"Filistin'den bir karış toprak vermem"

HABER MASASI
Abone Ol

Avram Galante açıklıyor: Sultan II. Abdülhamid, Siyonistlerintoprak taleplerini neden reddetti?


Yahudi tarihi uzmanı Avram Galante’nin (1873-1945) Fransızca kaleme aldığı, Sultan II. Abdülhamid ile Theodor Herlz arasındaki ilişkileri ve Siyonizmin Osmanlı’dan toprak koparma macerasını konu edinen bu önemli makaleyi değerli okuyucularımız için ilk kez Türkçe'ye kazandırıyoruz.

Avram Galante

Avram (Abraham) Galante, Histoire des Juifs de Turquie. Vol. 9- Esther Kyra d’apres de nouveaux documents, Isis, İstanbul 1985.

1

Theodor Herzl kapıları zorluyor

Sultan II. Abdülhamid’in, Siyonizmin kurucusu Dr. Theodor Herzl’e, Filistin’e bir Yahudi göçüne izin vereceği vaadi etrafında zaman içinde dünya basınında çok gürültü çıkarılmıştı. Kuşkusuz devrin sansürü ülke basınının bu konudan söz etmesini yasaklamıştı, konu da zamanın etkisiyle unutulup gitti.

Son zamanlarda Hahambaşılık kaymakamı müteveffa Moşe Levi’nin torunu Yeşua Bey Eşkenazi ile söyleşirken, Herzl’in Saray’ı ziyareti ve Sultan’ın vaadi konusunda bildiklerini bana anlatmasını istedim. Hep büyükbabasıyla birlikte yaşamış ve hep Hahambaşılığın işleriyle uğraşmış olan Yeşua Bey bana, kendisinde bu konuya ilişkin ufak bir dosyanın olduğunu, bu dosyada 4 belgenin, yani Saray ile Hahambaşılık arasındaki yazışmaların kopyalarının ve bu işin nasıl cereyan etmiş olduğunun özet olarak anlatıldığı bir metnin bulunduğunu söyledi. Moşe Levi’nin torunu, bu çalışmada kullanmış olduğum dosyayı bana gösterdi. Ayrıca Herzl ile Kaymakamı yan yana oturmuş olarak gösteren bir fotoğrafın da bulunduğunu ve bu fotoğrafı arşivlerinde bulunca Hamenera dergisinde yer vermem için bana ileteceğini de ekledi.

Herzl 1902 yılının Haziran ayının ilk haftasında İstanbul’a geldi, Moşe Levi’ye bir ziyarette bulundu ve bu ziyaret sırasında ondan kendisine Sultan ile bir görüşme ayarlamasını rica etti. Sultan’ın huzuruna kabul edilmek için bazı formalitelerin yerine getirilmesi gerektiği için Kaymakam bu husustaki talebi Saray’ın Başmabeyincisine iletti. Saray ile Hahambaşılık arasındaki bu konuya ilişkin yazışmalar aşağıdadır:

A

No. 559

Serkarin-i hazreti şehriyarî Hacı Ali Paşa hazretlerine

Devletlu Efendim hazretleri.

Viyana’da münteşir Neue Freie Presse gazetesi müdürü ve sermuharriri olup bu kerre İstanbul’a gelmiş olan hayırhahan-ı saltanat-i seniyyeden fotoğrafı melfuf [ekli] Avusturyalı Doktor Theodor Herzl nam zatın refakat-i daiyanemle huzur-i mekârim-neşur-i hazret-i hilafetpenahiye şeref-müsûl olmak arzusunda bulunduğundan, bu babdaki emr ü ferman-ı padişahî ne merkezde olduğunun lütfen emr ü iş’ar buyurulması menût-i rey-i âli-i vezirazamîleridir. Ol babda ve her halde emr ü ferman hazret-i limen lehü’l-emrindir1.

8 Haziran 1318

İstanbul ve tevabii hahambaşı kaymakamı

Moşe Levi

B

No. 1495

Hahambaşılık kaymakamlığına

Rütbetlu Efendim.

8 Haziran 1318 tarih ve 559 numaralı tezkere-i ruhaniyeleri üzerine keyfiyet lede’l-arz mevzubahs olan Avusturyalı Doktor Theodor Herzl’in huzur-i hümayuna çıkmak arzusunu neden zat-i âlilerine izhar etmiş ve Sefir-i kebir [Büyükelçi] Baron de Calice2 cenablarına müracaat etmemiş olduğunun esbabını beyan buyurmanızı cümle-i iradat-i ilham-gayat-i hilafetpenahiden olduğunu beyan eylerim Efendim.

