İncili süslemeleri Arap hattı nakışlarıyla Endülüs modası

DOÑA VIOLANTE DE SANT SEBASTIAN
Abone Ol

13. yüzyıl Batı'da giysi dikimi genellikle bol kesimdi. Bir anlamda elbiselerin rahat olması tercih edilirdi. Kaliteli giyinmek ise kesenin ağzınıaçmaya bağlıydı. Parası olanın elbisesi daha iyi dikilir, dokuması özenle işlenirdi.

Hıristiyan moda tarihinde olduğu kadar 13. yüzyıl Mağribî kılık-kıyafet tarzı İslam milletleri arasında da kendine özgüdür. Mağribî kavramından kastettiğim, Roma Vizigot ve Hıristiyanları, Kuzey Afrika Berberileri ve Müslüman Arapların karışmasından ortaya çıkan kültür. Bu kavram çok sayıda din ve ırk için sıfat olarak da kullanılabilir. “İspanyol-Arap-Berberiler” tabiri de kullanılsa da pek yaygın değildir.

Book of Games ve Cantigas de Santa Maria gibi bu dönemin temel görsel kaynakları Kastilya Kralı Alfonso X’el Sabio tarafından yaptırılan eserlerdir. Aynı zamanda The Hadîsü Beyâz ve Riyâz gibi Endülüs minyatürünün nadir örneklerinden olan Arapça minyatürlü bir el yazması da vardır. Yasal anlaşmalar, şiir ve hikâyeler dönemin kaynak metinleri arasındadır. Fakat onların ayrıntılarına girmeyeceğim, çünkü bu yazı bir giriş niteliğindedir.

Endülüs modasına gelirsek... İç elbiselerden başlayalım. Bunlar genişçe kesilmiş ve bolca bir gömlek gibi üste giyilen geniş kollara sahipti, yakaları da bisiklet yaka gibi kesilmişti. Bazı tasvirlerde kadınlar omuzları üzerine nakış ve yakalarına büzgülü (katlanmış) süslemeler bağlamışlardır. Minyatürlerde görünen hâkim kumaş şeffaf veya beyazdı. Bu kumaşlar pamuk ya da keten de olabiliyordu. Kadınlar, erkekler ve çocuklar aynı beyaz kumaştan yapılmış benzer pantolonlar giyerlerdi. Pantolon yerine giyilen elbise, alt bacak etrafına yatay kırışıklık (buruşukluk) verecek şekilde ayak bileğine kadar rahat ve uzun kesilmiştir. Alt elbiseyi tutan kemer ya da kuşak zengince süslenmiş olabilirdi. Bunun yerine farklı amaçlar için dizlerin sonunda büzgülü kısa pantolon da giyilirdi.

Pantolon olarak giyilen elbise, dizlerden ayak bileklerine kadar kapatırdı. Kaynaklar kadınların ayak bileğine kadar uzun şal giydiğini kaydetse de, bu tarz elbisenin daha çok askerler tarafından giyildiğini minyatürlerden anlıyoruz.

13. yüzyılda Mağrib gömlekleri bol kesimliydi. Eğer zenginsen elbiselerin daha iyi dikilirdi. Daha iyi bir elbise, daha iyi bir dokuma gerektirirdi ve kollar daha pratik yapılırdı. Üst kollar üzerine ipek süslemenin yanı sıra yaka ile paçadaki inci veya altınla donatılmış süslemeli elbiseler zenginler ve soylular (asiller) tarafından giyilirdi.

Elbiseye geometrik tasarımlar veya Arap hattıyla nakışlar yapılırdı. Gösterişli gömlekler ya iç piyasada dokunurdu ya da Ortadoğu’dan (Maşrık’tan) ithal edilmiş zengin desenli ipekten yapılırdı. Diğer taraftan askerlerin giydiği elbiseler kısa peçe ve dar kola sahipti. Bu tarz, gerçekte bu çağ boyunca Hıristiyan erkeğin işlevsel kıyafetine benzer görünürdü.

