Mısırda Türk egemenliğini başlatan Tolunoğlu

DOÇ. DR. MUHARREM KESİK
Abone Ol

Haleflerinin 10 yıllık saltanatı sonunda Mısır tekrar Tolunoğlu Ahmed’in vali nâibi olarak geldiği zamanki yoksul ve karanlık günle­rine döndü. Yönettiği ülkeyi askerî, siyasî, kültürel ve şehirleşme alan­larında zirveye çıkaran ve halkın gönlüne taht kuran Ahmed bin Tolun’dan bugüne bir şanı kaldı, bir de bu şana yakışır bir ihtişamla yükselen 1200 yıllık Ahmed b. To­lun Camii...

Bir hükümdar düşünün ki hastalığı sırasında Müslü­man, Hıristiyan ve Yahudi tebaa ellerinde mukaddes kitaplarıyla hep birlikte onun iyi­leşmesi için dua etsin. Vefatından sonra da cami, kilise, manastır ve havralarda ruhuna dualar okunsun. Gönüller fetheden bu kutlu hüküm­dar, Tolunoğlu Ahmed’den başkası değil. Abbasi Hilafetine şeklen bağlı ilk Müslüman-Türk devleti Toluno­ğullarına (868-905) da böyle bir ku­rucu yakışırdı zaten.

Ahmed b. Tolun Camii,Kahire

Bu kadarı bile Ahmed bin Tolun’u yakından tanıma isteği uyandırma­ya yetiyor diyorsanız buyurun:

Abbasi devleti hizmetinde bu­lunan bir Türk askeri olan Ahmed Eylül 835’te Bağdat’ta dünyaya gel­di. Tarsus’ta çok iyi bir askerî ve dinî eğitim aldıktan sonra Müstaîn Billah’ın halifeliğinin ilk yılında Sa­merra’ya döndü (862).

Abbasi halifesi el-Mu’tezz, Ah­med’in üvey babası Bayıkbeg’e Mısır valiliği görevini verdiğinde Ahmed’in kader çizgisi tamamen değişecekti. Başkentten ayrılmak istemeyen Bayıkbeg buraya oğlu­nu vekil olarak gönderdi. 15 Eylül 868’de Mısır’ın o zamanki merkezi Fustat şehrine ulaşan Ahmed bura­da kısa süre içinde bir devlet kura­caktı.

Mısır’da kurulan ilk Müslüman-Türk devletiTolunoğullarının hükümdarı Ahmed bin Tolun’un icraatlarından çoğumuz bihaberiz.

Müslüman olsun olmasın bütün halkın sevgisini kazanan ve Mısır topraklarını abâd eden Ahmed bin Tolun’un çetin imtihanlarla dolu hayatı Bugünün yöneticileri için hazine değerinde.

Ne var ki büyük başın derdi de büyüktü; idareciliğinin ilk yılların­da iki büyük muhalifle mücadele etmek zorunda kaldı: 856 yılından beri Mısır maliyesinden sorumlu ve doğrudan halifeye hesap veren Ah­med bin Müdebbir ile “Berîd” (posta ve istihbarat) teşkilâtının reisi Şu­kayr. Ahmed bin Müdebbir’i ancak 4 yıl sonra Mısır’dan uzaklaştırarak Suriye’ye göndermeyi başarabilmiş­ti.

Bayıkbeg Haziran 870’te öldürü­lünce Mısır’ın yönetimi Ahmed’in kayınpederi Yarcûh et-Türki’ye geç­ti. Yarcûh, damadı Ahmed’e Mısır’ın yanında Libya’nın Akdeniz kıyısın­da yer alan ve eski bir şehir olan Berka ile İskenderiye’nin idaresini de verdi.

Ahmed bin Tolun Bağdat’a gide­cek haracı muntazam bir şekilde azaltarak büyük bir servet edin­di. Türk ve Sudanlı esirlerden iyi eğitimli, tam teçhizatlı bir ordu meydana getirdikten sonra bir de donanma kurdu. Fustat’ın kuzey­doğusunda, Yeşkur dağı eteğinde kurduğu yeni şehrin bulunduğu bölgeyi kumandanlarına ve yüksek mevkideki memurlarına iktâ‘ ettiği için bu şehre el-Katâî adını verdi. Yeni merkez zaman içinde genişle­yerek Mısır’ın eski merkezi Fustat ve el-Asker ile birleşti.