10 Haziran 1318

Serkarin-i hazret-i şehriyari

Hacı Ali

C

Serkarin-i hazret-i şehriyari Hacı Ali Paşa hazretlerine

Devletlu Efendim hazretleri.

10 Haziran 1318 tarihli ve 1495 numaralı tezkere-i saniyelerine cevaptır. Avusturyalı Doktor Theodor Herzl’in delalet-i acizanemle huzur-i şahaneye çıkması kendisinin mensup olduğu milleti hakkındaki efkâr ve niyyât-i halisane-i şehriyarîye [padişahın halisane fikir ve niyetlerine] âgâh olmak arzusundan neş’et etmiştir, yoksa Sefir-i kebir marifetiyle huzur-i şahane ile şerefyâb olabileceğine dair irade-i şahane şeref-sudûr ettiğini müteakip sefir-i müşarunileyhe [sözkonusu büyükelçiye] müracaat edebileceğini lede’l-istizah [sorunca] mumaileyhten alınan işbu cevabını arz ederim Efendim. Ol babda ve her halde emr ü ferman hazret-i limen lehü’l-emrindir.

12 Haziran 1318

İstanbul ve tevabii hahambaşı kaymakamı

Moşe Levi

D

Dirayetlu Efendim hazretleri.

Avusturyalı Theodor Herzl hakkındaki son arize-i cevabiyeniz [cevabî dilekçeniz] arz-i atebe-i ulyâ kılınmıştır. Önümüzdeki Cuma günü selamlıktan sonra saat 6’da nişan-ı zîşanları ta’lik etmeyerek [takmayarak] ve elbise-i resmiyeniz iktisa olunmayarak suret-i gayr-i resmiyede [gayri resmî şekilde] refakat-ı âliyenizle kabul buyurulacağınızı emr ü ferman-ı merhamet-beyan-ı hümayunları olduğu beyan olunur Efendim.

15 Haziran 1318

Serkarin-i hazret-i şehriyari

Hacı Ali

» Bir zamanlar Filistin: Filistin’in 20. yüzyıldaki sınırlarını gösteren bir harita.

2

Herzl, Sultan’ın huzurunda

Başmabeyinci’nin Herzl’in görüşme talebinin kabul edildiğine ilişkin tezkeresi kendilerine iletilince Kaymakam ile Dr. Herzl, Hahambaşılığın Kapukâhyası Jesaie Adjiman Efendi ile birlikte 21 Haziran 1318 (4 Temmuz 1902) tarihinde Saray’a gittiler ve Hacı Ali Paşa tarafından çok iyi karşılandılar.3 Kahveler içilirken, Başmabeyinci basın konusuna değindi ve Sultan’ın Neue Freie Presse, Berliner Tageblatt, Le Temps ve Times gazetelerine ilişkin çok özel değerlendirmelerinin olduğunu ve bu gazetelerden birinin müdürüyle tanışmış olmaktan zevk duyduğunu söyledi.

Moşe Levi, Dr. Herzl ve Kapukâhyası huzura girdiklerinde Sultan onları büyük bir nezaketle karşıladı, oturmaları için yer gösterdi ve İmparatorluk tercümanı Münir Paşa’dan misafiri huzurda görmekten çok hoşnutluk duyduğunu söylemesini, aynı zamanda da İstanbul’u ziyaretinin nedenini sormasını istedi.4 Tercüman buyruğu yerine getirdi; öncelikle sıcak karşılanışı için teşekkür etmiş olan Herzl’in cevabını Efendisine iletti. Herzl seyahatinin amacına ilişkin olarak bir kalp rahatsızlığından muzdarip bulunduğu için İstanbul’da bir süre dinlenmek istemiş olduğunu ve bu fırsattan istifade ederek Sultan ile bir konuda, Sultan’ın belirleyeceği gün ve saatte, başbaşa görüşmek için yararlanmayı amaçladığını belirtti. Sultan hep Münir Paşa’nın aracılığıyla ona Hahambaşı ile birlikte gelmiş olduğuna göre, söz konusu görüşmeye Hahambaşı’nın da katılabileceğini ve bu görüşmenin de hemen yapılabileceğini söyledi.

Sultan’ın bu ifadesi üzerine Herzl kendisine şunları söyledi:

“Zat-ı alinizin huzuruna kabul edilmek isteğimi belirttiğimde 2 şeyi göz önünde bulundurmuştum: Birincisi, Yahudi tebalarına karşı hep beslemiş oldukları sempatilerinden dolayı kendilerine teşekkür etmekti. Bu sempatinizin tüm dünyadaki Yahudilere de yönelebileceğine inanmak isterim.”