Gömlekler iş, mevsim, toplumsal statü ve refah seviyesine bağlı olarak yün, ipek, pamuk veya ketenden yapılırdı. İslam dünyasının herhangi bir yerinde sınıf ve belirli bir dine dayalı kesin renk ayrımları olduğunu gösteren kanunları şu zamana kadar görmedim.

Endülüs erkeklerinin yakaları genellikle yüksek ve yuvarlaktı, başlarını örtmek için herhangi bir şey kullanmazlardı. Delikli olsun ya da olmasın yarım daire biçiminde dikişler daha iyi görünüm elde etmede kullanılırdı.

Bazı kaynaklarda bu çağda önden açık elbiselerin var olduğu ifade edilmesine rağmen bu resimlerden herhangi birine henüz ulaşamadım. Erkeklerin gömlekleri genellikle baldır ve ayak bileği arasına uzanırken kadınlarınki aksine yere kadar uzanırdı.

Dış giyim dikişli ve yarım daire biçiminde ya da dikişsiz ve dikdörtgen biçiminde iki önemli kategoriyi içine alıyordu. Her ikisinde de yarım daireler (çember) vardı.

İlk kategori Araplar tarafından giyilen, türban ve taylasan adı verilen bir çeşit cübbeyi içine alıyordu. Yünlü cübbeler bir tepeliğe sahipti ve Kuzey Afrika’dan örnek alınmıştı. Genellikle zengince süslenmiş ipek cübbelerle karşılaştırıldığında şal, doğal çevreye karşı daha az koruma sağlıyordu, çünkü bir tepeliğe sahip değildi.

Meslek göstergesi olarak sarık

Bunun yanında askerler, Hıristiyanlardan ödünç alınan bir çeşit kırmızı palto giyebilirlerdi. Dikdörtgen paltolar (örtü, şal, atkı) vücudun etrafına birçok şekilde sarılabilirdi. Omuz üzerinde, vücut etrafında ve ayrıca aynı kol üzerinde (baş ve her iki omuz üzeri ayrıdır) kullanımlar bu şekillerden birkaçıydı.

Sarıklar 13. yüzyılda birden fazla şekilde giyilmiştir. Kullanımları, şüphesiz meslek (uzmanlık alanı, uğraşı) ve etnik özelliklerle ilgili olmalıydı.

Sarık ya çene kayışlı ya da kuyruklu (uç) veya her ikisi ya da hiçbiri olmadan da ortaya çıkabilirdi. Sarıklar temiz (zarif, düzenli) ve sade, bazen nakışla süslenmiş şeritler veyahut bir altın plakayla bezenirdi. Ayrıca bazen koniye benzer şapkalar etrafına da sarılırdı.

Kaynaklar genellikle yüz peçelerinin Endülüs’te yaygın olduğunu ileri sürer. Fakat peçeli resimler nadirdir.

Yalnızca Book of Games’deki bir minyatür iki kadının çene, burun ve ağızlarını günümüzdeki cerrahî maskelere benzer beyaz yüz peçeleriyle uzun eşarp sarılı peçe giyindiklerini göstermektedir. Peçe kullanımları çok daha yaygın olup bilhassa beyaz ve siyah renkler tercih edilmekteydi.

Peçe çene altını ilikleme ve uygun bir bez file ile tutturulabilmesine karşın yerçekimine meydan okuyan birtakım moda uzmanları bunların hiçbirini kullanmamışlardı.

Bazı baş peçeleri çok büyük olabilir, aslında onların dış giyim eşyası olarak sınıflandırılması daha isabetli olacaktır. Bu peçenin uçları edep gereği yüzlerinin önünde tutulabilirdi. Bu 16. yüzyılda hâlâ işe yarayan bir hile gibi görülüyordu.

Sonuç olarak Endülüs kadınları ile bağdaştırılan peçe modasının çok genel olduğunu söyleyebiliriz. Bu bir zümre elbisesiydi. Bununla birlikte şu var ki, kaynaklar ve minyatürler fark gözetmeksizin başı açık kadınlara da şahitlik etmektedir.