10 maddede Ortadoğu

MUNİSE SİMSEK
Abone Ol

TRT'nin eski Arapça Yayın Koordinatörü Turan Kışlakçı, Osmanlı’dan sonra Ortadoğu’nun bu hale gelmesinin sebebini 10 maddede açıkladı.

Ortadoğu’nun bu hale gelme­sinin dâhili ve harici birçok sebe­bi var elbette. Osmanlı’dan beri bu coğrafya bir türlü toparlanamadı. Yüzü gülmedi. Bunu tasdik eden bir makale 2005 yılında İsrailli ünlü ya­zar İsrael Shamir tarafından yazıl­mıştı. Shamir, makalesinin başlığı­nı “Geri dön Ey Osmanlı!” şeklinde kaleme almıştı.

1. Yapay sınırlar
Coğrafyamız­da problemlerin bitmemesinin asıl sebeplerinden biri, Batılılar tarafın­dan çizilen yapay sınırlardır. Hari­talar üzerinden cetvelle çizilen sı­nırlar hep sorunluydu. Sykes-Picot ile çizdikleri yapay sınırlar her böl­gede gerilime yol açtı. Halkları bir­birlerine düşürdü. Bugünkü sınırlar 1921’de yapılan I. Kahire Konferan­sı’nda çizilmişti. Dönemin İngiliz sömürge valisi Churchill hatırala­rında bunun detaylarını anlatır. Churchill; Gertrude Bell, Lawren­ce ve Fox gibi 40 İngiliz casusu ile mevcut sorunlu sınırların temelle­rini atmıştı. 
2. Yapay devletler

Osmanlı son­rasında bölgede ortaya çıkan dev­letlerin hemen hepsi yapaydı. 1. Cihan Harbi sonrasında kurulan hükümetler manda yönetimleriy­di ve emperyalistlerin çıkarlarına hizmet ediyorlardı. 2. Dünya Sava­şı’nın ardından, yani emperyalistle­rin bölgeden ayrılmasından sonra, onların görevlerini despot yönetim­ler devraldı. Bu yönetimler her ne kadar bağımsızlık sonrası iktidarı ele geçiren milliyetçi hareketlerin bakiyesi olarak görülse de hakikat­te emperyalist güçlerin bölgedeki piyonlarıydı. Batılı güçlerin deste­ğiyle ayakta duran bu despot rejim­ler hiçbir zaman halklarını temsil etmedi. Bu coğrafyada sık sık şa­hitlik ettiğimiz isyanlar ve dikta­törlerin bu isyanlara acımasızca müdahalesi bunun en önemli delil­lerinden biri. İbn Haldun’un bir sözü var: “Dinî bir hüviyete bürünmedikçe Arap­ların bir devlet kurması imkânsız­dır.” Çünkü tarihte Arapları birleş­tiren tek güç İslamdır. Arapların İslam dışında bir yönetim çabası as­la tutmayacaktır. Tabii ki 100 yüz­yıldır bu coğrafyada İslamî devlet adı altında yapılanların dinimizle yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. 

3. Yapay kimlikler

Osmanlı son­rası bölgede yeni ulusal kimlikler inşa edildi. Halklar kendi dokula­rına uymayan yeni kalıplara so­kulmaya çalışıldı. Araplardan yeni oluşan yapay devletleri bir kimlik olarak kabul etmeleri istendi. An­cak insanlar kendilerine 100 yıl­dır zorla dayatılan bu kimlikleri benimseyemediler. Üstad Cemil Meriç’in tabiriyle bölge halklarına deli gömlekleri giydirilmeye çalı­şıldı ama bu gömlekler dar geldi ve yırtıldı. Arap milliyetçiliğinin de tutma­sı imkânsızdı. Çünkü bu ideolojinin temelini atanlar Lübnanlı ve Suri­yeli Hıristiyanlardı.

Arap milliyetçi­liğinin sağlam bir temele oturması için İslam öncesine gidilmesi gere­kirdi. Emperyalistlerin yapmak is­tediği de zaten buydu. Mısır’ı eski Mısır medeniyetlerine, İran’ı Pers­lere, Lübnanlıları Fenikelilere, Su­riyelilerin kökenini Aramilere da­yandırıyorlardı. Ancak bu tutmadı. Çünkü Araplar İslam ile var oldu ve Arapça da Kur’an-ı Kerim sayesinde yaşayan diller arasına girdi. 

