Yavuz'un eşsiz zaferi: Mercidabık
Yüzünü Doğu’ya çeviren Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’den sonra Memluk Sultanı Kansu Gavri’yi de mağlup ederek Hilafet’i Osmanlı’ya kazandırdı. 500. yıldönümünde Mercidabık’ın nefes kesen anları sahanın otoritesi Prof. Dr. Ramazan Şeşen’den...
Prof. Dr. Ramazan Şeşen
—
Mercidabık Halep’in kuzeyinde, Kuveyk Irmağı üzerinde eski devirlerden beri çeşitli muharebelerin yapıldığı, orduların toplandığı bir çayırdır. Biz onu daha ziyade 25 Recep 922 (24 Ağustos 1516) tarihinde Yavuz Sultan Selim ile Memluk Sultanı Kansu Gavri arasında yapılan, Memluklar Devleti’nin sonunu hazırlayan ve Osmanlılara Arap ülkelerinin kapısını açan büyük meydan muharebesiyle tanırız.
Bu tarihe kadar Memluk sultanları Haremeyn’in (Mekke ve Medine) ve Abbasi hilafetinin hamileri olarak büyük hürmet görüyorlardı. Mısır, Şam, Hicaz, Yemen ve Anadolu’nun güneyi dâhil geniş bir sahada hükmediyorlardı. Zaman zaman çatışma yaşadıkları Osmanlı Devleti’ne karşı Karamanoğulları ve Dulkadiroğulları beyliklerini korumuşlar, Osmanlılar Karamanoğulları beyliğiyle uzun müddet mücadele etmek mecburiyetinde kalmıştı.
Fatih zamanında Karamanoğulları beyliği ortadan kaldırıldı. II. Bayezid devrinde Memluklarla arasında savaşlar olmuşsa da 1490 yılında yapılan anlaşmayla uzunca bir barış devrine girilmişti.
Bu arada Şah İsmail liderliğindeki Safeviler 1500 yılı civarında güçlendiler. Şiilik propagandası yaparak Anadolu’daki birçok Türkmen kabilesini yanlarına çekmişler, Anadolu’daki Sünnî varlığını tehdit etmeye, isyanlar çıkarmaya başlamışlardı. Tehlikenin farkına varan Yavuz Sultan Selim babasının pasif siyasetine isyan ederek 1512 yılında Osmanlı tahtına geçti.
O yıl Ortadoğu’da birbirine düşman üç büyük İslam devleti vardı: Osmanlılar, Memluklar ve Safeviler. Yavuz Sultan Selim önce çok tehlikeli gördüğü Şah İsmail ve Safevilerin üzerine gitti. 23 Ağustos 1514 tarihinde Şah İsmail’i Çaldıran’da saf dışı bıraktı. Safevilerin başşehri Tebriz’e girdiyse de sonradan çekilmek zorunda kaldı. Dönüşünde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu aldı. Çaldıran Seferi sırasında Osmanlılara zorluk çıkaran ve Memluklar himayesinde olan Dulkadiroğlu Alâüddevle’ye karşı Osmanlılar tarafını tutan yeğeni Ali Bey’i hizmetine alarak Kayseri, Bozok sancaklarına tayin etti.
Alâüddevle bundan son derece rahatsızdı tabii, Memluk Sultanı Kansu Gavri’den yardım istedi. Kansu Gavri de Yavuz’a elçi gönderip bahsedilen iki sancağın Alâüddevle’ye iadesini istedi. Yavuz, Dulkadir Beyliği durdukça Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarının emniyet altına alınmayacağını biliyordu. Hadım Sinan Paşa komutasındaki bir orduyu Dulkadir ülkesine gönderdi ve Şehsuvaroğlu Ali Bey ile ortak hareket etmesini söyledi. Dulkadiroğlu Alâüddevle, 21 Haziran 1515 tarihinde Sinan Paşa ile yaptığı savaşta öldürüldü ve Dulkadir ülkesinin bir kısmı Osmanlılar tarafından işgal edildi. (Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara, 1983, II, 271-273). Böylece Doğu ve Güneydoğu Anadolu yolu emniyet altına alınmış oldu.
