Fyodor Mihayloviç Dostoyevsk

ESRA CİHANBEY
Abone Ol

Dostoyevski kimdir?

Moskova'da, yoksul bir evde doğdum. Doğar doğmaz yakama yapışan yoksulluk, bir ömür boyu peşimi bırakmadı. Köy doktorluğu yapan sinirli bir baba ve hasta bir annenin yanında mutsuz bir çocukluk geçirdim. Altı çocuklu ailemizin ikinci çocuğuyum. Genç yaşta tüberküloz hastalığı yüzünden önce annemi, daha sonraki yıllar içinde babamı kaybettim.

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

Arkadaşsız ve çok yalnız…

Aralıkçılar İsyanı veya Dekabrist İsyanı olarak adlandırılan ayaklanmayı hatırlıyor musunuz?

O zaman henüz dört yaşımdaydım. Çarlık Rusya'sında, Birinci Aleksandr'ın ani ölümünün ardından 26 Aralık 1825 tarihinde St. Petersburg'daki Senato Meydanı'nda çıkan bir ayaklanmaydı.

Eğitim hayatınızdan bahsedebilir misiniz?

İki kardeş, Fransız yatılı okuluna gidiyorduk. Fakat annemin vefatıyla babam ağabeyimle beni askerî mühendislik okuluna gönderdi.

Mezuniyet sonrası neler yaptınız?

Orduda mühendis olarak subaylık görevine başladım.

Askerî mühendisliğe ilgi duyuyor muydunuz?

Hayır, hiçbir zaman sevmedim. Ancak atalarımın neredeyse tamamı askerdi. Hatta Tatarlara dayandığımız söyleniyor. Kökenimizde Türkçe konuşanlar dahi varmış.

Askerlik dışında hangi işlerle alakadar oldunuz?

Çevirmenlik; roman, kısa öykü, deneme yazarlığı ve gazetecilik yaptım.

Yazarlık serüveniniz “İnsancıklar” ile başlıyor?

Evet, ilk eserimdir. Okurlar tarafından ilgi gördü ve çok beğenildi. Tasvirlerimi iyi bir şekilde okuyucuya sunmayı başararak, iki kişinin yaşadığı yoksulluğu ve sefil hayatı detaylı bir şekilde ele aldım.

İlk eserinizi kaleme aldığınız zaman kaç yaşındaydınız?

25 yaşımdaydım.

Eser nasıl oluştu?

11 yaşımdayken babamla birlikte hastaneye gider, hastaların hikâyelerini dinlerdim. O zamanlar dinlediklerim, yıllar sonra kalemimden döküldü.

İlk eseriniz nasıl kabul gördü?

Etrafımdaki insanlar için asabi, ne zaman ne yapacağı belli olmayan biri izlenimini uyandırıyordum.

“İnsancıklar” adlı romanımı bitirdikten sonra, kontrol etmesi için el yazmalarımı şair dostum Nekrasov'a götürdüm. İki gün boyunca kendisinden hiçbir haber çıkmadı. Nekrasov bir arkadaşıyla birlikte el yazmalarımı okuduktan sonra, gece saat dörtte zilimi çaldı. Büyük bir heyecanla bana sarılarak tebrik etti. Nekrasov, el yazmalarımı dönemin en zorlu eleştirmeni olan Belinski'ye götürüp, “yeni bir Gogol doğdu,” diye bağırmış. Nekrasov bunun üzerine, “size kalsa Gogol’lar mantar gibi yerden bitecek,” diye homurdanmış. Neyse ki okuyup bitirdikten sonra kendisi de çok beğendi ve böylelikle ilk romanım olan “İnsancıklar” yayımlandı.

Eserlerinizin halka arz edilmesi için eleştirmenlerin onaylaması mı gerekiyordu?

Elbette ve Belinski çok zor beğenen biriydi. İlk eserim hakkında olumsuz bir görüş sunarak yazarlık serüvenimi başlamadan bitirebilirdi.

Arkadaşlarınızın arasında bir ön isminiz var mıydı?

Etrafımdaki insanlar için asabi, ne zaman ne yapacağı belli olmayan biri izlenimini uyandırıyordum. Malumunuz ön adım Fydor, buradan yola çıkarak arkadaşlarım bana “Ateş Feyda” derlerdi.

İkinci eseriniz olan “Öteki”, ilk eserinizle benzer başarıyı yakaladı mı?