Sultan şu cevabı verdi: “Yahudi tebamı gerçek Osmanlılarım gibi severim.”

Herzl “İkinci olarak da Zat-ı alilerine kurmuş olduğum ve Siyonist Cemiyet adını taşıyan, büyük bir cemiyetin adına bir öneride bulunmak istiyordum” dedi. “Bu cemiyetin programının Zat-ı alinizin fikir ve ilkelerine ters düşmediğini hemen eklemem gerekiyor. Dernek bazı yabancı ülkelerde acı çekmekte olan Yahudileri huzur ve sükûna kavuşturmayı amaçlıyor. Söz konusu olan şey, sadece Zat-ı alinize ve ülkenize yararlı olabilecek Yahudilerin Filistin’e göç etmelerine imkân sağlaması için Hükûmetinize gerekli buyrukları vermenizdir. Filistin için ne Mısır’da olduğu gibi özerklik, ne de Sisam adasında olduğu gibi bir bayrak değişikliği talep ediyorum.5,6 Filistin’de Girit adasındakine benzer bir rejimin kurulmasını istiyorum.7 Bu talebim kabul edilirse cemiyetim ve onu destekleyenler Zat-ı alilerinin belirleyecekleri bir meblağı İmparatorluk Hazinesi’ne bağışlayacaklardır. Umarım bu talep fikirlerinize uygundur. Değilse bu talebimi geri çekmeye hazırım.”

Abdülhamid 2 dakika sessiz kaldıktan sonra şunları söyledi:

“Yahudi milletine olan büyük güvenim bu teklifinizi reddetmemi engellemiyor. Yine de Bakanlığımla bu konuda istişare yaptıktan sonra bu teklifinizin kabul edilmesi mümkündür. Bakanlığım bu öneriyi makul bulursa uygulamaya geçirilmesi için gerekenleri yapacaktır. Cevabım sizi memnun etti mi?”

Herzl bu sözlere, “Çok memnun oldum efendim; görüşmemizin sonucunu meslektaşlarıma telgrafla bildirmeme izin verir misiniz?” karşılığını verdi.

Sultan “Tabii ki” dedi ve ekledi: “Viyana’ya dönmeden önce bu taraflara geliniz, Saray’ın kapıları size açıktır.”

3

Sultan, Hahambaşı’nı ağlatıyor

II. Abdülhamid ile görüşmesinden sonra Dr. Herzl İstanbul’da birkaç gün daha kaldı ve ardından Viyana’ya döndü. Sultan, Herzl’in Avusturya başkentine varmasını bekledi; oraya vardığı günün akşamı bir yaverini, Kaymakamın ertesi günü Saray’a gelmesini Hahambaşılığa iletmekle görevlendirdi.

Moşe Levi davete uyarak Osmanlı saatiyle 2’de (yaklaşık sabahın saat 9’unda) Saray’a gitti ve alışılagelmiş olduğu üzere Hacı Ali Paşa’nın odasında dinlenmeye çekildi; Hacı Ali Paşa da kaymakamın geldiğini Sultan’a bildirdi. Sultan cevap verdi: Bir az beklesin. (Fransızca metinde aynen böyle. Ç.N.) Öğleye doğru Başmabeyinci Sultan’a kaymakamın beklemekte olduğunu hatırlattı. Sultan’ın cevabı aynı oldu. Akşam olurken Başmabeyinci üçüncü kez Sultan’ın huzuruna çıktığında, Sultan Kaymakamın gitmesini ve yarın gelmesini söyledi.

Moşe Levi, Sultan’ın işlerinin çokluğu nedeniyle kendisiyle görüşemediğini düşünerek Saraydan ayrıldı.

» Herzl Sultan’ın huzurunda: Herzl’in Abdülhamid’le görüştüğünü bildiren New York Times’ın 30 Mayıs 1901 tarihli nüshasındaki habere göre, Siyonistler ile Sultan arasındaki görüşmeler Filistin’de bir Yahudi yerleşkesi kurulmasıyla neticelenebilir.

Ertesi gün aynı saatte Saray’a geldi. O gün de aynen önceki gün gibi geçti. Moşe Levi bu kez, yine ertesi gün gelmek üzere Saray’dan ayrılırken Sultan’ın kendisine karşı olan tutumundan kuşkulanmaya başladı. Üçüncü gün de akşama dek aynen önceki 2 gün gibi geçti.8 Sultan’ın Osmanlı Yahudiliğinin liderine karşı bu tutumu yüzünden Moşe Levi’nin çehresinde oluşan kaygı Başmabeyincinin dikkatini çekti. Bu durumdan Sultan’a söz etti, Sultan da Moşe Levi’yi güneş battıktan sonra huzuruna getirmesini söyledi.