Bu arada II. Bayezid’in şehzadesi Ahmed’in oğlu Şehzade Kasım ve Dulkadiroğulları’ndan emir Abdürrezzak Kahire’ye gidip Memluk Sultanına sığınmışlar; bu yüzden Osmanlılarla Memluklar düşman hâline gelmişlerdi.
Yavuz Sultan Selim, Dulkadir Beyliği’nin önemli kalelerini ele geçirdi. Bu arada kale ve sûf tüccarlarının Memluklara sincap, samur, tilki ve vaşak kürkleri satması yasaklandı. Anadolu’dan Mısır’a tüccar gidemeyince Memlukların asker kaynağına ve iktisadına darbe vurulmuş oldu (İbn İyas, Badây’ü’z Zühur, C.V, Çev: R. Şeşen, Yavuz’un Mısır’ı Fethi, Yeditepe, 2016, s. 92).
Diğer taraftan okyanus ticaret yollarının bulunması da Mısır ekonomisine darbe vurdu. Memluk Devleti Kızıldeniz’e giren Portekiz gemilerini defetmekten aciz kalmış, öyle ki Osmanlı denizcilerinden Kemal Reis’ten yardım isteyecek duruma düşmüştü. Memluk ordusu içinde Karânise (miras kalmış) Memlukları ile cûlban (sultanın satın aldığı) Memluklar arasında rekabet vardı. 76 yaşındaki ihtiyar Sultan bütün bunlarla baş etmek mecburiyetindeydi. Yavuz Sultan Selim ise 46 yaşında, en enerjik devrindeydi. Öte yandan Osmanlı Devleti’nin iktisadî durumu iyi, askerin morali yüksekti. Safevilere karşı büyük bir zafer kazanılmıştı çünkü.
Yavuz Sultan Selim bu durumda Memluklar üzerine sefer yapmayı düşünüyor; bir taraftan da Safevi sınırındaki gelişmeleri takip ediyordu. Zira Safeviler Diyarbakır civarına kadar gelmişlerdi. Bununla beraber padişah Memluklarla irtibatı kesmiyor, Sultana rahatlatıcı mektuplar gönderiyor, ona ve diğer devlet ileri gelenlerine hediyeler yolluyordu. Ne var ki Kansu Gavri ve beyleri onun samimiyetinden şüphe ediyorlardı. Halep cephesindeki gelişmelerden ve Osmanlıların aldıkları tedbirlerden şikayetçiydiler. Safevilerden sonra sıranın Memluklara geleceğini tahmin ediyorlardı.
Şubat 1516 başından itibaren Kansu Gavri ve beyleri Halep cephesine gidip gelişmeleri yakından izlemek üzere hazırlıklara başladılar (İbn İyas, V, 92-93).
‘Mercidabık’ta karşılaşalım’
Yavuz Sultan Selim 1516 başlarında yeni bir sefere çıkmak üzere hazırlıklara başladı. Seferin hedefinin Safeviler olduğunu ilan etmişti. Sadrazam Hadım Sinan Paşa’yı 40 bin kişilik bir kuvvetle Fırat kıyılarına gönderdi. Memluklar bu ordunun Fırat’ı geçmesini engelleyince Sinan Paşa bu kez Dulkadir beyliği topraklarında tasarrufa başladı.
Yavuz, Memluklar üzerine sefer yapmanın caiz olduğu hakkında ulemadan fetva aldıktan (Müneccimbaşı, Camiü’d-düvel, İstanbul, 1285, C. II, 461 vd.) sonra oğlu Süleyman’ı İstanbul’da naip bıraktı ve 15 Haziran 1516 tarihinde ordusunun başında İstanbul’dan hareket etti. Donanmayı da Suriye açıklarına gönderdi.
Akşehir’e vardığı sırada Safevilerin Mardin yakınında Koçhisar’da (Kızıltepe) mağlubiyete uğratıldıkları haberini aldı. Safeviler cihetinden rahatlamıştı. Artık seferin yönü kesin olarak Memluklara tevcih edildi.
Sultan Selim önce Konya’ya, ardından Kayseri’ye vardı. Elbistan’da Hadım Sinan Paşa ile buluşmasının akabinde Zeyrekzâde Rükneddin ile Karaca Paşa’yı, Halep’e gelmiş olan Kansu Gavri’ye elçi gönderdi.
