Yapay zekâ çağında usta çırak geleneği ve zanaat kültürü nasıl kayboluyor?

SELİM EMİRHAN ÖNDER
Abone Ol

Bir zamanlar zanaat, hissedilerek öğrenilirdi. Usta; sabırla, zamanla, tekrarlarla biçim verirken çırak da kendi karakterini yoğururdu. Elin titremesi bir bilgiydi. Şimdi artık bunlar yok. Kıvılcımlar sönük, tezgâhlar sessiz, ustaların elleri yalnız.

Geçmişin sabahları, demir tozuyla uyanırdı. Bir atölyede, ustanın elinden çıkan her kıvılcım, yalnızca bir parçanın değil; bir geleneğin de şekillendiği ana tanıklık ederdi. Ahşap kokusuyla yoğrulmuş marangozhaneler, yüzyılların birikimini barındırırdı. Dokumacıların tezgâhında yalnız iplik değil, kültür de örülürdü. Bu dünya, bir ekrandan değil; elden göze, sözden kalbe geçen bir eğitimle var olurdu. Usta ve çırak… Öğretmenle öğrenciden fazlası, zamanla sınanmış, karşılıklı sabır ve güvenle örülmüş bir bağ… Ancak şimdi, o sabahlar yok. Kıvılcımlar sönük, tezgâhlar sessiz, ustaların elleri artık kod yazıyor ve yalnız.

Zanaatin doğasında insan vardı

Zanaat, yalnızca bir iş değil; bir yaşama biçimiydi. Usta, bilgeliğini sadece teknikle değil; tavırla da aktarırdı. Çırak, elin nasıl tutacağını, sesin nerede yükselip nerede alçalacağını, hatanın nasıl tolere edilip nasıl ders hâline getirileceğini öğrenirdi. Ve bu bilgi yazıya dökülemezdi. Ne bir kitap ne bir ekran anlatabilirdi, bir kalemin ucunun ne zaman bastırılması gerektiğini ya da bir çekiç darbesinin şiddetinin nasıl sezileceğini. Çünkü zanaat, hissedilerek öğrenilirdi.

Usta; sabırla, zamanla, tekrarlarla biçim verirken çırak da kendi karakterini yoğururdu. Elin titremesi bir bilgiydi. Ustanın kaşının çatılması bir uyarı, sessizce verilen bir bakış ise bazen en değerli dersti. Her tekrarda, her başarısızlıkta usta bir parça daha aktarırdı kendinden. Bu aktarımın adı tecrübe değil, bir insanın diğerine kendini miras bırakmasıydı.

Kodlarla gelen yalnızlık

21. yüzyılın ortasında yapay zekâ, yalnızca bilgiyi değil; üretimi de devraldı. Endüstriyel robotlar, makine öğrenmesiyle eğitilmiş algoritmalar, üretimin kusursuz biçimini vadetti. Kusursuz ama ruhsuz biçimini...

Artık hiçbir çırak, çeliği yamultarak öğrenmiyor. Hiçbir genç, sabahın köründe tezgâhı silerek başlamıyor güne. Onun yerine yapay zekâ destekli bir ekran açıyor ve “üretim başlat!” tuşuna basıyor. Ürünler hâlâ ortaya çıkıyor, belki daha hızlı, belki daha hatasız. Ama artık kimse sormuyor, “Bu bilgi nasıl doğdu, kimden geldi?” diye. Çünkü gelenek, sadece üretim süreci değildir. Gelenek, bilginin nasıl aktarıldığıyla da ilgilidir. Ve yapay zekâ, öğretmiyor; uyguluyor. Anlamıyor; tahmin ediyor. İşte tam da burada ustalık ölüyor. Usta, artık kendi bilgeliğini birine bırakamıyor. Çünkü onu dinleyecek bir çırak yok.

Yeni nesil, ustayı tanımıyor

Geleceğin gençleri; bir gün belki bir müzede görecekler, bir dövme tezgâhını ya da bir yontu taşını. Belki artırılmış gerçeklik gözlüğüyle bir “eski usta”nın simülasyonunu izleyecekler. Ancak bu deneyim, bir bakışın, bir dokunuşun, bir hatanın verdiği dersin yerini tutmayacak. Bugünün gençleri, el becerisi yerine kod becerisiyle büyüyor. Bu kötü değil ama eksik. Çünkü sadece bilgi değil, bilgeliği aktaran süreç de kıymetlidir. Bir genç, artık “Yanlış yaptım,” demeyi, “Bir daha denerim,” demeyi bir ustadan değil, bir hata mesajından öğreniyor. Ve bu süreçte sabır, hürmet, tevazu gibi değerler de yitip gidiyor.

İnsanlık ne kaybediyor?

Bazıları için bu dönüşüm kazançtır. Verimlilik artmıştır, ürünler daha hızlı pazara çıkmaktadır. Ancak insanlık bir şeyi unutuyor. Zanaat yalnızca sonuçla değil, süreçle de anlamlıdır. Ve bu sürecin kalbinde insan vardır. Usta-çırak ilişkisi, yalnızca üretim zincirinin bir halkası değil; aynı zamanda toplumsal bağın ta kendisiydi. Mahalledeki demircinin çırağı, aynı zamanda o mahalleye karakter katan bir figürdü. Atölyeler, yalnızca iş yerleri değil; kişiliklerin yoğrulduğu mekânlardı. Şimdi ise üretim merkezsizleşti, ilişkiler silikleşti, meslekler karakter değil, kod üretmeye başladı.

Ustanın ardından sessizlik

Yapay zekâ gelişmeye devam edecek. Belki bir gün, bir algoritma ustalık belgesi alacak. Belki binlerce yıllık çömlek yapımını öğretecek bir robot yapılacak. Ama o robot, çömleği ilk kıran çırakla ustasının birlikte yaşadığı hüsranı ve ardından gelen gururu paylaşamayacak. Usta-çırak ilişkisi sadece bir bilgi aktarımı değil, toplumsal bir anlam aktarımıydı. Ve bu anlamın yokluğunda, zanaat da bir tür boş kabuğa dönüşüyor. Kullanışlı, evet. Etkileyici, belki. Ama insanca değil.

Bir gün, bir yapay zekâ, üretim bandında mükemmel bir masa yapabilir. Ama “Bu masayı kim yaptı?” diye sorulduğunda, cevap bir isim değil, bir sistem olacaktır. Ve insanlık geçmişe dönüp, “Ustam kimdi?” diye sorduğunda, sadece sessizlikle karşılaşacaktır.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.