“İnsancıklar”dan sonra ikinci eserim maalesef başarısızlık olarak değerlendirildi.

İkinci eseriniz beğenilmeyince kendinizi nasıl hissettiniz?

İstediğim gibi bir verim elde edemeyince ruhsal çöküntüye uğradım. Daha sonra belli bir süre dergilere yazdım.

İkinci eseriniz olan “Öteki”nin teması nedir?

“Alter ego” dediğimiz, değişen ego, bir kişinin normal veya gerçek kişiliğinden farklı olduğuna inanılan alternatif benlik. Kısacası, çift kişilikli karakter temasını işledim. Ve bu eser “Beyaz Geceler” adlı eserimin oluşmasına zemin hazırladı.

Eserinize ismini veren “Beyaz Geceler”in anlamı nedir?

Mayıs ile temmuz arası St. Petersburg'da beyaz geceler bir doğa olayıdır. Havanın tam olarak hiç kararmadığı zaman dilimi olarak basit bir şekilde anlatabilirim.

“Ezilenler” adlı eseriniz benzer şekilde olumsuz eleştiriliyor. Eseriniz hakkında neler söylemek istersiniz?

Evet, eleştirmenler tarafından beğenilmemişti. Eserde toplumda hep aşağılanan ve hor görülen insanların, nüfuzlu kimselerin bencilce hesapları arasında ezilişini ve sarsılışını işledim.

“Ölüler Evinden Anılar” eserinizde kürek mahkûmlarının sesini duyuyoruz.

Evet, Sibirya sürgününden edindiğim deneyimleri okuyuculara aktardım. Ayrıca bu eserde süper egoyu işledim.

Bu eserinizi diğer eserlerinizden ayıran bir özelliği var mıdır?

İkinci Aleksandr, “Ölüler Evinden Anılar” adlı eserimi okuduktan sonra 1860'ta serfliği, yani köleliği kaldırdı.

“Yer Altından Notlar” adlı eserinizden bir alıntı yapacak olsaydınız?

“İnsana en çok acı veren şey, söyledikleriyle söylemek istedikleri arasındaki uçurumdur.”

“Suç ve Ceza” adlı eserinizi hangi felsefi akımın etkisiyle kaleme aldınız?

Eser, gençlik yıllarımda savunduğum düşüncelerle kendi içimdeki hesaplaşmalarımı içermektedir. Ana karakter Raskolnikov'un söyledikleri dönemimdeki Anarşizm ve Nihilizm, felsefenin Aydınlanma Çağı’nda ortaya çıkan Liberalizm, Fizyokrasi, Kapitalizm düşüncelerine tepkilerini ihtiva etmektedir.

Üyesi olduğunuz Petraşevski Grubu’ndan ve arkadaşlarınızla idama gittiğiniz süreçten bahsedebilir misiniz?

Petraşevski Grubu’na mensup muhaliflerle birlikte zararlı birtakım siyasi fikirleri yaydığımız ve komplo planları yaptığımız gerekçesiyle Çar Birinci Nikolay Hükumeti tarafından idam cezasına çarptırıldık.

Suçunuz neydi?

Petraşevski adındaki muhalif memurun evinde gerçekleştirdiğimiz toplantılardan birinde, Gogol'un Belinski'ye yazdığı mektubu okuduğum için suçlanmış ve hüküm giymiştim. Bu suçlardan ötürü St. Petersburg'daki Petropavlovskaya Kalesi'nde, ekipçe sekiz ay boyunca tutuklu kaldık.

İdam cezanızın infaz edildiği günü anlatabilir misiniz?

Vitebski İstasyonu'nun bulunduğu Semenovski Meydanı'na getirildik. Mahkûmlar olarak hepimiz idam kıyafetlerimizi giymiş ve gözlerimiz kapalı bir biçimde idam mangasının önüne dizilmiştik. Mangaya komuta eden subay, “nişan al!” emrini verdiği anda gelen acil bir haberle cezamızın infazı iptal edildi. Cezalarımız, son anda sürgüne çevrilmişti.

İdam cezasından son saniyede kurtulmuş olmanın talihinin yanı sıra, “ömrünüzün kırılma anı” olarak adlandırabileceğimiz sürgün günleriniz de başlamış oluyor böylece.