Kansu Gavri hazırlıklarını tamamladıktan ve Yavuz’un sefere çıkmak üzere olduğu haberini aldıktan sonra Mısır’da kardeşinin oğlu Tomanbay’ı naip bırakıp ordunun bir kısmını Mısır’da bekletti. Esas orduyla sefere çıkmak için 29 Nisan 1516 günü Ridaniye’de otağını kurdu. 9 Mayıs günü askerlere bahşiş dağıttı. Bir gün sonra askerler Ridaniye’de toplanmaya başladılar. Kansu Gavri’nin mutfağı, hazinesi, mehteri, halife Kaim bi-Emrillah, sofilerden, kuvvalardan bir grup kıymetli mushaf, sancak gibi eşya ile Ridaniye ordugâhına çıkmıştı.
13 Mayıs günü Sultan’ın hususi birliği Ridaniye’ye ulaştı. 18 Mayıs 1516’da Kansu Gavri ordusunun başında olduğu halde Ridaniye’den Siryakus’a hareket etti; 28 Mayıs’ta Salihiye’ye, 5 Haziran’da Gazze’ye vardı. Asırlardır Kahire hazinesinde biriken kıymetli eşyaları, 24 tahtı, 6 hazineyi, 1 milyon civarında altını yanına aldıktan sonra 15 Temmuz günü Halep’e ulaştı. Başta Şam naibi Sibay ve Halep naibi Hayırbay olmak üzere Şam’daki beyler de askerleriyle ona katıldılar (İbn İyas, Yavuz’un Mısır Seferi, s. 38-45, 60-61).
Memluk kaynaklarına göre, Kansu Gavri hâlâ iki tarafın anlaşabileceğini düşünüyordu. Elçiler Zeyrekzâde Rükneddin ile Karaca Paşa’yı samimiyetle karşıladı ve hilatlar giydirdi. Yavuz’a gönderdiği elçi Moğolbay’ın dönüşünü beklemeden Kahire valisi Kertbay ile onları geri gönderdi. Osmanlı kaynaklarına bakılırsa Memluk Sultanı Osmanlı elçilerine hiç de iyi davranmamıştı. Yavuz da Kansu Gavri’nin elçisi Moğolbay’a oldukça kötü muamele etmiş, hatta onu öldürmek istemiş, ancak vezirlerden birinin şefaati üzerine bundan vazgeçerek “Mercidabık’ta karşılaşalım” demişti.
Kertbay, Anteb’e varınca elçi Moğolbay’ı hakarete uğramış, sakalı tıraş edilmiş ve bir eşek üzerine bindirilmiş halde buldu. Durumu Haleb’e, Kansu Gavri’ye bildirmesi üzerine savaşa karar verildi. Kansu Gavri 15 Ağustos günü Haleb’den çıkarak bir günlük mesafedeki Haylan denen yerde ordugâh kurdu. Ertesi gün Şam ve Halep naiplerinin askerleri, diğer askerlerle Haylan’a geldiler. 50 bin civarında asker vardı.
Yavuz ise gönderdiği elçilerden Memluk ordusu hakkında bilgi almıştı. Haleb naibi Hayırbay ile temas hâlindeydi. Tahma Çayı yanındaki ordugâhtan hareket etti. Ordusuna katılan yeni birliklerle Malatya’dan Anteb’e vardı. Buraya gelirken kendisine suikast düzenlemek niyetinde olan dört asker yakaladı. Bunların Kansu Gavri tarafından gönderildiğini düşünüyordu. Ona son derece sert bir mektup yazdı. Bu arada Anteb valisi Yunus Bey şehrin anahtarlarını Sultan’a teslim etmişti. İki gün sonra Anteb’de toplanan divanda harp planı üzerinde konuşuldu. 23 Ağustos günü Osmanlı ordusu Tell-Habeş denen yere vardı; ertesi sabah da Mercidabık’a ulaşıldı.
