100 yaşında olan Türkiye değil rejim

KEMAL ÖZER
Abone Ol

Tarih şuuruna sahip bir Türk, kendi devletinin tarihini bir yüz yıl evveline götürüp bırakmaz, bırakamaz. Böyle yapanlar Türk değil Türklüğün ardına sığınan Türk düşmanlarıdır yahut Kemalist tufanda boğulmuş, Kemalist eğitim sisteminin heba ettiği kimseler olabilir.

Bir devleti devlet yapan şey sadece askerî, siyâsî ve iktisâdî gücü değildir. Bir devleti devlet yapan asıl unsur; inancı, ulemâsı, kültürü, geleneği ve eğitim sistemidir. Bunlar yoksa iktisaden de siyaseten de askerî olarak da gücün zayıftır, içi koftur. Mesela Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve diğerleri gibi güçlü ama zorba, zâlim ve rezil bir devlettir. Çünkü onların güçleri mânevî değil maddidir.

Türkler insanlığın en kadim birkaç milletinden biridir ve o’nu diğerlerinden ayıran şey ise inancı, kültürü, geleneği, eski eğitim usulü ve ulemâsıdır. Tefsir, hadis, akid ilimlerinde de tıp, felsefe, nebatat, cebir, geometri, fen gibi teknik ilimlerde de Türklerin mâzisi; şöhretli alimleri, devasa eser ve keşifleriyle doludur.

Saymakla bitiremeyiz elbette ama birkaç misal de vermek fayda sağlar. Mesela en muteber 6 Hadis kitabının (Kütüb-i Sitte) tümünün müellifi Türk, tıbbın atası İbn-i Sina Türk, akid ilminin üstadı İmam Mâtürîdî Türk… Yani her nevi ilim halkasının en mühim şahsiyetleri hep Müslüman Türk.

Bu bize ilim dolayısıyla tedrisatta usul, esas ve başarıyı anlatır. Dünle övünerek bugünü kurtaramasak da dün bugün yapabileceklerimize ışık olur, ilham verir, motive eder.

Oysa bize Moiz Kohenleri, Şimon Zvileri, Agop Dilâçarları, Ziya Gökalpleri fikir adamı ve kahraman gibi sunanlar, gerçek Türk ve Müslümanlardan hiçbir zaman söz etmediler. Çünkü amaçları dünle irtibatı kopararak dinsiz ve geleneksiz bir toplum meydana getirmekti.

Türkiye Cumhuriyeti kaçıncı Türk devleti?

''The Turkish Empire'' İngiliz kartografya uzmanı John Speed'in 1626 tarihinde hazırladığı Osmanlı İmparatorluğu haritası.

Türkiye Cumhuriyeti kaçıncı Türk devleti? Yâhut Türkiye Cumhuriyeti yeni bir devlet mi? Bir devletin yeni olabilmesi için Yunanistan, Suriye, Irak gibi olması gerekir. Yani o topraklar evvelinde bir devletin olmaması ve başkasının elindeki topraklarda yeni bir devlet kurulması…

Oysa Türkiye Cumhuriyeti, yeni bir devlet değil, sadece yeni bir rejimdir. Osmanlı Meclis’-i Mebusan mensuplarının çoğu Ankara’ya geçip yeni meclisi burada toplamış, yarım bıraktıkları görüşmeleri yeni Meclis’te tamamlamıştır. Aynı meclis, ülkenin idaresini yürüten saltanatı ilga etmiş, hanedanlığa son vermiş, ardından da ülkenin adını ve rejimini değiştirmiştir. Dolayısıyla ortada yeni bir devlet falan söz konusu değildir. Kaldı ki Osmanlı’nın hiçbir mirasını da reddetmemiştir.

Reddettiği tek şey, Misak-ı Milli ve inançtır. Misakı-ı Millî içindeki pek çok toprakla ilgilenmemiş veya sudan bahanelerle devretmiş, haklarından vazgeçmiştir. Bunlardan sadece Hatay’ı alarak kahramanlık edebiyatı yapagelmiştir.

Osmanlı da yeni devlet değil Selçuklu da

Osmanlı Devleti de yeni bir devlet değil sadece hanedan değişikliğidir. Kaldı ki Osman beyin annesi de Selçuklu Saray’ının kızıdir. Anadolu Selçuklu devletinin vükelâsı, ulemâsı, ümerası yani beyleri Devlet-i Aliyye (Osmanlı)’nin yeni kadrosunu oluşturur.

