Ustalık sabır, irade ve odakla gelişir: Gençler için akış hâlinin önemi
Her şeyi hemen isteyen, sadece tutkuyla hareket etmeye alışmış, yüzeyde oyalanan gençlere gelsin bu yazı. Bunu okuyanlar bilsinler ki sıradan görünen anlarda bile tekrar tekrar yola çıkmayı bilenler, fark yaratır. Ustalık, yüzeyin altında sabrı, iradeyi ve sadakati gizler.
Zannediyoruz ki sevdiğimiz işi yaparsak her şey yolunda gidecek. Oysa insan, her zaman sevdiğini yapamaz; bazen yapabildiğini sevmeyi öğrenmeli. Çünkü ustalık, sırf tutku meselesi değildir; irade işidir, öz disiplin işidir. Her gün tekrar tekrar yapılan küçük bir hareketi, büyük bir aşkla sürdürmektir. “Men sebete, nebele,” der eskiler; sabreden meyvesini alır. Ama o meyve birden bire gelmez. Gün gelir, heves biter; duygular iniş çıkış yaşar. İşte o zaman, sıradan görünen anlarda bile tekrar tekrar yola çıkmayı bilenler, fark yaratır. Ustalık; yüzeyin altında sabrı, iradeyi ve sadakati gizler. Görünenin çok ötesinde bir derinliktir.
Ustalık, aynı zamanda pürdikkat bir varoluş biçimidir. Yapılan her işe, her detaya adanmış bir farkındalıkla yaklaşmak, ustalığın özünü oluşturur. Bu; zihinsel bir netlik, duygusal bir kavrayıştır. “Maksatlı çalışma” derken kastedilen de budur. Neyin, neden ve nasıl yapıldığını bilerek, şuurlu bir üretim hâlinde olmak.
Amerikalı Yazar ve Bilgisayar Bilimi Profesörü Cal Newport’un dikkat çektiği ve yeni kuşağın zayıf olduğu “odaklanma becerisini” nasıl yitirdiğimize ve nasıl geri kazanabileceğimize dair önerisi somuttur. Üretiminizi azami seviyeye çıkarabilmek adına, uzun zaman blokları boyunca tek bir iş üzerinde, farklı uyaranlardan izole hâlde ve tam manasıyla odaklanmış olmak. Özellikle entelektüel emek gerektiren çalışmaların bu uzun ve tecrit edilebilmiş zaman bloklarına daha fazla ihtiyacı olduğu iddia edilmektedir.
Derinleşememenin temel sebeplerinden biri, kısa zaman dilimlerine sıkışmış çalışma alışkanlığıdır. Bu kısa çalışma aralıklarının ardında ise çoğu zaman kesintisiz bir uyarıcı akışı ve o uyarıcılardan gelen hızlı dopamin artışları vardır. Sosyal medya bildirimleri, ani haberler, anlık mesajlar… Beyin, bu hızlı ve küçük ödüllere alıştıkça uzun süreli odaklanma sıkıcı gelmeye başlar. İşte bu da ustaca çalışamamanın hem sebebi hem de göstergesidir.
Kısa vadeli kazanımların cazibesi, her nefsi cezbeder. Cal Newport’un “kolayına kaçma ilkesi” dediği şey de tam olarak budur. Emek gerektiren ama gecikmeli sonuçlar veren bir çalışmayı sürdürmek yerine, az da olsa hemen karşılığını görebileceğimiz davranışlara yönelme eğilimi. Çünkü hemen “oldum”, “yaptım”, “bitti” demek, dopamin sistemimize küçük ama hızlı bir ödül sunar. Oysa ustalık, bu dürtüsel kısa devrelere direnebilme meselesidir.
Ancak ustalık, bir gün “Bitti!” diyebilmek değildir. Aksine derinleştikçe yolun uzadığını fark etmektir. Çünkü bu bir yolculuktur; sabır isteyen, aşk ve akışla yoğrulan bir yolculuk. Zaman zaman işi kendi kimliğinin önüne koymayı, egoyu geri çekmeyi gerektirir. Ama asıl dönüşüm, “akış” dediğimiz hâlde saklıdır.