Kansu Gavri’nin hazin sonu
Kansu Gavri ordusuyla 20 Ağustos günü Haylan’dan hareket etmiş, üç gün sonra da Mercidabık’a varmıştı. 24 Ağustos 1516 sabahı aniden Osmanlı ordusunun çıkageldiğini gördü. Hemen ordusunu harp nizamına soktu. Üzerinde beyaz bir setre, omuzunda teber vardı. Ordusunun merkezini kumanda ediyordu. Sol kanadı Sibay, sağ kanadı Hayırbay idare ediyordu. Yanında halife Kaim bi-Emrillah ve sancağı vardı. Şerifler, başlarında Hz. Osman (ra) mushafıyla birlikte 40 mushaf taşıyorlardı. Kansu Gavri’nin önünde sufilerden bir grup, kırmızı bayraklar taşıyan Ahmed el-Bedevî’nin halifeleri, yeşil bayraklar taşıyan Kadirîye şeyhleri, Ahmed er-Rufâî’nin halifesi, Seyyide Nefise türbesi hizmetkârı ve Osmanlı şehzadesi Kasım b. Ahmed vardı. Başının üzerinde kırmızı bir sancak dalgalanıyordu. Sultan’ın sancağı arkasındaydı. Altında Memlukların kumandanı Sünbül el-Osmanî ve kadılar vardı (İbn İyas, s. 67-68).
Osmanlı ordusunun merkezini ise Yavuz Sultan Selim kumanda ediyordu. Yanında tüfek, top kullanan 12 bin Yeniçeri, 30 bin Kapıkulu askeri bulunuyordu. Ordunun sağ kanadını Anadolu beylerbeyi Zeynel Paşa, Karaman beylerbeyi Hüsrev Paşa, Dulkadir beyi Şehsuvaroğlu Ali Bey, Ramazanoğlu Mahmud Bey kumanda ediyordu. Sol kanat ise Rumeli beylerbeyi Küçük Sinan Paşa, Diyarbakır beylerbeyi Bıyıklı Mehmed Paşa ve Mengü Giray’ın oğlu Saadet Giray kumandasındaydı.
Osmanlı ordusunun mevcudu 80 bin civarındaydı. Şükrü-yi Bitlisî harp başlamadan evvel Sinan Paşa ile Yunus Paşa’nın tartıştıklarını, padişahın Sinan Paşa’yı sağ kanadın kumandasına, Yunus Paşa’yı da sol kanadın kumandasına tayin ettiğini söyler. Osmanlılar tüfek kullanan Yeniçerilere ve topçulara güveniyorlardı. Memluklar ise ateşli silahlara gereken ehemmiyeti vermemişlerdi; süvarilere güveniyorlardı.
Kansu Gavri ön safa Karânise (eski) Memlukları yerleştirmiş, cülban (satın aldığı, kendi) Memluklarını yedekte tutmuştu. Bu sebeple savaş Memluk süvarisinden Kertbay, Atabeg Sudun el-Acemî ve Şam naibi Sibay’ın hücumlarıyla başladı. Memluklar şiddetle çarpıştılar, Osmanlı askerlerini püskürttüler. 7 sancakla birlikte havan topları ve bir kısım tüfekleri ele geçirdiler. Osmanlılar 10 bine yakın kayıp verdi. Bunun üzerine Padişah sağ kanadı Küçük Sinan Paşa, sol kanadı da Yunus Paşa ile takviye ederek karşı saldırıya geçti.
Kansu Gavri’nin cülban Memluklarına “Siz savaşa girmeyin, Karânise Memlukları çarpışsınlar” dediği şeklinde şayialar dolaşmaya başladı. Memlukların morali bozulmuştu. Bu arada şiddetli bir Osmanlı hücumu gelişti. Atabeg Sudun el-Acemî ve Şam naibi Sibay öldürüldüler. Bunun üzerine Hayırbay kumandasındaki Memluk ordusunun sağ kanadı bozuldu. Hayırbay Hama’ya kaçtı. Böylelikle sağ kanat bozguna uğradı. Sultan Çerkes’in oğlu Kansu esir düştü.
Rivayete göre Haleb naibi Hayırbay, Kansu Gavri’ye kızgındı ve Yavuz’la gizli ittifak hâlindeydi. Kendisi herkesten evvel harp sahasından kaçmıştı. Kansu Gavri merkezde az bir Memlukla sancaklarının altında duruyordu. Askerlerden yardım istiyor, “Ey ağalar! Şimdi gayret zamanı savaşın, sizi razı edeceğim” diye bağırıyordu. Fakat kendisine kulak veren olmadı; etrafındaki askerler sıvıştılar. Bu kez yanındaki sufi ve şeyhlere döndü: “Zafer vermesi için Allah’a dua edin. Şimdi dua zamanı!”. Fakat bu kez de himmet eli uzatan çıkmadı.