Kesinlikle. Sibirya'daki sürgün günlerim, daha sonraki kariyerimde ve yaratıcılığım üzerinde büyük etki gösterdi.

Sürgün ne kadar sürdü?

Dört yıl kürek cezası ve altı yıl zorunlu askerlik olmak üzere 10 yıl ceza çektim.

Cezanız süresince okudunuz mu?

Okumama izin verilen tek kitap, İncil'di.

Dört yıl kürek cezası ve altı yıl zorunlu askerlik olmak üzere 10 yıl ceza çektim.

İlk eşiniz ile sürgün yıllarında tanıştınız. Tanışma hikâyenizi dinleyebilir miyiz?

Onunla ilk kez, Semipalatinsk'te öğretmen olarak görev yaptığı sırada tanıştık. Onu son derece asil buluyordum. Tanışmamızın üzerinden çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, kendisine karşı hislerim son derece romantikti ve o benim ilk büyük aşkımdı.

Oysa eşiniz bir mektubunda sizin için, “ikimizin uygun olmadığımızı düşünüyorum,” demiş.

Doğru, evliyken çok mutsuzduk ama bu, bizi birbirimize daha çok bağlıyordu.

Maria Hanım hastalığınızı ilk keşfeden kişi miydi?

Evlendikten kısa bir süre sonra Maria, epilepsimin ciddiyetini fark etti ve bu üzücü hadiseyle baş etmekte zorlandı. Evliliğimizden kısa bir süre sonra Maria’nın fiziksel sağlığının ve duygusal durumunun ne kadar kırılgan olduğunu anlamaya başladım. Kendisi de tüberküloz hastasıydı. Ve onu kaybettim.

Sürgün hayatınızdan sonra St. Petersburg'a dönüp neler yaptınız?

Ağabeyim ile birlikte bir süre dergi çıkardık. Ancak daha sonra onu da kaybettim. Eşimin ardından yaşadığım bu ikinci kayıp, bende ruhsal bir yıkıma sebep oldu.

Yazım hayatınızda başarıyı tekrar nasıl yakaladınız?

“Ölüler Evinden Notlar” ile tekrar eski yazım başarıma kavuştum. 15 roman ve kısa roman, 17 öykü yazdım.

Polina Suslova'nın eseriniz ve psikolojiniz üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu düşünülüyor. Bu konuda neler söylemek isteriniz?

Kendisiyle yoksul öğrenciler yararına düzenlenen bir gecede tanıştık. Böyle gecelere sık sık katılır ve eserlerimden parçalar okurdum. Polina ise böyle gecelerin müdavimlerinden biriydi. Karşılaşmamız bu gecelerin birinde oldu.

Kendisinin günlüğünde, “Dostoyevski'den nefret ediyorum. İnancımı ilk öldüren oydu,” diye yazar. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Unutmayın ki nefret, başarısızlığa uğramış sevgidir.

Eserlerinizde bazı karakterleri kendisinden etkilenerek oluşturduğunuz doğru mu?

Romanlarımda ondan söz ettim. “Kumarbaz” romanımda açık açık ondan söz ettim. Aramızda geçen kimi konuşmalara romanımda yer vermekten çekinmedim. Polina Suslova, “Suç ve Ceza” romanımda Dunya, “Budala”da Nastasya Filipovna, “Karamazov Kardeşler”de ise Katrin İvonava olarak hayat buldu.

“Budala” adlı eseriniz nasıl oluştu?

“Suç ve Ceza”nın Raskolnikov'u ve “Budala”nın Prens Mişkin'inin yüksek sentezinden doğmuştur. Bu eser, sara hastası bir genç adamın merkezine yerleştiği bir dünyada, dürüst ve açık bir insan olarak yaşamanın zorluklarına değinmekte ve toplumun ne kadar da ikiyüzlü bir sistem üzerine dayanarak ayakta durduğunu gözler önüne sermektedir. Böyle bir dünyada dürüst olmak “budala” olmaktır.

Edebiyat dünyasının en güçlü kalemlerinden olan Dostoyevski ile âdeta tek başıma oynadığım bir satranç gibi tamamladığım röportajımı kendisinin şu sözü ile sonlandırıyorum: “İnsan anlamsız ve uyumsuz bir yaratıktır ve belki de satranç oyuncusu gibi oyunun sonunu değil, sadece oyunun sürecini seviyor.”