Anadolu Selçuklu, Büyük Selçuklu Devleti’nin, Büyük Selçuklu, Oğuz Yabgu Devleti’nin, Oğuz Yabgu ise Göktürk Kağanlığı’nın devamıdır. Bu şekilde devletler geriye doğru gider. Evet, Türklerin birinin devamı olmaksızın yeni devletler de kurma istisnaları da olabilir ama Türkiye Cumhuriyeti bir istisna değildir.

Bu durumda eğer kutlanacaksa Türk devletinin 100. Yılı değil, Kemalist rejimin 100. yılı kutlanmalıdır. Zâten bütün kutlamalar da Mustafa Kemal ve Kemalizm üzerinden yapılmıştır. Bugünlerde bir kutlama yapılacaksa Türk devletinin 7 veya 8 bininci yılı kutlanabilir. Kemalizm kutlaması yapan ve kendini mütedeyyin listesinde gösterenlerin bu fiillerinde sözlerin ve davranışların kendi amellerinde neye tekabül edeceğini de bilmesi icap eder.

Eylül sayımızdaki “Tahılın ölümünün yasını tutabiliriz” başlıklı yazımızda tahıl araştırmacısı Scott Reynolds Nelson’un Milât’tan önce 5 binlerde bugünkü Ukrayna’daki Odesa limanın olduğu yerlerin Türk devletine ait olduğunu ve buralardan dünya tahılı yönettiklerini kaydediyor.

Tarih şuuruna sahip bir Türk, kendi devletinin tarihini bir yüz yıl evveline götürüp bırakmaz, bırakamaz. Böyle yapanlar Türk değil Türklüğün ardına sığınan Türk düşmanlarıdır yahut Kemalist tufanda boğulmuş, Kemalist eğitim sisteminin heba ettiği kimseler olabilir.

Bugünkü kutlamalarda yapılan konuşma, reklam ve diğer malzemeleri izleyen bir yabancı sanır ki, Türklerin sadece 100 yıllık bir geçmişi vardır ve evveli de yoktur. Cumhuriyet rejimi öncesinde bir milletimiz, toprağımız, bayrağımız, devletimiz yokmuş da -hâşâ- yoktan bir devlet ve millet icat edilmiş tir sanki.

Osmanlı Dönemi Mekke Kartpostal, 1900’ler.

Oysa TBMM’de “ebediyen munkarız” saydıkları şey Devlet-i Aliyye (Osmanlı Devleti)’ydi. Ki o devlet, devasa topraklar, milyonlarca Müslüman Türk, temiz bir mazi, 8.619 km tren yolu ve daha sayılamayacak kadar şeyi miras bırakmıştı. 1923-1960 arasında yapılan tren yolu ise sadece 3.578 km’ydi. Toprağa gömdükleri ve patlatarak yok ettikleri uçak ve silah fabrikaları, yiğit insanlar ve daha fazlası da Osmanlı’nın mirası yani emanetiydi.

Hem bir hanedanı görevden azlediyor, sonra yerine yeni bir rejim ilan ediyorsun, ardından hiçbir şey olmamış gibi ‘yeni bir devlet kurduk’ diyorsun. İşte tuhaf olan budur. Ancak bunu yapanlar kasten yapıyorlardı.

1 Kasım 1922’de saltanat ile hilafeti birbirinden ayırıp, saltanatı kaldırdığına göre yaptığın şey, var olan bir devlet hakkındaki hükümdür. 29 Ekim 1923’de yaptığın şey ise devletin adını ve rejimini değiştirmektir, hepsi bu!

Tarihçi Murat Bardakçı bu hususta şunları söylüyor: “Tarih boyunca iki Türk devleti vardır. Biri Doğu Türk Devletidir, diğeri Batı Türk Devleti. Doğu Türk Devleti Göktürklerden Özbekler, Timûriler falan sonra dağılmıştır. Batı Türk Devleti devam etmiştir, hâlâ devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti ayrı bir devlet değildir. 29 Ekim 1923’de ilan edilen anayasadaki bir madde değişikliğiyle yani ‘Türkiye Devletinin şekli hükümeti cumhuriyettir’ deniliyor. Yeni bir devlet kurulmuş değil, devlet zaten var. Sadece yeni rejim belirleniyor. Devlet devam ediyor, rejim değişiyor. Selçukilerden Osmanlıya geçişte de hanedan değişmiştir, devlet aynıdır. Osmanlı’dan cumhuriyete geçişte de rejim değişmiştir, devlet yine aynıdır. Osmanlı hanedanı da Selçukileri reddetmedi, oradaki geleneklerin hepsi eski Türk devletlerinden gelen gelenektir.”