Çok sıcak bir gündü, Kansu Gavri ise hayli yaşlıydı. İki ordu arasında yükselen toz duman yüzünden askerler önlerini göremez hâle geldiler, savaşamadılar. Çoğu öldürüldü. Öldürülenler arasında pek çok emir (kumandan) vardı. Osmanlıların zayiatı da oldukça fazlaydı (İbn İyas, a.e, s. 75-77). Bunun üzerine Emir Temir ez-Zerdkaş sancağın düşman eline geçmesinden korktu, onu indirip katladı. Kansu Gavri’ye, “Osmanoğlu’nun askerleri yakınımıza geldiler. Kendini kurtar, Halep’e kaç” diye tavsiyede bulundu.
Kansu Gavri’nin bu tavsiye üzerine atına bindiğinde ani bir felç geçirip çenesinin düştüğü rivayet edilir. Su istedi; getirdiler. Az miktarda içtikten sonra atı hareket ettiyse de iki adım sonra attan düştü. Biraz doğruldu, fakat kahrından daha fazla yaşayamadı. Başka bir rivayete göre de mağlubiyeti görünce yüzüğündeki zehri içip ölmüştür.
Vefatının duyulması üzerine Osmanoğlu’nun askerleri karşı hücuma geçtiler. Mukaddem emirlerden Baybars, ikinci mirahur Akbay et-Tavil, haseki ve gılmanlardan bazıları öldürüldüler. Bu arada Kansu Gavri’nin cesedi kayboldu, akıbeti de öğrenilemedi. Osmanlı askerleri mushafları, sancakları, eşyaları yağmaladılar (İbn İyas, Bedâyiü’z-zühur tercümesi, s., 67-71). Kansu Gavri’nin bir müddet gizli yaşadığına dair iddiaların olduğunu da ekleyelim.
24 Ağustos 1516 Pazar günü ikindi vakti harp sona erdi. Kalan Memluk askerleri kaçtılar. Padişah, Gavri’nin karargâhını ve otağındaki her şeyi ele geçirdi.
Memluk askerleri Haleb’e kaçtılarsa da Halebliler onların zulmünden bıktıkları için kendilerini şehre kabul etmediler. Yenilgiye rağmen direnen 2 bin kadar Memluk süvarisi öldürüldü; bazı esirler serbest bırakıldı.
Seferin müstesna armağanı
Yavuz Sultan Selim Haleb’e girdiğinde şehir halkı tarafından coşkuyla karşılandı. Kansu Gavri ile savaşa gelen halife Kâim-bi Emrillah’a ve baş kadılara iyi muamele etti. 27 Ağustos günü İstanbul’daki oğlu Süleyman’a ve etrafa tebşirnameler gönderdi. Karaca Ahmed Paşa’yı Halep beylerbeyi tayin ederken adına hutbe okunup para bastırıldı. Kansu Gavri’nin kaleye koyduğu hazinelerin sayımını yaptırdı. Silah ve kıymetli eşyaların çokluğu Sultan’ı hayrette bırakmıştı. Buradaki mallardan 100 bin dinar değerindeki miktarı aldı. Böylece asırlardır Mısır hazinesinde biriken kıymetli eşyanın zahmet çekmeden sahibi oluyordu (İbn İyas, V, 71-74). Üç ay içinde Filistin’den Fırat’a kadarki toprakları aldığını da belirtelim.
Mısır’da işleri idare eden Tomanbay, Kansu Gavri’nin öldüğü kesinleşince 11 Ekim 1516 günü Kahire’de alay yaptı. Artık yeni bir sultan seçilmeliydi. Tomanbay emirlerinin ısrarı üzerine sultan olmayı kabul ettikten sonra Filistin hudutlarına asker gönderdi. Devlette para sıkıntısı baş göstermişken Kahire’yi müdafaa için hazırlıklara başladı.