Sultan onu karşısına oturttu. Başka zamanlardakinin tersine en ufak bir sıcaklık belirtisi göstermedi ve birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra kuru ve sert bir ses tonuyla şunları söyledi:

“Hahambaşı, amcamın [Abdülaziz] tahtta olduğu zamandan beri sizi tanırım ve birkaç gün öncesine kadar sürdürmüş olduğunuz sadakatinizi takdir ederdim.9 Fakat Herzl’in gelişinden sonra bu sadakatten ayrılmış olduğunuzu büyük bir esefle müşahede etmiş bulunuyorum.

İmparatorluğumdan bir karışlık toprak parçasının bile verilemeyeceğini çok iyi bilen siz Hahambaşı, nasıl oldu da İmparatorluğumun Müslüman ve Hıristiyan alemlerinin gözlerinin üzerinde olduğu bir parçasına ilişkin olarak benden böyle bir talepte bulunması için o adamı buraya getirebildiniz? Bu adamın talebinin yüzde birini bile kabul etseydim benim ve İmparatorluğumun başına kim bilir neler gelirdi!10

Şimdi cevap veriniz: O adamın beni ziyaret etme maksadından haberiniz var mıydı, yok muydu? Burada nelerin olup biteceğini biliyor muydunuz, bilmiyor muydunuz?”

Üzgün ve mahcup olan Kaymakam şu cevabı verdi:

“Zat-ı alinizin sadakatime ilişkin düşünceleri doğrudur. Size hep sadık kaldım. Şimdi de sadığım ve hep sadık kalacağım. Efendimiz, yemin ederim ki, Herzl’in burada Siyonizmden söz edeceğini bilmiyordum; bu konuda daha önce bana hiçbir şey söylemedi. Beni onun suç ortağı olmakla suçlamayın. Ben masumum, milletim (Osmanlı İmparatorluğundaki Yahudiler) de masumdur!”

Bunları söyledikten sonra Moşe Levi ayağa kalktı, ağlayarak Sultan’ın ayaklarına kapandı ve kendisini ve milletini affetmesini istedi.

Sultan öfkeyle ayağa kalktı ve şöyle dedi:

“O adamın ziyaretinden haberinizin olmadığını söylüyorsunuz, oysa mektubunuzda onun benimle Yahudi milletine ilişkin bir konuda görüşmek istediğini yazıyorsunuz! Ne demek oluyor bu?!”

Moşe Levi gözleri yaşlarla dolu bir vaziyetle, “Efendimiz, o adam gazeteci, Zat-ı alinizin genel olarak Yahudi sorunu konusundaki görüşlerini öğrenmek istediğini zannetmiştim” [dedi].

Yetmişlik bir ihtiyarın karşısında ağlamasından duygulanmış olan Sultan onu şöyle teselli etti:

“Şimdi sizin masum olduğunuzu anladım.”

Sonra Hacı Ali Paşa’yı çağırdı ve Hahambaşı Efendi’yi dinlendirmesini emretti.

Moşe Levi Başmabeyincinin odasında yarım saat kadar dinlendikten sonra gecenin ilerlemiş bir saatinde evine döndü. Çekmiş olduğu bu heyecanlar kendisini hasta etti. 15 gün yatakta yattı. Hastalığı sırasında sağlık durumunu sarayın Başmabeyincisine bildirdi, o da Sultan’ı durumdan haberdar etti. Abdülhamid de Hahambaşı Efendi’ye 100 altın gönderdi.

4

Sultan affeder...

Osmanlı İmparatorluğu’ndaki çeşitli gayri Müslim toplulukların, patrikler ve hahambaşı gibi dinî liderlerin dinî ve siyasî uğraşılarının (ancak Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hahambaşı hiçbir zaman siyasal uğraşı içinde olmamıştır) yanında kişisel çıkarlarını korumaya yönelik özel kaygıları, bu din adamlarının aralarında kimi kez kıskançlık ve rekabetlere yol açan kaygıları vardı. Sultan’ın bu liderlerden birini ödüllendirmesi, diğerlerini, kendilerine bir telafi yolu bulmak için hareket geçiriyordu. II. Abdülhamid’in, Herzl’in gidişinden sonra, Kaymakamı huzuruna çağırması Kaymakam için müthiş bir darbe olmuştu. Öyle ki, Kaymakam makamında kalıp kalamayacağını kendi kendine sorar hale gelmişti.