Tarsus’tan Berka’ya Tolunoğulları Mısır’da kurulmuş, kısa sürede bugünkü Suriye, Filistin ve Tarsus topraklarına yayılmıştı. Devletin en geniş sınırlarını gösteren harita.

Mısır, Hz. Ömer’in (ra) hilafeti döneminde meşhur sahabe komu­tanlardan Amr b. el-Âs tarafından fethedilmiş ve Fustat şehri merkez olmuştu. Abbasiler döneminde ise kumandan Sâlih b. Avn, Fustat’ın kuzeydoğusunda Hamrâü’l-kusvâ mevkiinde, 750 (132) yılında el-As­ker şehrini kurarak merkez yapmış­tı. Kahire olarak bilinen şehir ise Fatımîler zamanında kurulmuştu. Bugünkü Kahire, önceki merkezler Fustat, el-Asker ve el-Katâi şehirlerini içine almaktadır.

Ahmed, el- Katâi’de kendi adıyla anılan bir cami (İbn Tolun Camii), saray, büyük bir bahçe, çevgân sahası ve hasta­ne yaptıracaktı.

870 yılında Abbasi Halifesi el-Mu’temid Alellâh Ahmed b. Cafer (870-92), ülkenin Batı eyaletlerini oğlu ve veli­ahdı Cafer’e bıraktı. Doğu eyaletlerinin idaresini de ikinci veli­aht olan kardeşi el-Muvaffak’a verdi. El-Muvaffak, Doğu’da zenci isyanları ve 861-1003 yılları arasında İran’ın Sîstan bölgesinde hüküm sürmüş bir İslam hanedanı olan Saffârîlerle uğraştığı sıralarda Mısır hazinesin­den de yararlanmak isteyerek Ah­med bin Tolun’a bir elçi gönderip ondan para istedi. Ancak Ahmed’in gönderdiği 1 milyon 200 bin dinarı yetersiz bulmuştu. Daha fazla isti­yordu. Ahmed bunu reddedince de el-Muvaffak onu azletti ve yerine Su­riye valisi Amâcûr’u tayin etti.

Ne var ki Amâcûr et- Türkî’nin 264 ( 877 / 78 ) ’de ölümü Ahmed bin Tolun’un Suriye’yi de ele geçirmesini sağlayacaktı. An­cak sular durulmu­yordu. Suriye’de iken Mısır’da ye­rine vekil olarak bıraktığı oğlu Abbas isyan etti. Acilen Mısır’a dönerek Ab­bas’ın isyanını bastırıp ona destek verenleri öldüren Ahmed bin Tolun, oğlunu hapse attırdı. Cezanın ta­mamlanmasından sonra da yeniden asi geleceği endişesiyle her gittiği yere beraberinde götürecekti onu.

Artık Mısır ve Suriye’nin hâki­miydi; bastırdığı paraların üzerine halifeden sonra kendi adını yazdır­maya başladı.

Abbasi Halifesi el-Mu‘temid’in, Doğu eyaletlerinin idaresini kar­deşi el-Muvaffak’a verdiğini söyle­miştik. Ancak iktidar dizginlerini ele geçiren el-Muvaffak kardeşine baskı yapmaktan geri kalmıyordu. Bunun üzerine 882 yılında Toluno­ğullarının Suriye Valisi Lü’lü, Halife Mu‘temid’i yanına çağırdı. Mu‘te­mid Musul’a ulaştıysa da, el-Muvaf­fak’ın emriyle İshak bin Kündacık tarafından Samerra’ya dönmeye mecbur edilecekti. Yine El-Muvaf­fak’ın baskısı ile İshak bin Kündacık Mısır ve Suriye valisi tayin edilince kimse Ahmed’den sessiz kalmasını bekleyemezdi. Şam bölgesinin en meşhur fakihlerine el-Muvaffak’ın azline dair fetva verdirtti. Bunun üzerine çekişme alevlenecek, hem Ahmed, hem de el-Muvaffak hâkim oldukları bölgelerde minberlerde la­netler yağdıracaklardı birbirlerine.

