AGİT Minsk grubu ne işe yarar?

SAMİR BABAOĞLU
Abone Ol

Birinci Karabağ Savaşı’yla bugünkü durum arasında çok ciddi bir fark oluşmuş durumda. Güçlü ve profesyonel bir ordu, topraklarını işgalden kurtarmak için cepheye koşan askerler, onları destekleyen inanmış bir halk ve bunun yanında Türkiye’nin kayıtsız şartsız desteği. Geriye sadece baskılara boyun eğmeden düşmanı işgal edilmiş topraklardan süpürüp çıkarmak kalıyor.

27 Eylül Pazar günü sabaha karşı, işgal altındaki Dağlık Karabağ’da Ermeni birliklerinin Azerbaycan savunma hatlarına doğru başlattığı saldırı Azerbaycan ordusunun topyekûn bir savaş başlatmasına neden oldu. Azerbaycan yönetimi ülkede savaş hâli ilan etti ve kısmî seferberlikle bu saldırıların kısa sürede bitmeyeceğini, başlatılan karşı saldırının işgal edilmiş Azerbaycan topraklarını geri almaya kadar gidebileceğinin sinyallerini vermiş oldu. Savaşın ilk günlerinde Azerbaycan ordusunun taarruzunda önemli stratejik hedefler ele geçirildi. Devlet nezdinde Türkiye’nin Azerbaycan’ın bu haklı savaşına verdiği destek sonrası hem Rusya’dan, hem İran’dan, hem de diğer Batılı ülkelerden “savaşın derhal durdurulması ve biran önce müzakerelere geçilmesi” çağrıları peşi sıra geldi.

Minsk grubu bugüne kadar neler yaptı?

Peki, geriye dönüp baktığımızda 26 yıldır yürütülen müzakerelerin hiçbir sonuç vermediğini bu devletler bilmiyorlar mıydı? 24 Mart 1992 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısında, Dağlık Karabağ sorununun barış yolu ile çözümlenmesi için Belarus’un başkenti Minsk’te bir barış konferansı düzenlenmesi kararı alındı.

Ermenistan silahlı güçleri Mayıs ayında stratejik öneme sahip iki Azerbaycan şehrini; Şuşa ve Laçın’ı işgal etmesi planlanan barış konferansını da belirsiz bir süreye erteledi.

Toplantıda, Minsk’de yapılacak konferansa ABD, Rusya, Türkiye, Fransa, Almanya, İtalya, Çekya, Slovakya, İsveç, Azerbaycan ve Ermenistan temsilcilerinin katılmasına karar verildi. Ama henüz barış konferansı başlamadan Ermenistan silahlı güçleri Mayıs ayında stratejik öneme sahip iki Azerbaycan şehrini; Şuşa ve Laçın’ı işgal etmesi planlanan barış konferansını da belirsiz bir süreye erteledi. Yani, barış görüşmeleri başlamadan Ermenistan “barış”ın boğazını sıktı.

  • AGİT’in Helsinki ve Roma’daki toplantılarında Minsk Grubundan Dağlık Karabağ çatışmasının barışçıl yollarla çözülmesi için bir takım ana ilkeler belirlenmişti. Roma toplantısında bir barış planı da ortaya konulmuştu. Bu plana göre AGİT Minsk Grubu’nun görevi kısaca şöyle belirtilmişti:
  • 1. Ateşkesin kesintisiz bir şekilde uygulanmasını,
  • 2. İşgalci Ermeni askerlerinin işgal etmiş oldukları Azerbaycan topraklarından âcil bir şekilde çekilmelerini,
  • 3. Azerbaycan tarafından Karabağ bölgesine uygulanmakta olan ambargoların kaldırılmasını,
  • 4. Bölgeye gönderilecek olan AGİT Minsk Grubu gözlemcileri vasıtasıyla bölgedeki gelişmelerin ve değişimin yakından takip edilmesini, sağlamak.

Ermenistan'ın destekleyenler eş başkan oldular

5 Mayıs 1994’te “Bişkek Protokolü” ile Birinci Karabağ Savaşı’nın ateşkesle sonuçlanması sonrası aynı yılın Aralık ayında AGİT’in Minsk Grubu için eş başkanlık kurumu oluşturuldu. Eş başkanlık kurumuna da çatışmanın direkt tarafları olan Rusya ve Fransa’yla ABD’nin getirilmesine karar verildi. Rusya, Birinci Karabağ Savaşı’nın başından beri siyasî ve askerî olarak Ermenistan’ın yanında saf tutmuş, bir nevi “yangının alevlenmesi” için elinden geleni yapmıştı.

Rusya, Birinci Karabağ Savaşı’nın başından beri siyasî ve askerî olarak Ermenistan’ın yanında saf tutmuş, bir nevi “yangının alevlenmesi” için elinden geleni yapmıştı.