Moşe Levi’nin huzurda çekmiş olduğu heyecanın sonucu olan hastalığı sırasında Sultan’ın ona 100 altın göndermiş olması, özel bir ödülden çok, bir merhamet göstergesi olarak değerlendiriliyordu; bu nedenle de Osmanlı Yahudiliğinin lideri kaygılanmaya devam etmekte haklıydı. Oysa Sultan onu çok seviyordu ve her yeri geldiğinde de bunu birinci kâtibine ve Başmabeyinciye ifade ediyordu. Hükümdarın Hahambaşına olan sevgisi Yahudi unsurun ülkeye hiçbir kaygı yaşatmamış ve her seferinde sadakatini kanıtlamış olmasından kaynaklanıyordu. Hatta İmparatorluk ailesinin küçük yaştaki şehzadelerini Moşe Levi’ye birçok kez ‘hayır duası’ bile ettirmişti. (Yahudilikte din adamının çocuğun başına elini ‘Senin hayırlı bir insan olmanı niyaz ediyorum’ demesi. Naim Güleryüz’ün notu.)

Cereyan eden bir olay, Hahambaşı’na Sultan’ı sınama fırsatını verdi.

Aynı zamanda Doğu Rumeli’nin Genel Valisi de olan Bulgar Prensi Ferdinand, Sultan’ı ziyarete gelmişti.

Ferdinand, Abdülhamid’den Bulgar Eksarhını (Patrik) Ökümenik Patrik ile aynı düzeyde tutmasını rica etti. Prensin bu ricası, Ortodoks Kilisesinin lideri olarak, Patrikhanenin etkisini zayıflatmak isteyen Sultan’ın niyetlerine de uygun düşüyordu. Abdülhamid, Bulgar Eksarhına, dinî liderlerin arasında yalnızca ökümenik patrikliğin sahibi olduğu, birinci dereceden pırlantalı Mecidî nişanını verdi. Hahambaşılık Kaymakamı Saray’a yaptığı resmî ziyaretlerden biri sırasında Başmabeyinci’den kendisine de aynı nişandan verilmesi arzusunu iletti; zira Hahambaşılık, Bulgar Eksarhlığından daha kıdemli bir kurumdu. Sultan bu isteği yerine getirmedi, buna karşılık Kaymakama İftihar nişanı ile 300 altın lira verdi.

Bir süre sonra Saray’a yeni bir ziyareti sırasında, Kaymakam aynı konuya yine değindi. Bu kez Sultan ona pırlantalı ve altından bir tütün tabakası hediye etti ve kendisinden hep hoşnut bulunduğunu, fakat Eksarh’a pırlantalı nişan vermiş olmasının tümüyle siyasî sebeplere dayalı olduğunu söyledi.

Moşe Levi bu açıklamadan hoşnut olmuştu: Demek ki Sultan, Herzl’i huzuruna çıkarmış olmasından dolayı kendisine kin beslemiyordu.

» Theodor Herzl konuşuyor: 1898 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde düzenlenen İkinci Siyonist Kongre’nin açılışında başkan Theodor Herzl açış konuşması yapıyor. Herzl’in Abdülhamid ile görüşmesi bu kongreden 2 yıl sonraya rastlar.

5

Sultan Yahudi göçüne karşıdır

Abdülhamid’in, kendisine 15 seneden fazla hizmet etmiş olan eski Başkâtibi Tahsin Paşa İstanbul’a gelip bir Cuma günü selamlık töreninde sonra Siyonist sorununa ilişkin olarak Sultan ile görüşüp istediğini elde edemeden Viyana’ya dönmüş olan seçkin bir Siyoniste anılarında birkaç satır yer vermişti.11 Sultan’ın eski Başkâtibi sözlerine; Abdülhamid’in sonraları, Behor Efendi’yi göndererek söz konusu Siyonisti (yani Herzl’i) huzuruna çağırmayı düşünmüşse de, sonradan bu fikrinden vazgeçmiş ve bundan bir daha hiç söz etmemiş olduğunu ekliyor.

Sultan’ın Behor Efendi’yi Herzl’e göndermek istemesindeki amacı neydi? Abdülhamid’in Siyonizmin kurucusuyla Filistin’e bir Yahudi göçü konusunda tekrar görüşmeye karar vermiş olduğu sanılabilir.

Oysa böyle bir şey söz konusu olamazdı; zira Sultan’ın psikolojisini bilenler (ki bu satırların yazarı da onlardandır) Abdülhamid’in yukarıda belirtilmiş olan nedenlerden dolayı Filistin’e bir Yahudi göçüne hiçbir biçimde hoş bakmayacağı noktasında görüş birliği içindedirler.

