Amatörce bir yaşam: “Dulce et Utile”

ŞÜHEDA BİCE
Abone Ol

“Bir şeyi mahvetmek istiyorsanız onu profesyonelleştirin,” diyor Bülent Parlak. Ve örnekleriyle devam ediyor mekânı güzel insan, “futbolu, şiiri, inşaatları, okulları, sevmeleri, evlilikleri, evlatlıkları, kardeşlikleri, milletleri...”

Kubbealtı Lugatı’na baktığımızda, “amatör” kelimesinin zıddına profesyoneli yerleştirdiğini görürüz. Zira “Bir işi amatörce yapmak” dediğimizde, zihnimizde canlanan genelde başarı skalasında profesyonelin bir altıdır. Elbette “bu açıdan” doğru bir tespit olabilir. Ama her şey tek “bir açıdan” ibaret değildir.

“Amatör” kelimesi bize Fransızcadan, onlara da Latince “amare” fiilinden geçmiştir. Amare, yani sevmek. Amatör ise “bir işi sevgiyle yapmak,” anlamı taşımaktadır. Yani herhangi bir beklentiden uzak, salt bir ilgi ve sevgi hali ile bir işe sarılmak. Profesyonel ise yine Fransızca profession (mezhep, itikat, meslek) kelimesinden türemiş olup bir görüşü, bir mezhebi fikir nazarında savunmak anlamına gelmektedir. Profesyonellikte bir görüşü bilgi çerçevesinde savunmak vardır. Amatörlükte ise yaşamak vardır; doğru ya da yanlış, bir şekilde içten gelen bir yaşam. Ve bence yaşamak, zihinlerde kalan bilgiden evladır.

“Bir işi amatörce yapmak” dediğimizde, zihnimizde canlanan genelde başarı skalasında profesyonelin bir altıdır.

Bu amatörce yaşam bana, Franz Kafka’nın hayali mektuplarını anımsatıyor. Kafka, oyuncak bebeği kaybolan bir kız çocuğunu teselli etmek için bebeğin ağzından hayali mektuplar yazar. “Lütfen benim için üzülme, dünyayı görmek için uzun bir yolculuğa çıktım. Sana başımdan geçenleri anlatacağım.” Küçük kızla buluşmalarında oyuncak bebeğin hayali maceralarını hayali mektuplarla okumaya devam eder. Bir süre sonra küçük kız bebeğini aramayı bırakır ve tamamen bebeğin maceralarına odaklanır. Çünkü Kafka ona bir bebekten daha fazlasını vermiştir. Artık onun bir hikâyesi vardır.

Kafka belki yanlış yapmıştır. Belki de oldukça profesyonel bir yaklaşımla o çocuğa bebeğinin kaybolduğunu, bir daha onu bulamayacağını anlatması gerekirdi. Ama bence Kafka burada bir denge yakalamıştır. Bu dengeyi de antik Romalı şair Horatius, “Dulce et Utile” diyerek anlatmış bizlere. “Şiir Sanatı” adlı eserinde Horatius, bir edebiyat eserinin taşıması gereken özellikleri bu iki kavramla özetliyor: Dulce (haz) ve utile (fayda). Bir metnin edebiyat eseri olabilmesi için insanlara fayda sağlaması ve bunu yaparken okurda haz duygusunu oluşturması gerektiği üzerinde duruyor.

Aslında “Dulce et Utile” mottosunu, elimize aldığımız bir eserle sınırlı tutmayabiliriz. Yaptığımız işlerin, sarf ettiğimiz sözlerin, bulunduğumuz mekânların, kurduğumuz ilişkilerin bu iki noktayı dengeleyerek devam ettiğini düşleyelim. İtidali yakalamış, köklerini sağlamlaştırmış, savrulmadan uzak bir yaşamı hayal edelim. Hayatın bilgiden uzak olmadığı ama aynı zamanda tamamen bilgiden ibaret de olmadığı amatörce bir yaşamda buluşmak en büyük dileğim.