Psikolog Mihaly Csikszentmihalyi’nin tanımıyla akış; kişinin yaptığı işe tamamen kendini kaptırdığı, zamanın nasıl geçtiğini fark etmediği, zihinsel ve fiziksel kapasitesini en yüksek verimle kullandığı bir bilinç hâlidir. Bu hâle ulaşıldığında, beceriler işin içinde doğal biçimde gelişir. Çünkü akış; tekrarın ve emeğin içsel tatmine dönüştüğü yerdir. Beceriler arttıkça kişi daha zor görevler aramaya başlar; işin hem niteliği hem niceliği gelişir. Ve bu ilerleyiş görünür hâle geldikçe usta artık sadece üretmez; kendisini üretimin içinde kaybeder. Zamandan ve mekândan uzaklaşır ama tam da o anda kendine en çok yaklaşır.
Pozitif psikoloji akımının da üstünde önemle durduğu akış hâline kapılabilmek, akış hâline kapılabilen bir alanı bulabilmek çok değerlidir. Çünkü zaman ve emek verimliliğinin en yüksek olduğu anlardır. İnsanın kendisini veya başkasını, zamanı ve mekânı tamamen unuttuğu; zihinsel, bedensel, ruhsal ve duygusal olarak tam anlamıyla işin içinde bulunduğu anlardır bu anlar.
Akışa kapılmanın gerekleri
1- Akışa kapılmanın temelinde, kişinin tutkusunun peşinden gitmesi gerektiği unutulmamalıdır. Âşık olmadan takat bulamaz insan. Emek emek, otantik (kim ne derse desin, değerlerinden ve amacından ödün vermeyen) bir tavırla kendini derinleştirmesi gerekir. Derinleştikçe gelişecektir zaten. Yüzeyde yol, iz gözetmeyen; istikametini bilmeyen, menzili olmayan çabalar, kişiyi bir yere ulaştırmaz, sadece dolaştırır.
2- Kişi, zihinsel kapasitesinin sınırlarını zorlamadıktan sonra akışa kapılamaz. Akışa kapılamazsa zihinsel kapasitesini geliştiremez. Zirve performanslar, kişinin kendisini zorlaması ile mümkün olur. Ustanın belli bir beceride yetkinleşmesi, –kas çalıştırır gibi zorlanarak- becerilerinde düzenli olarak deneyim geliştirmesine bağlıdır.
3- Prof. Cal Newport’un ifadelerine göre, yoğun konsantrasyon becerisi bir anda gerçekleşmez. Bunun için maksatlı çalışma anlayışı dâhilinde sürekli egzersiz yapmak gerekir.
4- Bilinçli olarak konsantre olmaya çalışmak, zamandan, mekândan; hatta insanlardan sıyrılmak gerekir. Ayrılan büyük zaman blokları ile özel mekânlarda veya özel ritüellerde yoğunlaşma adına maksatlı bir bilinç gerekir. Ancak bu konsantrasyonun da bir sınırı vardır. Ustalar için bunun, günlük dört saat olduğu iddia edilmiştir.
5- Bu akışı yakalamışken iş/etkinlik/uğraş tamamlanana kadar kesmek olmaz. En verimli çalışanların, etkinlik bazlı çalışanlar olduğu söylenir. Keşfin de bu süreç içinde herhangi bir zaman diliminde çıkabileceği tahmin edilir. Bu yüzden günün, haftanın, ayın en doğru zamanları bloke edilerek işin bitimi ile paydosun yapılması gerekir. Yoksa kısa süreli molalar, işten hem zihinsel hem de fiziksel olarak uzaklaşmalar, faydadan ziyade zarar getirebilir.
Kuramın öncüsü Csikszentmihalyi’ye göre derinleşme hissinin bizatihi kendisi, yüksek derece tatmine yol açar. Yani esas mutlu eden, kapılıp gittiğiniz ve daha da derinleştiğiniz işin ilmine ve deneyimine daha da hâkim olduğunuz işlerdir. İşin zorluğu ve ehemmiyeti fazlaysa bu tatmin daha da yüksektir. İşin sonucu değil, işin bizatihi kendisi ödül olur. Yorgunluğa huzur eşlik eder, yeniden yorulmayı özler, özledikçe enerji dolarsınız. Ayrıca kişi hem kendini zorlayan hem de yüksek tatmin duyduğu bir işi yaparken sıra dışı düşünme ve üretme kapasitesinin en üst kademelerine ulaşır. Kişinin/işin etkinliğinin/ verimliliğinin yanında hem psikolojik hem de öznel iyi oluşun yükseldiği bu süreç, her yönüyle sinerjik bir etki oluşturur.