4. Azınlıkların tahakkümü
Or­taçağ’da azınlıkların yaşadığı zu­lümlerden dolayı modern Batı ken­dini hep onların hamisi olarak göstermeye çalıştı. Sömürgecilik döneminde etnik ve dinî azınlıkla­rı iktidara taşıdı ve azınlıkların yö­nettiği sistemler inşa etti. Vahşi Batı emperyalizmini kendilerine örnek edinen bu azınlık yönetimleri, ço­ğunluğu barbar bir şekilde bastırdı ve siyaset dışına itti. Suriye’deki Ba­as rejimi aynı zamanda bir Nusay­ri rejimiydi ve 50 yıllık iktidarı dö­neminde halkına yapmadığı zulüm kalmadı. 
5. Batı’nın müdahaleleri
Batı, Cakarta’dan Tanca’ya halkların böl­gede iktidarı ele geçirmesine asla müsaade etmedi. Askerî cuntalar aracılığıyla müdahil oldu. Sadece Ortadoğu’da değil, Latin Amerika, Asya ve Afrika’da da kanlı müda­halelerin onlarcasına şahitlik etti dünya. Halkları sağ-sol, Kıpti-Müs­lüman, Şii-Sünni, Kürt-Arap, La­ik-Müslüman diye birbirine kırdır­mak da bu oyunun bir parçasıydı. 
6. İsrail'in inşası
19. yüzyılın ortalarından itibaren Batı’nın İs­lam âlemine yönelik stratejisi Müs­lümanları ırkçı ve dinî devletçik­lere bölmekti. Böylece kolay bir şekilde onlara hükmedebilecekti. Bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için bölgenin kalbine İsrail saplan­dı. Öncesinde Arap dünyası bir öl­çüde bütünlük arz ediyordu. Bu da Batılı sömürgecilerin emellerinin önündeki engellerden biriydi. Siyo­nist İsrail devleti, bölgedeki birlik ve bütünlüğü bozmak için emper­yalistler tarafından bölgeye özel­likle yerleştirilmişti. Halen bölgede yabancı bir cisim gibi duruyor. Ba­tı’nın ileri karakolu olan İsrail, böl­gedeki birliği bozmak için yıllardır görevini oldukça iyi ifa ediyor. 
7. Sömürülebilirlik

Cezayir­li düşünür Malik bin Nebi’ye ait olan bu kavram dâhilî bir özeleşti­ridir. Nebi, zihinlerin sömürgeleş­mesinin Müslümanları ahlakî ve psikolojik bir çözülmeye götürdü­ğünü söyler. Halkların gerilemesi­ne sebep olan sömürgeleşme prob­leminin dışarıdan değil, içeriden kaynaklandığını belirtir. İnsanlar sadece sömürülebilir olduğundan sömürgeleştirilir. Nebi, sömürgeleş­menin temel sebebinin ölü fikirler olduğunu düşünür. 

8. Petrol

Petrol ve doğalgaz böl­genin ekonomisi ve kalkınması için çok değerliyken maalesef zehire dö­nüştü. “Kara altın” olarak adlandı­rılan petrol, emperyalistlerin ve diktatörlerin damarların­da dolaşan kan gibi. Os­manlı sonrası petrol bölgenin işgalinin ve istikrarsızlığının sebeplerinden bi­ri oldu. Petrol böl­geyi İngiltere ve ABD başta olmak üzere büyük güçler için stratejik açı­dan önemli hale getir­di. Bu da maa­lesef müdahalelere zemin hazırla­dı.

9. Aşırı silahlanma

Modern dünya barut kokusundan doğdu. Batı’nın 300 yüzyıldır sömürdüğü dünyada halen barut kokuları yük­selmekte. Bugün de Batı, sömür­düğü ülkeleri birer silah ambarı haline getiriyor. ABD petrol dola­yısıyla zenginleşen Arap yönetim­lerinin paralarını kendine çekiyor. Bazen İran, bazen de İsrail tehdidi­ni “sopa” gibi kullanarak onları si­lahlanmaya itiyor. İran’ı ve İsrail’i bölgede birer “heyula”, “canavar” halinde göstererek, zengin Arap ül­kelerindeki güvenlik zaafına dik­kat çekiyor.

Böylece Arapların kor­kuları körükleniyor. Bu ülkelere  devasa bütçelere ulaşan silahlar sa­tılıyor. Buradaki en önemli prob­lem, İran’ın Batı’nın “İran Tehdidi” kozuna yatmış olması ve bölgedeki azınlık Şii grupları kendi Pers ulu­sal hedefleri için kullanmasıdır. 

10. Sahipsizlik

Etnik ve dinî dev­letçiklere bölünen Ortadoğu’nun en büyük sorunlarından biri de sa­hipsiz olması. Bölgenin sorunlarını gündeme getirecek ve buna çözüm sunacak hiçbir güç bulunmuyor. Ne BM Güvenlik Konseyi’nde, ne de di­ğer uluslararası kurumlarda böl­ge temsil edilememekte.

Osmanlı sonrası yalnız kalan halklar bugün yeniden barışı ve sahibini arıyor. Bölge birlik ve bütünlük halinde li­derini bulmadıkça bu bölünmüşlük ve korkular içinde daha karanlık gayyalara sürüklenecektir. Batı hep ikiyüzlü 

Batı’nın Ortadoğu’ya ve bölge halk­larına yaklaşımı neden hep ikiyüzlü?

Maalesef söz konusu Müslüman­lar olunca Batı hep ikiyüzlü davran­dı. Doğu Timor ve Güney Sudan söz konusu olunca harekete geçen ulus­lararası örgütler; Filistin ve Keşmir gibi Müslümanlar söz konusu olun­ca hareket bile etmiyorlar.

İsrail’in Filistin’deki barbar kat­liamları hep görmezden gelindi. Sisi’nin dünyanın gözü önünde Ra­bia ve Nahda meydanlarında yaptı­ğı katliamlar desteklendi. Esed re­jiminin vahşi saldırıları kimsenin umurunda değil. Irak’ta öldürülen milyonlarca insanın hesabını kim­se sormadı.

1991’de Sovyetler Birliği’nin yı­kılmasından sonra Batı’nın silahlı gücü NATO, düşman kuvvetlerini kırmızı yerine yeşille ifade etmeye başladı. Yani eski düşman komüniz­min yerine “İslam” geçmişti. Bu bile Batı’nın bilinçaltındaki bakışı orta­ya koymaya yeter. Halen küresel te­rörizmin