Abdülhamid belki de Osmanlı İmparator-luğu’nun başka vilayetlerine yapılabilecek bir Yahudi göçü konusunda yeni önerilerde bulunmak ya da Moşe Levi’ye, 189312 yılında, yani Herzl’in İstanbul’a üçüncü gelişinden 9 sene önceki önerisini yenilemek istemişti.

Söz konusu öneriye gelelim.13

1900 yılının ilkbaharıydı.14 Bir gün Moşe Levi’nin öğle yemeği sırasında Sultan’ın bir yaveri Saray’ın kayığı ile Kaymakamın ikamet ettiği Ortaköy’e geldi ve Kaymakama Mabeyn Başkâtibinin bir mektubunu sundu. Mektupta Sultan’ın Moşe Levi’yi, aynı gün öğleden sonra huzurunda görmek istediği ve yanında tercümanlık yapabilecek derecede iyi Türkçe bilen birinin bulunmasını emrettiği belirtiliyordu. Hahambaşılığın Kapukâhyası’nın hasta olması nedeniyle Moşe Levi yanına torunlarından birini aldı ve yaverin emrine tahsis etmiş olduğu kayıkla Saray’a gitti.

Huzura girdiğinde Sultan, Hahambaşını oturttu, torunu ise onun oturduğu sandalyenin arkasında ayakta durdu. Abdülhamid, Kaymakamın sağlık durumunu sorduktan sonra atalarının da hep takdirini kazanmış olan Yahudi unsurun sadakatinden duyduğu hoşnutluğu belirtti ve Yahudilerin ülke için yeni hizmetlerde bulunup bulunmayacaklarını sordu. Moşe Levi, Yahudilerin Zat-ı devletlerinin emirlerine amade olduklarını ve zaten kutsal kitaplarının Yahudilerin yaşamakta oldukları ülkelerin yasalarını dinî yasalar gibi kabul etmelerini buyurduğunu belirtti.

Tercüman görevini yerine getiriyordu.

Kaymakamın cevabıyla tatmin olan Sultan, doğrudan konuya girdi ve özet olarak şunları söyledi:

“Yahudilerin çeşitli ülkelerde eziyet çekmekte olduklarını ve çoğunun rahata kavuşmak için ülkeme gelmiş olduklarını biliyorum. Osmanlı İmparatorluğu’na gelmek isteyecek olan Rus Yahudilerini ve diğerlerini seve seve kabul edeceğim. Niyetim, yerli Yahudilerle birlikte bana 4. Ordu’ya bağlı 100 bin kişilik bir kuvvet bağlayabilecek olan o göçmenleri Doğu Anadolu’nun bir bölgesine yerleştirmektir. Beslenme durumları Yahudi askerler için bir engel oluşturacak olursa onlar için özel mutfaklar da kurdururum (koşer’i kastediyor – Ç.N.). Bu konuda ne diyorsunuz Hahambaşı Efendi?”

Hahambaşı, Yahudi topluluğunu askerlik hizmetine almak istemekle bahşetmiş olduğu onurdan dolayı Sultan’a teşekkür etti ve konuyu Hahambaşılık Dinî Meclisi’ne mahrem bir biçimde götüreceğini söyledi. Söz konusu Meclis, Sultan’ın isteğini kabul etti ve 17 hahamın imzasıyla bir akit metni hazırlandı. Bu metinde Osmanlı Yahudiliğinin, askerlik hizmetine alınmakla Padişah’ın kendilerine duymakta olduğu güvenin bu yeni kanıtından dolayı minnettar olduğu belirtiliyordu.

Sultan Abdülhamid akit konusunu Meclis-i Vükela’ya sevk etti. Meclis, Yahudilerin ülkeye olan bağlılıklarından özellikle etkilendi fakat ülkedeki diğer gayrimüslim unsurlara ilişkin siyasal değerlendirmeler nedeniyle bu iş için zamanın henüz uygun olmadığı kanaatine vardı.

Hahambaşılık Kaymakamı aradan geçen zaman içinde bu konuda bir cevap alamayınca Saray’ın Başmabeyincisi Hacı Ali Paşa’ya konunun akıbetini sordu. Başmabeyinci kendisine Meclis-i Vükela’nın bu konudaki kararını bildirdi. Abdülhamid’e gelince, bir daha bu konudan hiç söz açmadı.