Bu arada Yavuz tarafından serbest bırakılan esirler Kahire’ye gelmeye devam ediyorlardı. Tomanbay tüfek, top gibi ateşli silahlar temin ederek Kahire’nin doğusunda, Ridaniye’de bir müdafaa hattı oluşturdu. Osmanlı askerleri 6 Aralık 1516 günü Gazze’yi işgal ettiler.
Bu sırada Yavuz, Tomanbay’a tehdit içeren bir mektup gönderdi. Hakimiyetini kabul etmezse Kahire üzerine yürüyeceğini bildiriyordu. 12 Ocak 1517’de Sultan Selim’in ordusuyla Şam’dan Mısır’a hareket ettiği haberi Kahire’ye ulaştı. Tomanbay 14 Ocak 1517 günü ordusuyla Ridaniye’ye çıkarken, iki gün sonra Yavuz Gazze’den hareket edecekti. 21 Ocak’ta Birket el-Cüb (el-Hac) denen yere, ertesi gün de Kahire kalesinin bulunduğu Cebelahmar’a ulaştı.
İki taraf arasında yine şiddetli bir savaş yaşandı. Ridaniye’deki direnişin güçlü olduğunu gören Osmanlı ordusunun bir kısmı Cebelahmar’ın arkasından dolaşıp Kahire’ye girdi. İki ateş arasında kalan Tomanbay, bir müddet gizlenerek direnmeye çalıştıysa da kaçmaktan başka çaresi kalmamıştı.
Osmanlı askerleri yine yüklü bir ganimet yanında Tomanbay’ın otağını da ele geçirdiler. 27 Ocak gecesi ise Tomanbay, Yavuz’un Bulak’taki otağına bir baskın yaptı fakat yine başarısız olacaktı.
1 Şubat 1517 günü yukarı Mısır’a kaçtı. Yaklaşık iki ay sonra, 3 Nisan 1517’de Yavuz’a tekrar mağlup olmak yazılmıştı kaderine. Yanlarına kaçtığı Buhayre Arapları kendisini padişaha teslim ettiler. 10 gün kadar otakta hapsedildi. Yavuz’a itaat etmeyi kabul etmeyince de 17 Nisan 1517 günü Züveyle Kapısı’nda idam edildi.
Yavuz İstanbul’a dönüş hazırlıklarına başlayabilirdi artık. Yüklü miktarda ganimeti, kalifiye elemanı ve yazma kitabı İskenderiye’den gemilerle İstanbul’a gönderdi. Aynı zamanda birçok Mısırlı âlim, idareci ve sanatkâr İstanbul’a getirildi. Bunlar arasında Karagöz de vardı. Bu arada Hicaz işleri düzenlendi.
Yavuz 10 Eylül 1517 Perşembe günü Halife Mütevekkil-alallah ile Kahire’den İstanbul’a hareket etti. Mısır’da naip (beylerbeyi) olarak Hayırbay’ı bırakmıştı (İbn İyas, a.e, s., 122-189).
Yavuz’un 1516-17 yıllarındaki Suriye-Mısır seferi Osmanlıların gerçekleştirdikleri seferler arasında en çok ganimet getiren, en kazançlı sefer oldu. Suriye, Mısır, Hicaz, Yemen, Kuzey Afrika, Kızıldeniz, Hind Okyanusu ve Basra Körfezi’nin yolu açıldı. Osmanlı Devleti en zengin ve en güçlü Müslüman devlet haline gelirken İstanbul İslam âleminin merkezi oluyordu.
En önemlisi de Halifelik Osmanlılara geçmişti. Osmanlı padişahları bundan böyle Halife, Hâdimü’l-harameyn lakaplarıyla anılacaklardı. Bütün ganimetler bir yana, bir sefer daha kıymetli ne bahşedebilirdi ki?
Kaynakça:
Müneccimbaşı, Cami’üd-düvel tercümesi Sahâifü’l-ahbar, 1285.
İbn İyas, Bedâyiü’üz-zühur, V. cildinin tercümesi Yavuz’un Mısır’ı Fethi, tercüme eden Ramazan Şeşen, Yeditepe Yay., 2016.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Cilt II, TTK, 1983.
Cavit Baysun, “Mercidabık Savaşı”, İA, VII, 751-754.
Feridun Emecen, “Mercidabık Savaşı”, DİA, XXIX, 174-176.