Sürüden ayrılmak
Ancak günümüz dünyasının onca uyaranı içerisinde, böylesi kapıldığınız bir süreci yakalamanız veya sürdürmeniz oldukça zor. Nitelik, ustalık, zanaatkârlık gibi teknoloji öncesine ait, insanlığın kültürel tarihinde kökleşmiş geleneklere ve değerlere dayanan pürdikkat çalışma yaklaşımı, teknopolün dayattığı internet merkezli kültürün tam karşısında yer almaktadır. Bu yüzden ustaca bir iş; belki de çoğu zaman uzaklaşmayı, uyaranlardan ve değerlendiricilerden ayrı kalmayı gerektirir. Sürüden ayrılmak gerekir yani. İnsanın kendisi ve işi ile yalnız kalması, her an onunla hemhâl olması gerekir.
Bir de insanların düştüğü bir yanlış vardır. Vicdanlarını rahat ettirmek adına kendilerini ve kendilerini değerlendireceklerini düşündükleri kişileri kandıran bir meşguliyet hâlinde olurlar. Ancak bu meşguliyet, verimliliğe vekâlet eden bir meşguliyet konumundadır. Ustaca hiçbir argüman üretmeme ile sonuçlanan ve hikmetsizce ölmüş nice zamanlar vardır böyle. Özellikle somut sonuç verilerinin alınamadığı zihinsel emek gerektiren işlerde kişi, varlığını meşguliyetiyle açıklamaya çalışır.
Bugün birçok genç, sürekli bir meşguliyet hâlinde. Ekranlar arasında geçiş yapıyor, bir şeyler izliyor, notlar alıyor, kalabalık yapılacaklar listeleri hazırlıyor. Ama sorsan, “Gerçekten ne ürettin?” diye; cevap çoğu zaman belirsiz. Çünkü bu bir “verimlilik illüzyonu”. Yani aslında üretkenliğe vekâlet eden bir meşguliyet. Zihniniz dopaminle meşgul ama ruhunuz boş kalıyor. Gerçek üretim, akış hâlinde olur. Yani bir işe kendinizi tam anlamıyla kaptırdığınızda, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığınızda. Akış, size görünmez bir derinlik kazandırır. Meşguliyet ise çoğu zaman sizi, o derinlikten uzaklaştırır. İşte ustalık, bu farkı ayırt edebilmektir. Akışta mısın yoksa sadece oyalanıyor musun?
Ezcümle ustalık; kapılıp gittiğiniz, tutkunuzu içine alan ve sizi sınırlarınıza kadar zorlayan bir meşguliyettir. Ama inanın çalışmak yetmez; zihinsel bir odak ve inançla desteklenmesi gerekir. Neden başladığınızı, neden devam ediyor olduğunuzu unutmayın. Bunlar, sizin kutup yıldızınızdır. İlham, tam da oradan doğar; “neden”den. Yola çıkma sebebinizden.
Bir de tabii odaklanın mutlaka. Tıpkı küçücük bir iğnenin, hafifliğine rağmen tüm varlığıyla bir noktaya saplanması gibi... O küçük iğne, gücünü ağırlığından değil, odaklanmasından alır. Siz de öyle olun. Hafif olun, ama derin. Meşgul olun, ama anlamla.
Bir işe kaptırın kendinizi, ama nereye gittiğinizi de bilin. Sürekli bir şeyler yapmak değil mesele; doğru işe, doğru şekilde odaklanmak önemli. Ne yaptığınızı bilmeden sadece koşarsanız, yorulursunuz ama ilerleyemezsiniz. Ustalık hem tutkuyla çalışmak hem de her adımın farkında olmaktır. Sizi geliştirmeyen bir akış, sadece oyalamadır. Gerçek ustalar, yaptığı işin hem içinde hem de yönünde olabilenlerdir.
*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.