Ermenistan’da bulunan Rus askeri üssü, hem lojistik açıdan, hem de yönlendirme merkezi olarak savaşta önemli rol oynamıştı. 1997 yılının başlarında, yani ateşkes anlaşmasının imzalanmasından 3 yıl sonra Rusya’nın Ermenistan’a değeri 1 milyar dolardan fazla en modern askerî teçhizat ve silah yardımı yaptığı ortaya çıktı.

Ermenistan ve Ermeniler İran için ne anlam ifade ediyor?
Gerçek Hayat

Kısa süre sonra bu yardımların henüz savaşın en şiddetli dönemlerinin yaşandığı 1993 yılından itibaren gönderdiği de belli oldu. Özetle, sorunun barış yolu ile çözülmesi için oluşturulmuş Minsk Grubu’nun üç eş başkanından biri, çatışmanın taraflarından birine düzenli silah yardımı yapıyordu. Diğer eş başkan olan Fransa, her ne kadar “diyalog yanlısı” bir tavır sergilese de Ermeni diasporasının en aktif olduğu ülkelerden biri olarak Dağlık Karabağ’a Fransız Ermenilerini taşımış, askeri açıdan yardımını esirgememişti.

Lizbon kararlarına imza atmadı

Ateşkes anlaşmasının imzalanmasından sonra sorunun çözümü için ilk büyük adım 2-3 Aralık 1996 tarihinde Portekiz’in başkenti Lizbon’daki AGİT zirvesinde atıldı. Lizbon zirvesinde Roma toplantısında çıkan kararlara benzer kararlar alındı. Zirvede Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanmasına yönelik vurgular yapıldı ve Ermeni güçlerinin derhal işgal ettikleri bölgelerden çekilmeleri kararlaştırıldı.

Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü değil, aynı zamanda Ermeni saldırıları nedeniyle mülteci konumuna düşen Azerbaycan Türklerinin can ve mal güvenliklerinin sağlanması da vardı.

Bu minvalde oluşturulan karar tasarısına da Ermenistan dışında 53 ülke imza attı. Karar tasarısında sadece Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü değil, aynı zamanda Ermeni saldırıları nedeniyle mülteci konumuna düşen Azerbaycan Türklerinin can ve mal güvenliklerinin sağlanması da vardı. Ayrıca kararda Dağlık Karabağ’ın statüsünün Azerbaycan’a bağlı olmak kaydıyla en yüksek düzeyde özerkliğe sahip olması şeklinde değiştirilmesi gibi son derece önemli bir madde de yer aldı. Karara imza atmayan Ermenistan, sonraki süreçte yoğun uluslararası baskı sonucu AGİT’in Lizbon kararlarına imza atmış olsa da, bugüne kadar gereklerini uygulamadı.

Sonuçsuz kalan üçlü çözüm teklifi

Minsk Grubunun temsilcileri çeşitli zamanlarda çatışma bölgelerinde bulundu, taraflarla görüşmeler yaptı ve Dağlık Karabağ sorununun çözümü için taraflara kısaca özetleyebileceğimiz “üçlü çözüm teklifi” sundu. “Toptan Çözüm Önerisi”, “Aşamalı Çözüm Önerisi” ve “Ortak Devlet Çözüm Önerisi” tekliflerinden ilk ikisi Ermenistan tarafından reddedildi. Doğrudan Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü hedef alan ve Rusya’nın çabalarıyla oluşturulmuş üçüncü çözüm paketi ise tüm yönlendirmelere ve baskılara rağmen Azerbaycan tarafından kabul edilmedi.

Rusya-Batı çatışmasının gölgesinde kalan müzakereler

Minsk Grubu’nun ve üçüncü ülkelerin aracılığıyla sorunun çözümü için başlangıçtan bugüne kadar yapılan çoğu görüşmeler Rusya-Batı çatışmasının gölgesinde geçti. Bu da hâliyle sorunun derinleşmesine sebep oldu. Dağlık Karabağ sorununun barış yolu ile çözülmesi için diğer uluslararası kuruluşların uyguladıkları etkisiz politikalara rağmen, Azerbaycan, yönetimi problemin barış yolu ile çözülmesi gerektiğini defalarca vurguladı ve bu yönde tavır sergiledi.

Popülist başbakan Nikol Paşinyan

2018’de Nikol Paşinyan Ermenistan’da iktidara geldiğinde hem Ermenilere hem de dünyaya bir “değişim” yaşanacağı sinyallerini verdi. Batı yanlısı bir figür olarak lanse edilen Paşinyan’ın Ermenistan’ı daha demokratik, daha Avrupa’ya yakın bir ülkeye dönüştüreceğiyle ilgili o dönem çeşitli yorumlar yapıldı. Hatta seleflerinin aksine Dağlık Karabağ sorununun çözümünde daha uzlaşmacı olacağını söyleyenler bile çıktı. Ama zaman geçtikçe Paşinyan’ın deneyimsizliği ve popülist çıkışları, onunla ilgili düşüncelerin de değişmesine sebep oldu. Paşinyan’ın, İran’a yaptığı resmi ziyarette ve işgal edilmiş bölgelerde defalarca “Karabağ Ermenistan’dır. Nokta!” gibi ucuz popülist söylemlerde bulunması, Dağlık Karabağ sorununun barış yolu ile çözülmesi için yapılan tüm müzakerelerin de boşa gittiğini ispat etmiş oldu.