Mısır’a beyin göçü

Ahmed bin Tolun siyasî rakip­leriyle mücadele ederken ülkesini her alanda geliştirmekten geri kal­mamıştı. Savaş ve rekabetin hız kes­mediği bir coğrafyada kurulan Tolu­noğulları döneminde Mısır bayındır hale getirilmiş, sosyal ve dinî tesis­lerle donatılmıştı. İmar faaliyetleri­nin başında başkent olarak inşa edi­len el-Katâî şehri gelir. (Fustat şehri önceki vali veya nâiplerin oturduk­ları ve hükümet dairelerinin bulun­duğu el-Asker’den uzakta müstakil olarak inşa edilmişti.) Başkentteki sarayının inşası için 50 bin dinar harcayan Tolunoğlu Ahmed pek çok cami, han, hamam, değirmen ve fırın yaptırarak şehrin inşasını ta­mamladı. Zamanla büyüyüp genişle­yen ve el-Asker ve Fustat ile birleşe­rek tek bir şehir halini alan el-Katâî, 905’te hilafet orduları komutanı Muhammed b. Süleyman el-Kâtibî tarafından yerle bir edildiğinde 100 bin hanelik büyük bir şehirdi.

Dönemin günümüze kadar ayak­ta kalmayı başarabilen yegâne eseri Tolunoğlu Ahmed Camii’dir. Minare­si Mısır’daki diğer camilerden farklı olup içinde bir eczane bulunuyordu. Ayrıca her Cuma namaz kılarken hastalananları anında tedavi etmek üzere bir de doktor hizmet verirdi. Caminin yanında biri kadınlar, diğe­ri erkekler için olmak üzere iki de hamam yapılmıştı.

İmar faaliyetleri başta edebiyat, tarih, dinî ve felsefî ilimler olmak üzere çeşitli ilim sahalarında büyük gelişmeleri de beraberinde getirdi. Mısır’da medreseler olmadığı için dersler Amr b. el-As ve Ahmed b. To­lun gibi camilerde veriliyordu.

Ülkenin zenginleşmesiyle bera­ber bu topraklarda isim yapmış şa­irlerin sayısı hayli arttı. Tolunoğul­ları ilim adamları ve şairlere büyük ihsanlarda bulundukları için pek çok şair ön plana çıkmıştır. En meş­huru el-Hüseyin b. Abdüsselâm idi. Ahmed b. Tolun’un isyankâr oğlu Abbas’ın da şiirler yazdığını söyle­yelim.

Tarih yazıcılığı alanında İb­nü’d-dâye diye ünlenen Ahmed b. Yusuf b. İbrahim, Tolunoğulları hükümdarları Ahmed b. Tolun ve Ceyş’in biyografilerini yazmıştır. Dinî ilimlerde tefsir, hadis, fıkıh ve kıraat başta gelirdi. Tolunoğulları ilmi teşvik ve âlimleri himaye ettik­leri için doğudan ve batıdan bu dö­nemde Mısır’a beyin göçü olmuştu. Bunların içinde er-Rebî b. Süleyman el-Muradî önde gelir. Ahmed b. To­lun’un davetiyle Mısır’a gelmiş; Fus­tat’taki Amr b. el-Âs Camii’nde ders­ler verdikten sonra Ahmed b. Tolun Camii’nin inşaatının tamamlanması üzerine derslerine burada devam etmiştir. Mısır’da Şafiî mezhebinin çok sayıda taraftar bulması bu âlim sayesinde mümkün olmuştur. Ebû Cafer et-Tahavî de Hanefî imamla­rın başında geliyordu. el-Meânî’nin müellifi olup tarih ve fıkıh sahasın­da da eserler vermiştir.

Tolunoğulları zamanında Mı­sır’da edebî ve dinî hareketin yanı sıra felsefî düşünce de gelişme kaydetti. İslam fetihleri sonucunda İskenderiye Medresesi insanların daha çok İslam kültürüne alaka duy­maları nedeniyle zayıflamış ise de hükümdarlar doktorsuz ve münec­cimsiz yapamadıkları için felsefe­nin de konusu olan tıp ve astroloji gelişmeye devam etti. Bu dönemde bu konularla uğraşanların genellik­le Hıristiyan olduğu dikkat çeker. Aristo’nun bazı eserlerini Arapçaya tercüme eden, tıp alanında kitaplar yazan İskenderiye Patriği ve Ahmed b. Tolun’un doktoru Saîd b. Nevfel en-Nasranî bunların başında gelir.

Mısır askerlerini tasvir eden bir gravür.

Tolunoğulları döneminde Mısır iktisadî yönden de ciddi gelişme kaydetmiş; sadece belli bir kesimin değil, halk tabakasının da hayat standartları iyileşmişti. Bunun se­bebi Tolunoğlu Ahmed’in önceki dönemlerde konulan ağır vergileri kaldırarak halkın rahat bir nefes al­masını sağlamasıydı. Böylece ‘halkı darlıktan kurtaran hükümdar’ diye nam saldı, sevilip sayıldı. Yolsuzluk yapan memurları görevden alıp ma­liyede güvenilir ve dürüst kimseleri görevlendirmesiyle hem itibarını ar­tırdı, hem de yerini sağlamlaştırdı.

