Cariye Osmanlı ailesinin itibarlı bir üyesiydi

HABER MASASI
Abone Ol

Fatma Aliye'nin kaleminden cariyeliğin bilinmeyen yüzünü...

Geçen sene Ramazan-ı Şerif'te bir gün Avrupa asilzadelerinden Madam F… ile karabaş, yani dünya işlerinden el etek çek­miş bir rahibenin iftar sofrası görmek arzusuyla hânemize gelecekleri haber verildi. Hânemizin tercümanlık görevi âcizane bana verildiğinden madamların manto ve şemsiyelerini almak üzere bir iki cariye de yanıma alarak karşılama için bahçe kapısına gittim.

Madam F… 35-40 yaşlarında olup Rahibe ise 45 yaşlarında vardı. Türk âdeti üzere tatlı ve kahve ikramı yapıldı. Daha sonra Madam F…Türk usu­lü döşenmiş bir oda görmek arzusunda olduğu­nu söyledi. Kendilerini memnun etmek bizi de sevindireceğinden arzularını yerine getirmeye çalışacağımızı ifade ettim. Bu sırada Madam F… karşıda duran başkalfayı göstererek dedi ki:

- Az önce şu hanımla tokalaşmak istedim, eli­mi tutmadı. Şemsiyemi aldı. Şimdi de bizimle oturmayıp ayakta duruyor. Sebebi nedir?
- Çünkü cariyedir madam.
- Yanındaki diğer kızlar?
- Onlar da öyle madam.
- Peki ama madam, bunun kulağında küpe ve parmağında yüzük, bir de güzel saat ve kordonu var. Az önce bunun hanım olduğunu sandım. Eğer cariye ise diğerlerinden fazla olan mücevher ve güzel elbisesinin sebebini merak ediyorum. Şu taraftaki genç kızın yalnız kulağında bir küpe var ama öbürü kadar kıymetli değil ve başka bir şeyi de yok. Öte tarafta duran şunun da sadece saat ve kordonu var.

Hemen cevaplamaya çalıştım:

- Hanım zannettiğiniz cariye bu hânenin baş­kalfası yani diğer cariyelerin müdiresi gibi bir şey demektir. Öbürleri acemi olarak onun eline gelir. Elbiselerini dikmek ve saçlarını taramak gibi bü­tün işleri kendileri öğrenip yapıncaya kadar baş­kalfa yapar ya da önceden yetiştirdiği çıraklarına yaptırır. Kaç cariye var ise hepsine annelik vazi­fesi yapar. Hepsinin maddi ve manevi temizliğini evin hanımı başkalfadan sorar. İşte bunun emeği diğerlerinden çok olduğundan emeğinin karşılığı olarak efendisi de kendisine o hediyeleri vermiş­tir. Şu küçüğe gelince, 4 yaşında iken alınmış ve şimdiye kadar kendisine emek verilmiştir. Şimdi 14 yaşındadır. Bu zaman kadar hizmet edecek güç ve kuvvete sahip olmadığından kendisine görev verilmemiştir. Kulağındaki küpeyi aylığından bi­riktirdiği para ile aldı. Sorduğunuz diğer cariye ise daha yeni olduğundan ancak bir saat ve kor­don hak edecek kadar hizmet etmiştir.
- Bundan önceki başkalfadan bahsediyorsunuz, o ne oldu?
- Yerini tutabilecek çıraklar yetiştirince vazife­sini tamamladığı için kendisi kocaya verildi. Şim­di 3 çocuğu var.
- Başkalfalık eskiden eskiye mi kalır?
- Hayır! Başkalfanın yetiştirdiği birkaç cariye içerisinden hangisi daha zeki ve yetenekli ise evin hanımı onu başkalfa olarak seçer. Diğerleri de onun gibi emeğinin karşılığı olacak kadar he­diyeye nâil olur. Kıdemce eskilik unvanı alsalar da başkalfa olamazlar. Fakat başkalfa da kendilerine acemilere olduğu gibi emir verircesine hizmet buyurmaz. Arkadaş muamelesi yaparak tatlılıkla uyarı ve tembihlerde bulunur.
- Bir de aylık demiştiniz, cariyelere aylık veri­yor musunuz?
- Şüphesiz! Cariyelere mutlaka bir aylık verilir. Efendileri onların elbise ve benzeri her türlü ih­tiyaçlarını karşılarlar. Fakat onlar da can taşıyan birer insan olduklarından onların da özel istek ve arzuları olabilir. Bazen hânede bulunmayan bir yemişi canları çekebilir. Belki efendisinin diktir­diği elbiseden başkasına özenir. Bunları da aylı­ğıyla ve aylığından biriktirdiği para ile alır.
- Bundan başka eskidikçe hediye verirsiniz, öyle mi?
- Sadece hediye vermeyiz madam. Bir cariye çı­rak edildiği zaman onun çeyizini de yaparız. Eğer yaptığı hizmetlerle efendisini memnun ederse efendisi de yeterli maddi güce sahipse ona bir ev de alır.
- Siz cariyeleri para ile satın almıyor musunuz?
- Evet! Lakin verdiğimiz parayı onu satana veri­yoruz. O paradan cariyeye bir fayda yok. Paradan onu satan akrabası ya da efendisi yararlanır. Biz de her cariyenin emeğine karşılık ona hediye, para ve çeyiz veririz.
- O halde cariyeler bir çeşit hizmetçi değil mi?
- Evet! Bunlar da aylıklı ya da yıllıklı hizmetkârlara benzerler. Fakat aralarında bazı farklar vardır. Bir hizmetçiyle anlaşma yapılırken hizmet süresi ve ücret önceden belirlenir. Çünkü ücreti ve süresi belirsiz anlaşma geçersiz bir an­laşma olur. Cariyeler için harcanacak para belli ol­madığı gibi hizmet süresi de belli değildir. Hizmet süreleri her ne kadar belli değilse de 9 yıl sonra azat edilmeleri, azat etmeye gücü yetmeyenlerin ise onları azat edebilecek cömert ve mürüvvet ehli birine satmaları şeriatın emridir. Halbuki örf ve adet bir derece daha ileri giderek 7 senelik bir hizmetleri sonrasında azat edilmeleri gerektiğini emreder. Bunu yapmayanlar toplum tarafından ayıplanır. Mürüvvet ehli ve dindar kişiler tarafın­dan bu kadar da tutulmaz. Zira dinimizde cariye azat etmek için birçok sebep vardır. Mesela bir kimse Allah'a şükrünü göstermek için bir köle azat eder. Cariye eğer çocuk dadısı ise çocuk mek­tebe başladığı zaman görevi biter ve azat edilir. Çocuklar da genellikle 4 yaşında okula başladığın­dan bu cariyelerin esareti de 4 yıl sürer.
- Hizmetçi istemediği bir kapıdan çeker gider. Cariyenin efendisi zalim de olsa cariye boyun eğ­meye mecbur olacak?
- Hayır! Bir cariyenin hoşlanmadığı bir kapıdan gitmesi için “Beni satınız” demesi yeterlidir. Bu durumda kendisinin beğendiği müşteriye satılır. Beğenmediği müşteriye zorla satılamaz; adet bu­dur.
- O halde bunların hizmetçilerden farkı kalmaz.
- Hayır madam. Hizmetçilere karşı o kadar borçlu değiliz. Hizmetçi yalnız aylığını alır. İste­mediğimiz zaman izin veririz, çıkar gider. Evle­nirse çeyizini kendisi yapar. Kocasıyla geçine­meyip ayrılırsa yine kendi kendine bir yer arar. Ancak cariye böyle değil. Gelin olarak verdiğimiz cariye kocasıyla geçinemeyip ayrılırsa doğrudan doğruya babasının eviymiş gibi efendisinin evine gelir. Ona uygun bir eş bulup tekrar evlendirmek efendisinin vazifesidir. Yetiştirdikleri evlatlarını efendileri himaye eder. Evlendiklerinde kocala­rından eziyet görürlerse kendilerinin koruyucusu olan efendilerine şikayet ederler.

Biz hizmetçiye çekmece ve sandığımızı ema­net edemeyiz fakat cariyemize bütün anahtarları­mızı teslim ederiz. Çünkü cariyeler ihanet etmez. Efendisi ile arasında öyle büyük bir bağ kurar ki efendisine olan bir ihaneti kendine yapılmış sayar. Efendisi hasta olsa, anne babasını kaybet­mekten korkan evlat gibi cariyeler de efendilerini ellerinden kaçırmaktan korkarlar. Cariyeler azat olduktan sonra nereye isterlerse gitmek kendi ellerinde olduğu halde hiçbiri evleninceye kadar efendisinin himayesini terk edip ailesinin ya da akrabasının yanına dönmemiştir.

Not: Fatma Aliye Hanım'ın Nisvân-ı İslam adlı kitap­çığının İslâm Kadınları adıyla basılan sadeleştirmesin­den derlenmiştir (İnkılab Basım Yayın).