« Yıldız'da çok özel bir misafir

Bu Herzl’in İstanbul’a üçüncü seyahatiydi. Bu kente ilk kez 1898 Ekim’inde, İmparator II. Wilhelm’in Sultan II. Abdülhamid’i ziyareti sırasında gelmişti. Siyonizmin kurucusu, Yıldız Sarayı’nda kendisine ayrılmış olan küçük evde kaldı ve Sultan tarafından kabul edildi. Orada II. Wilhelm’e projelerinden söz etti ve bunların gerçekleşmesi için kendisinden Sultan nezdinde aracı olmasını istedi. II. Wilhelm bu tasarılardan Sultan’a söz etmemiş gibidir. 1901 yılında Herzl İstanbul’a tekrar geldi ve Saray ile ilişkileri olan ünlü Yahudi Doğu uzmanı Vambery’nin birçok girişimlerinden sonra 17 Mayıs günü Sultan tarafından kabul edilerek kendisiyle özel bir görüşme yaptı. Bu görüşmenin sonunda Abdülhamid ona birinci dereceden Mecidiye nişanı ile pırlanta bir kravat iğnesi hediye etti.

« Kravat iğnesiyle verilen ince mesaj

Saray’dan çıkışında, Herzl haberi telgrafla Viyana’ya bildirir ve haber tüm dünyayı dolaşır, çok gürültü çıkmasına neden olur. Kendi payıma, Saray ile Hahambaşılık arasındaki 4 yazışmanın kopyaları ve Herzl ile yapılan görüşmenin ayrıntıları elime geçene ve Abdülhamid’in sonradan Kaymakama davranışını öğrenene dek, Sultan’ın vaadine hiç inanmamış olduğumu itiraf ederim. Bunun iki nedeni vardı:

1) Avrupa’daki Jöntürkler Abdülhamid’e karşı müthiş bir kampanya yürütüyorlar ve onu İmparatorluğun dağılmasından sorumlu tutuyorlardı. Bu kampanyanın yansımaları, Hamidî otoritelerin tüm önlemlerine rağmen, Türkiye’deki halk arasında yayılıyordu. Abdülhamid’in, finansman karşılığında, Filistin’e Girit’tekine benzer bir statüyü tanıyacağını öne sürmek, Sultan’ın psikolojisini ve Osmanlı halkının ecdat miraslarına olan tutkusunu bilmiyor olmak anlamına gelirdi.

2) Gerçek Halife ve dinin koruyucusu olarak kabul edilen Abdülhamid’e İslam dünyasında hayranlık duyuluyordu. Siyasal sığınmacı olarak 1904 yılında gitmiş ve 1908 Anayasasının ilanına kadar orada Jöntürklerle çalışmış olduğum Kahire’de, gazeteci olmam nedeniyle dünya Arap basını hareketini izledim. O zamanlar İstanbul halifeliğin başkenti idiyse, Kahire de 20 binden fazla Müslüman öğrencisi bulunan El-Ezher Üniversitesi’yle halifeliğin manevi başkentiydi. Tüm İslam aleminin gözü üzerinde olduğu için Abdülhamid Yahudiler için olduğu kadar Müslümanlar için de kutsal bir kent için Yahudilerin lehine olabilecek herhangi bir şeyi, istese dahi yapamazdı.

Abdülhamid’in, Herzl’in gidişinden sonra Moşe Levi’ye karşı takınmış olduğu tutumu öğrendiğimde değerlendirmelerimde yanılmamış olduğumu anladım, zira Sultan’ın Herzl’e cevabı, tamı tamına olumsuz bir evet’ti; zira, 3 ay sonra gerek kutsal mekânları ziyaret için, gerekse iş için Filistin’e giden Yahudilerin, Osmanlı teb’ası olsun ya da olmasınlar, ikamet sürelerini geçirmemeleri için konulan mevcut önlemler artırılmıştı. 1. Dünya Savaşı sırasında bir gün, daha sonra değinilecek olan, müteveffa Ayan üyesi (senatör) Behor Efendi (Behor Yehuda Eşkenazi) ile söyleşirken, Herzl’in Sultan ile görüşmesine ilişkin olarak neler bildiğini sordum. Hiçbir şey bilmediğini, fakat Abdülhamid’in ona, Siyonizmin kurucusunun göğsüne batırılmasını dilemiş olduğu değerli bir kravat iğnesi hediye ettiğini öğrendiğini söyledi. Behor Efendi Sultan’ın, Herzl’in önerisine çok öfkelenmiş olduğunu ifade etmek istiyordu.