872 yılında bastırdığı bakır para yanında 880’de ağırlık ve ayar ola­rak daha sağlam olan “ed-Dinâru’t- Tolûnî” diye bilinen parayı kestirtti. Uyguladığı malî politikayı akıllı bir ziraî, sınaî ve ticarî politika ile des­tekleyecekti.

Nil’den azami verim

Eskiden beri dokumacı­lık alanında gelişme kay­detmiş bir ülke olan Mısır, Tolunoğulları devrinde de varlık gösterdi. Keten ve yünlü dokuma başta ol­mak üzere pamuklu ve ipekli dokumacılık çok gelişti. Genellikle sarık ve kemerlerde kullanı­lan şâşlar siyah ketenden veya işlenmiş şeritlerle süslü yünden imal ediliyordu. Ayrı­ca Mısır’da üretilen Abbasi dönemi kumaşlarındaki süslemelerde Kûfî hatla yazılmış kitabeler, imal tarihi veya yeri yer alır­dı. 9. yüzyılda Mısır’ın el-Kays şehrinde, şehrin adını taşıyan elbiseler ve Me’riz denilen kaliteli yünlü kumaşlar üretiliyordu. Bunun yanında maden işçiliği, silah yapı­mı ve tohumlardan yağ çıkarma, el sanatları ve süslemecilik de ileri seviyeye ulaştı.

Dış ticaretin de hatırı sayılır bir ilerleme gösterdiği Mısır bu devir­de Doğu ile Batı arasındaki uygun konumu sayesinde milletlerarası ticaretten nasibini almıştır.

Ahmed bin Tolun uyguladığı politikalarla çiftçilerin de yükünü hafifletti. Mısır’da ziraî hayatın can damarı olan Nil nehrinin taşıdığı su miktarını tespit etmek ve kuraklıkla karşı karşıya kalmamak ve önceden tedbir­ler almak gayesiyle er-Ravza adasındaki Mikyâs’ı yeniden yaptırdı. Sulama ka­nallarını onarttı ve yeni su kanalları ve kemerleri yaptırarak tarım gelirinin artmasını sağladı. Önceki dönemde 800 bin dinar olan Mısır’ın haracını (vergi) 4 milyon 300 bin dinara yük­seltti ki, aradaki farkın 3 milyon 500 bin dinar olduğu düşünülürse bu fevkalâde bir gelişmedir.

Aslında Ahmed bin Tolun’un bı­raktığı mirasa bakılırsa bu dönemde Mısır’ın ekonomik durumu hakkın­da çok daha iyi fikir sahibi oluruz: 10 milyon dinar, 7 bin köle, 24 bin hizmetçi, 7 bin binek atı, 6 bin katır ve eşek, 300 hususî binek hayvanı ve 100 safkan yarış atı. Harcamalarının dışın­da hazinesine giren yıllık gelir 1 milyon dinar idi.

Ahmed bin To­lun 10 Mayıs 884’de vefat et­tiğinde 17’si erkek 33 çocuk bırakmıştı geriye. En büyük oğlu Abbas babasına isyan ettiği için yerine yaşça ikinci büyük oğlu Humâreveyh geç­ti. Abbasi Halifesi el-Mutezid’in Humâreveyh ile ilgili planları vardı. Humâreveyh’e, kızı Katrune­dâ’nın çeyiz masrafı olarak yüksek harcamalar yaptırtıp onu Mısır’ı ko­ruyamayacak hale getirmek istiyor, böylece zengin gelirlere sahip bu ülkeyi doğrudan kendi idaresi altına almayı düşünüyordu. Humâreveyh müsrif yaşayışıyla hazinenin kısa sürede boşalmasına neden olacak, Abbasi Halifesini deyiş yerindeyse zahmetten kurtaracaktı.

Babasının yaptırdığı sarayın bah­çesini yeniden düzenleyerek bir saray, hayvanat bahçesi ve ahırlar ekledi. Sarayda Boran adlı sevgilisi için bütün duvarları altınla kaplı Beytü’z-zeheb denilen özel bir oda yaptırdığını da biliyoruz. Eh, hazıra dağlar dayanmadı, Humâreveyh’in lüks harcamaları sebebiyle hazine­nin dibi göründü tabii.