor. Belirli vakitlerde meydanı içine çekiyor, sonra temizleyip bırakıyor. Ama yalnızca inananları içine çekiyor. Yahut inanma eşiğinde olanları. Bağcılar meydan üzülmesin, Üsküdar kadar onu da seviyoruz. Eski ilçeler babaları zengin yahut bilinçli olan çocukların sakinliğiyle duruyorlar. Kadim olmayan ilçelerse her şeyi kendi tırnaklarıyla kazımış insanlar gibi. Onları tebrik ediyoruz.

Uzun süredir ölmemiş insanların hallerine bakıyorum. Dünya işindeler. Ticaret, iş güç, arada grip oluyorlar, kavga ediyorlar, film izliyorlar. Onlar için kötü şeyler söyleyeceğimi düşündünüz sanırım. Bilinçsiz yaşam formunda saklı olan bir ümmilik de var. Yüksek idrakin veya yüksek ahlakın kendi kendine organik bir biçimde başaramayacağı bir kendiliğindenlik var. İyilik yaptığı zaman iyilik yapmanın güzelliğini bile bilmiyor. Yapıyor geçiyor. Kötülük için de. Tıkanma yok. Sürekli içinde bulunduğu hali kontrol etmek yok. Muhasebe başka. Yaşıyor, Allah’ın kötüsü o, hem Allah’ın iyisi. Her hali de gerçek ve yalın.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.