Ölü Taşıyıcıları

TUĞBA COŞKUNER
Abone Ol

Köle kelimesi 15. yy sonlarında Türkiye Türkçesinde karşımıza çıkar. Tam olarak hangi dilden bizim dilimize geçtiği belli değildir. Arapçada benzer seste ve manada gulam ve Farsçada da kole sözcükleri vardır. Emir kulu ve yük hayvanı gibi anlamlara gelir.

Kölelik, bir insanın başka bir insanın malı sayılmasıdır. Köleler herhangi bir eşyaymış gibi alınıp satılabiliyordu, neredeyse hiçbir hakları yoktu. Canları istediğinde arkadaşlarını ziyarete gidemez, beğendikleri şeyleri giyemez ve yiyemez, eğitim göremezlerdi. Çok zor şartlarda merhametsizce çalıştırılırlardı.

İnsanlar köle bir anne ve babadan dünyaya gelince ya da savaşta esir düşünce köle olabiliyordu. Kurulan köle pazarlarında insanların kendilerine köle beğendiği görülüyordu. Kölelikten kurtulmanın tek yoluysa sahibinizin (Artık o ne demekse...) sizi azat etmesiydi. Bunu da çok az kişi yapıyordu.

Spartaküs ayaklanması kölelerin isyan çıkartıp haklarını aradığı önemli bir olaydı. Eski Yunan'da köle sayısı o kadar artmıştı ki köleler bir araya gelerek haklarını istediler. Spartaküs kölelerden birinin adıydı ve kölelerden oluşan 100.000 bin kişilik bir ordu kurup herkesin aklını başından aldı.

Amerikalıların köle olarak kullandığı Kızılderililer denizaşırı ülkelerden çalıştırılmak üzere gemilere bindiriliyor ve başka ülkelere götürülüyordu. Batının aniden zenginleşmesinin bir sebebi de buydu, hiçbir ücret ödemeden zorla çalıştırabilecekleri bir sürü köleleri vardı. Ne yazık ki!

Köle taşıyan gemilere ölü taşıcıyılar denirdi. Böyle bir gemiye denk gelen Francesco şöyle demişti: “Erkek köleler güvertenin altına üst üste yığılmıştı. Ayaklanıp gemideki tüm beyazları (Francesco burada kölelerin efendileri olduklarını düşünen beyaz tenli insanlardan bahsediyor çünkü köleler genelde siyahiydi.) öldürürler korkusuyla da zincirlerle sımsıkı bağlanmışlardı. Kadınlar ve çocuklar balık istifi gibi sıkıştırılmıştı. Gemide boşaltım ihtiyaçlarını gidermeleri için bölümler vardı ama çoğu yerini kaybetmemek için bulunduğu yere dışkısını yapıyordu. Özellikle erkekler acımasızca üst üste yığıldıklarından koku ve sıcaklık dayanılmazdı. Yolculuk esnasında ölüm oranı havasızlıktan ya da boğulma ve salgın hastalıklar yüzünden çok yüksekti. Ne yazık ki bu oran %50’ye bile ulaşmıştı.’’