Düşmanın övgü ve tespitleri

Alay sancakları ile birlikte objektiflere poz veren Türk Askerleri - Gazze, 1917.

Bizden sandıklarımız veya öyle pazarlananlar bizi mâzimizden, inancımızdan, geleneğimizden ve büyük mirasımızdan kopararak dinsiz, imansız, köksüz bir ‘Türk’ icat etmeye çalışsa da bu maya tutmamıştır. Evet, alfabenin değiştirilmesiyle kopan bağı yeniden tesis etmek zaman alıyor olsa da o bağ mutlaka kopmaz bir şekilde yeniden tesis edilecektir.

Bakınız mâzimizle ilgili elin gâvurları neler diyor. İlki, günümüz dünyasında yaşanan şeytanlıkların çoğunun gerçek faili olan İngiliz şeytanına ait bir diplomat olan William Pitt, “Türklerin yegâne sevdikleri şey haktır, hakikattir” der.

“Tarih Türklerden çok şey öğrendi. Onların yaptıkları medeniyetin süsüdür” demişti meşhur tarihçi Hammer. Fransız eski dışişleri bakanı şair Alphonse De Lamartine “Türkler yeryüzünün en şerefli insanlarıdır” derken, İsveç kralı Demirbaş Şarl “Türkiye’de hürüm, fakat aslında Türk şefkat, nezaket ve asaletinin esiri oldum” demekteydi.

Meşhur İtalyan filozofu Giovanni Domenico Campanella’nın “Hakikat, âdalet ve hürriyetin hüküm sürdüğü Güneş-Ülke’nin gerçekleşeceğine inanıyorum, çünkü Türkler var” sözleri ve Arap edibi Câhiz, “10 milletten 10 yiğidin kuvveti bir Türkünki kadar olamaz” diyerek Türk’ü methetmişti.

Türk düşmanlığı ile mâruf şair Lord Byron ise şu itirafta bulunmuştu: “Kılıcı maharetle kullanan Türkler, insanların yarasını sarmakta da ustadır.”

  • 16 yıldız Türk devletlerini temsil etmez
  • Defaatle yazmış olmamıza rağmen konunun ehemmiyetine binaen belirtmeliyiz ki, Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldız Türk Devlerini temsil etmez. Türk Devletlerinin tamamını sadece ay ve yıldızdan müteşekkil al bayrak temsil eder.
  • 1922’de 20 şuadan/ışıktan ve 16 yıldızdan oluşturulan forsun şua sayısı, 27 Mayısçılar tarafından 16’ya düşürülür. Oysa 16 şuadan oluşan ve 16’sı sıralı, 4’ü hilalin içinde, biri ise münferit olmak üzere 21 yıldızlı sancak ilk olarak Yavuz Sultan Selim Han tarafından kullanılır. 21 tercihinin hayatiyet ve zaferlerle ilişkisi vardır. Dolayısıyla Türk devletlerle bir ilişkisi yoktur. Yani 21 sayısı mânevî bir nedene dayanır.
  • 16 şua neyi ifade ediyor, bilinmiyor. Zîra 21 sıradan bir sayı değildir. 16 yıldızın 16 Türk devletini ifade ettiği 1962 tarihli Tayyar Ünver imzalı evrakta geçiyor ve bunun da uydurma olduğu belirtiliyor. Yani 27 Mayıs darbecilerinin tarihî bir saptırmasıdır. Zira bu konuda Mustafa Kemal’e ait de herhangi bir bilgi ve belge ortada yoktur.
  • Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin aksayan yönlerinin revizesinin konuşulduğu şu günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 şuayı 21’e çıkarmasını talep ediyoruz. Ayrıca Külliye’deki devletleri temsil eden bayrak ve formaları da.
  • Bu hem 27 Mayısçı rezillerin değişikliğini ortadan kaldırır hem de hayatiyet ve derin bir ilişkisi olan sırlı 21 sayısına yeniden dönüş sağlanır. Selçuklu figürlerinin formunun bozulması nedeniyle ortaya çıkan gizli haçlı logolar da bu vesileyle gözden geçirilmiş olur.