« notlar

1. Sonuncu ifadeyi ulema, her ilamda dünyevî iktidarın yanında Kadir-i Mutlak olan Allah’ın üstün iktidarını dile getirmek için kullanırdı ve her ilamdaki bu çifte yorumla ilişkilidir. Zamanla değerini yitirmiş ve ilam niteliğinde olmayan alelade yazışmalarda da kullanılır hale gelmiştir. Bugün kullanılmamaktadır.

2. Baron de Calice o zaman İstanbul’daki Avusturya- Macaristan büyükelçisidir.

3. Eskiden bu kelimeler yabancı bir prensin, Mısır kral naibinin görevlisini ifade ederdi. Sonraları Patriklik ya da Hahambaşılığın devlet mercilerindeki işlerini takiple yükümlü yüksek görevliyi de ifade eder oldu. Kapukâhyaları Patriklere ve Hahambaşına resmi ziyaretlerinde eşlik ederdi.

4. II. Abdülhamid Viyana’da yayınlanan Neue Freie Presse gazetesine çok önem verirdi, zira gazete Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun siyasetine göre o zamanlar birçok ülkenin ilgilendiği büyük bir sorun olup Osmanlı’nın sürekli endişe kaynağı olan Makedonya ile özel olarak ilgileniyordu. Dolayısıyla Herzl’in Sultan’ı ziyareti, siyasal olarak bu gazetenin ilgisini çekecekti.

5. Mısır özerkti ve Osmanlı bayrağını kullanıyordu. İrsî olan Hidivliğin Sultan tarafından onaylanması gerekiyordu.

6. Sisam adası da özerkti ve özel bayrağı vardı; yalnızca vergi gelirlerini Osmanlı hazinesine aktarırdı. Sisam Prensi doğrudan Sultan tarafından atanırdı.

7. Girit adası tüm diğerleri gibi bir vilayetti, ancak medeni hukuk ve ceza hukukunda özel eklemeler yapabilmek, adadaki unsurların nüfus oranlarına göre yerel milis gücü oluşturabilmek, devlet dairelerinde Türkçeyle birlikte Rumcayı da kullanabilmek ve yönetimdeki Rum görevlilerin sayısının artırabilmek gibi imtiyazlara sahipti.

8. Bu, Sultan’ın üst düzeyden bir kişiyi cezalandırmak için başvurduğu yöntemdi. Onu Saraya çağırır ve kendisiyle görüşmeden geri gönderirdi. Bu bir tür tutuklama demekti. Buna göre Moşe Levi 3 gün hapsedilmiş oluyordu.

9. Sultan normal zamanlarda Moşe Levi’ye “Hahambaşı Efendi” diye hitap ederdi.

10. Herzl’in İstanbul’a gelişi, özellikle de görüşmelere dair haberler yerli basında yer almadı. Herzl’e nişan verilişi gazetelere şöyle yansımıştı: “Viyana’nın saygın kişiliklerinden Theodor Herzl’e birinci dereceden Mecidî nişanı verilmiştir” (İkdam, 8 Mayıs 1317/21 Mayıs 1901).

11. Bkz. Milliyet (Fransızca kısmı), 24 Ekim 1930. –Behor Efendi 1902’de İstanbul vali yardımcısıydı.

12. 1893 tarihi bana Abdülhamid’in Kaymakama yapmış olduğu ve buraya kadar benim için karanlık kalmış olan teklifin saikini açıklamaktadır. Bu tarih, Çarlık Rusya’sında Yahudilere karşı düzenlenen halk hareketlerinin gerçekleştiği 1891-92’yi izleyen yıldır. Binlerce Yahudi Rusya’yı terk ediyor ve Selanik, İzmir, İskenderiye ve Marsilya’ya gitmek için transit geçiş yapmak üzere İstanbul’a geliyorlardı. Sonra da Yahudi göçmenlerin merkezi haline gelecek olan Arjantin’e gidiyorlardı. Bu felaketzedeleri taşıyan gemilerin Boğazdan geçişlerini gören Abdülhamid’in merhamet duyguları kabarmış ve siyasal saiklerin de tesiriyle Osmanlı Yahudilerinin liderine söz konusu teklifte bulunmaya karar vermiş olmalıydı.

13. Bu metin benim 114 kanun, mevzuat, ferman, berat ve mahkeme kararının yer aldığı Documents officiels turcs concernant les Juifs de Turquie adlı eserimden alınmıştır.

14. 1900 tarihi doğru değildir; bu tarihi, bana verilmiş olan sözlü ve takribî kronolojik bilgilere göre yazdım. İleride yer alacak olan Yahudilerin askerlik hizmetine dair belgenin metnine bakarsak doğru tarih Iyar 5653’tür (Nisan 1892).