Sonuçsuz müzakereler çıkış yolu bırakmadı

Özetle, Ermenistan 26 yıllık süreçte çözümsüzlükten yana aldığı tavırla işgal ettiği bölgeleri geri vermeyeceğini, hatta bu işgali meşrulaştırmaya çalıştığını göstermiş oldu. Bununla birlikte Ermenistan ordusu, bu süreçte defalarca Azerbaycan sınır hattında yaptığı saldırılarla bu işgali daha da ileriye götürme planlarının olduğunu belli etti. 2008’deki saldırılar, 2016’nın Nisan ayındaki 4 günlük çatışma, geçtiğimiz Temmuz ayında Dağlık Karabağ dışında kalan Tovuz sınır hattındaki saldırıları Ermenistan’ın art niyetini bir daha gün yüzüne çıkarmış oldu.

Dünden bugüne Karabağ’ın işgali
Gerçek Hayat

Bugüne geldiğimizde, Azerbaycan yönetimi ve halkı, barış müzakerelerinin hiçbir mânâsının kalmadığını ve artık bu gidişata dur demenin zamanı geldiğini açıkça belirtiyor. Bu sebepten Ermenistan’ın geçtiğimiz Pazar günü cephe hattında yaptığı saldırılara Azerbaycan ordusu topyekûn bir savaşla karşılık verdi. Ermeni mevzilerini ilk günden darmadağın eden Azerbaycan ordusu, Türkiye’den satın aldığı Bayraktar TB2 SİHA’larla düşmanın atış hatlarını ve ağır silahlarını yerle bir etmeye devam ediyor.

Rusya'dan miadı dolmuş Minsk grubu çıkışı

Savaşın ilk gününden beri uzaktan izleme politikası takip eden Rusya, Azerbaycan ordusunun ilerlemesi ile birlikte müzakerelerin yeniden başlaması için Azerbaycan’a baskı yapmaya başladı. Rusya’nın Ermeni asıllı Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, miadı dolmuş Minsk Grubu ile müzakerelerin yürütülmesinden yana olduklarını açıkladı. Minsk Grubunun diğer eş başkanı Fransa da benzer talepleri dile getirdi. Hatta Fransız lider Macron, açık bir şekilde Azerbaycan’ı suçlayarak bir an önce savaşın durdurulmasını istedi.

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev açık bir şekilde “Ermeniler işgal ettiği bölgelerden çıkmadan savaşın durmayacağını ve müzakerelerin başlamayacağını” duyurdu.

Buna karşılık, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev açık bir şekilde “Ermeniler işgal ettiği bölgelerden çıkmadan savaşın durmayacağını ve müzakerelerin başlamayacağını” duyurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Azerbaycanlı mevkidaşı gibi müzakerelerin başlaması için Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’dan çıkması gerektiğini hem Rusya’ya, hem de müzakere isteyen diğer ülkelere gür bir sesle belirtti. Azerbaycan halkı da Türkiye’nin açık bir şekilde desteğinin önemine inandığı için savaşın Dağlık Karabağ işgalden kurtulana kadar sürmesini istiyor.

Baskılara boyun eğilirse bu fırsat bir daha gelmez

Azerbaycan, güçlü şekilde başladığı bir savaşta önemli kazanımlar elde etmeden durakladığı takdirde masada elinin güçlü olmayacağının farkında. Azerbaycan yönetimi de baskılara boyun eğip hemen müzakere masasına geçtiğinde halk tarafından ciddi şekilde cezalandırılacağını biliyor. Bu durumda, eli güçlü bir şekilde sahaya inen Azerbaycan’ın hedefine varmadan savaşı durdurmayacağını tahmin etmek zor değil.

Azerbaycan’ın hedefine varmadan savaşı durdurmayacağını tahmin etmek zor değil.

Birinci Karabağ Savaşı’yla bugünkü durum arasında çok ciddi bir fark oluşmuş durumda. Güçlü ve profesyonel bir ordu, topraklarını işgalden kurtarmak için cepheye koşan askerler, onları destekleyen inanmış bir halk ve bunun yanında Türkiye’nin kayıtsız şartsız desteği. Geriye sadece baskılara boyun eğmeden düşmanı işgal edilmiş topraklardan süpürüp çıkarmak kalıyor.