Modern çağda uzmanlaşma tek alanda mı olmalı yoksa disiplinler arası mı?

AHMET ARİF KUTLU
Abone Ol

Tek bir alanda derinleşmek, uzmanlaşmanın klasik yolu olarak uzun yıllardır kabul görüyordu. Ancak günümüzde teknolojik gelişmeler ve toplumsal dönüşümler sadece tek bir disiplinde uzaman olmanın yeterli olup olmadığını tartışmaya açıyor. Sahi, senin düşüncen hangisinden yana?

Çağımızda yalnızca tek bir disiplinde uzmanlaşılmalıdır.

Modern çağ, bilginin üretimindeki hızın hiç olmadığı kadar yükseldiği bir tarih dilimini yaşatıyor. Üretimin yanı sıra teknolojik imkânlar, bilginin yayılımında logaritmik bir artış sağlayarak pek kısa bir zaman diliminde, “enformasyon patlaması” olarak adlandırabileceğimiz neticeye yol açtı.

Bilgi üretimi, usulsüz ve rastgele biçimde yükseltilen bir inşa süreci değildir. Bilgi, ele alınan nesneden belirlenmiş yöntemler çerçevesinde çıkarılır ve ortaya konan bilimsel anlayışla ve paradigmayla yorumlanarak anlam kazanır. Şunu açıkça söyleyebiliriz ki çağımızın bilimsel paradigması dâhilinde birden fazla disiplinde uzmanlaşmak, insanın takat yetirebileceği bir iş değildir. Niçin bu kadar kati bir yorumda bulunduğumuzu kısa ve net bir şekilde izah edelim.

İnsanlık, asırlar boyu Aristo mantığının tümdengelim metodunu kullanarak bilgi üretme yolunu benimsedi. 1600’lü yıllarda Francis Bacon’ın kaleme aldığı “Novum Organum” ve ardı sıra türeyen yeni bilimsel anlayışla bilgi edinme metodumuz baştan aşağı dönüştü. Bacon’a göre doğru bilgiyi elde etmek, ancak emprik metotla, yani doğadaki tikelleri teker teker incelemekle mümkündü. Bu elbette meşakkatli bir yoldu. Fakat ona göre, bizi güvenilir bilgiye eriştirecek olan da buydu. Günümüzün bilgi üretim merkezleri olan mevcut üniversiteler ve akademiler, bu anlayışın çevresinde gelişti. Bu anlayış, meseleleri temellendirme çabasına girip teoriler üzerinde çalışan bilim insanı ve âlim profilini ortadan kaldırdı. Bunun yerine spesifik meseleler üzerinde çalışmalar yapan uzman tiplemesini getirdi.

Özetlemek gerekirse diyebiliriz ki modern akademi ve hatta iş dünyası, uzmanlaşmayı teşvik eden bir anlayış üzerine kuruludur. Bireyden çok yönlülük değil, bir konuda derin uzmanlık beklenir. Kaldı ki bu yönlendirme bilinçli bir hareket değil, çağın gerekliliklerinin doğal sonucudur. Yani derinleşen bilgi yükü içerisinde bir ilim ehline düşen vazife, kendi sahasındaki uzmanlığıdır. Bu bireysel çaba, geniş perspektifle baktığımızda daha verimli toplumsal üretime katkı sunacaktır.

Disipliner sınırlar aşılmalıdır ve çok yönlü uzmanlaşma gereksinimdir.

Günümüzde farklı disiplinlerin içerdiği derinlik gitgide artmaktadır. Fakat bu bilgi yoğunluğu ve peşi sıra gelen uzmanlaşma gereksiniminin sentez yeteneğimizin önüne set çekmesine engel olmamız gerekiyor. Bilgiye her saniye ulaşılabildiğimiz çağda önem arz eden; onu kullanabilme, disiplinler arası ilişki kurabilme yeteniğidir. Zira neredeyse hiçbir fennî ve sosyal bilim sahası yahut ustalık gerektiren bir alan, başka disiplinlerin bilgisinden soyutlanarak ürün meydana getiremez.

Hükûmetin iddiası, sunduğu sebepler açısından değil; vardığı netice cihetinden hatalıdır. Evet, zamanımızın geldiği nokta, bir uzmanlaşma ihtiyacını doğurmuştur. Doğrusu bu, paradigmanın bilimsel bilgiyi üretme yolunda tercih ettiği metodun ihtiyacıdır. Peki, paradigmanın ihtiyaçları bizim gereksinimlerimize de tekabül edebilecek mi?

Örneğin yapay zekânın hızla gelişimi, bazı hukuki soruları beraberinde getirmiştir. Bu mezkûr teknolojinin işlediği kusurlar kime atfedilecektir? Yapay zekâ eylemlerinden sorumlu tutulabilir mi yoksa zilyetliği üzerinde olan sahibi mi sorumlu kılınacaktır? Hâl böyleyken yapay zekâya kurgusal bir hukuki kişilik tanımak gereksinim değil midir?

Bu problemi ne bir yazılımcının ne de bir hukukçunun yalnız başına çözmesi mümkün değildir. Zira meseleyi neticelendirmek için yapay zekânın yazılımsal ve donanımsal fonksiyonlarına ayrıntısıyla hâkim olmak ve bu sistemin işleyişini bilmek gerekir. Aynı zamanda hukuki bir kavram olan kişiliğin ne olduğunu, nasıl neticeler meydana getirdiğini ve kişilik teorilerinin neleri ihtiva ettiğini değerlendirebilecek birikime sahip olmak icap eder.

Bunun misli örneklerini sıralamak mümkündür. Hukuk ve teknoloji, felsefe ve yapay zekâ, biyoloji ve etik gibi sair alanların gitgide iç içe girdiği bir dünyada, multidisipliner temayülleri yok sayıp diğer sahalara temas etmenin mümkün olamayacağını söylemenin ve bunun sistemin temel dinamiklerine aykırılık teşkil ettiğini iddia etmenin aklıselim bir yaklaşım olmadığını ifade edebiliriz. İspanyol filozof Ortega y Gasset’ın ifade ettiği gibi, “Uzmanlaşma barbarlaşmadır; barbar, tek gözlük kullanan adamdır. Her kim ki tek gözlük kullanıyorsa o fanatiktir. Soğuk Savaş Dönemi'nde politik militanlar da tek gözlük kullanırdı; şimdi uzmanlar tek gözlük kullanıyorlar. Yani “Batı Cephesi'nde Yeni Bir Şey Yok!”

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.