BAE: İngilizlerin hediyesi bir ülke

SÜLEYMAN ŞAHİN
Abone Ol

1950’li yıllarda petrolün bulunup 1962’de ilk sevkiyatın yapılması bu yeni gelir kapısının dağıtım meselesini gündeme getirdi. Şeyh Şahbut inatçıydı. İngilizlerin yaptığı taksime bir türlü razı gelmiyor, daha fazlasını istiyordu. Bunun üzerine İngilizler, bizzat kendi ellerinde bulunan ülkenin silahlı güçlerini devreye sokarak kansız bir darbe yaptılar. Şahbut’u alaşağı edip kardeşi Şeyh Zayed’i iktidara getirdiler. İki yüz yıldır bilfiil İngilizlerin elinde olan bir ülkede Şahbut gitmiş Zayed gelmiş, bunun bir önemi yoktu. Önemli olan, iktidara kim gelirse gelsin İngilizlerin koyduğu kurallara itaat edilmesiydi.

Geçenlerde Suriyeli bir dostumdan telefonuma mesaj geldi. Ellerinde tüfek bulunan iki yalın ayaklı adamın bulunduğu bir fotoğraf göndermişti. Fotoğrafın üzerinde Arapça olarak “Yasir bin Hamed el Muveyci, Şeyh Zayed bin Sultan ile. El Ayn, Birleşik Arap Emirlikleri. Yıl 1949” ibaresi okunuyordu. Alt kısımda ise şunlar yazılıydı:

“İşte BAE Emiri Şeyh Zayed’in yalın ayaklı görüntüsü. Hadis-i Şerif’te geçen şu ince nitelemeye bakın. Diyor ki: ‘Yalınayak koyun çobanlarını yüksek binalar dikmede yarışırken görürsün.’ Allah’a yemin olsun, sanki Allah Resulü (sav) bizzat kendi gözleriyle görmüş de öyle vasfetmiş.”

2015 yılında BAE ile ilgili üstüste birkaç yazı kaleme alan Robert Fisk’in söylediklerine kulak verelim şimdi.

Beş milyonluk çek

“Velid Sadık eğitimli bir Filistinli. O vakitler Abu Dabi’de pek mürekkep yalamış kimse yok. Dolayısıyla 1968 yılında İskân İşleri Genel Müdürlüğü unvanıyla bir nev’i bakanlık yapıyor. Anlattığına göre Şeyh Zayed’in o zamanki sarayı tamamen çamurdan yapılma. Zayed’den önce, 1966 yılına dek yönetim ağabeyi Şahbut’un elinde.

“Şeyh Zayed’in eski sarayı çamurdan yapılma. Ülkenin başına geçince Japonlar yeni bir saray inşası için hazırlıklarını bitirip Zayed’in yanına geliyorlar.

Şahbut ilginç bir tip. Bir hayli agresif. İngiltere’ye gitmek için vize lazım. Elçilik biraz bekletince, hemen istiyor vizeyi. İngilizler tınmayınca elçiliğin elektriklerini kestiriyor. Yine Şahbut’un sarayın bodrumunda sakladığı beş milyon dinarı var. Çuvallara doldurulmuş paralar yani. Abu Dabi Millî Bankası, bu parayı hesaba yatırması için onu ikna etmenin peşinde. Zor belâ ikna edip eline bir çek defteri tutuşturuyorlar. Diyorlar ki, ne zaman paraya ihtiyacınız olursa çekin üzerine yazmanız kâfi. Ertesi sabah, adamlarına emrediyor ‘Şu çeke beş milyon yazın bakalım’ diye. Kendi okuma yazması yok. Çeki alıp doğru bankaya gidiyor. Çeki uzatıyor ‘Verin benim beş milyonu’ diyor. Bankadakilerin beti benzi atıyor tabi. Çünkü parayı kullanmışlar. Hemen Londra’yı arıyorlar. Zor belâ parayı denkleştirip Şahbut’a veriyorlar. Şahbut ne desin, ‘Tamam. Şimdi size inandım. Çek çalışıyormuş. Alın paraları şimdi.”

Sarayda tuvalet mi olurmuş?

Velid Sadık’ın Şeyh Zayed’e ilişkin bir hâtırası da hayli eğlenceli.

“Şeyh Zayed’in eski sarayı çamurdan yapılma. Ülkenin başına geçince Japonlar yeni bir saray inşası için hazırlıklarını bitirip Zayed’in yanına geliyorlar. Önemli bir toplantı yapıyoruz. Adamlar inşaat planını yere yayıyorlar ve başlıyorlar anlatmaya. İşte şurası şöyle olacak, burası böyle olacak. Burası salon, şurası mutfak filan... Derken sıra tuvalete geliyor. Diyorlar ki, ‘İşte burası da tuvalet.” Şeyh Zayed birden ayağa kalkıp gidiyor. Giderken de avaz avaz bağırıyor. “Bu yabancılar bize hakaret ediyorlar” diye. Çünkü onun anlayışına göre tuvalet evin içinde olamaz, dışarda olmalı. Koskoca sarayın içinde tuvalet mi olurmuş?”

Dallas gibi âile

1928 yılından 1966’ya dek Abu Dabi emirliğini yöneten Şahbut, İngilizler ile uzun süre işbirliği yapıyor ama 38 yıllık iktidarın sonunda yine İngilizler tarafından tasfiye ediliyor. Dikbaşlı bir adam olduğu için yeni bir döneme açılmayı düşünen İngilizler bir kalemde çiziyorlar üstünü. Peki, o kadar süre niye tahammül etmişler? Çünkü emirlikte birliği sağlamak mesele. Sürekli iç çatışmalar mevcut. Oysa İngilizler buradan mümkün olan en büyük menfaati sağlamak istiyorlar. Bu da istikrarlı bir yönetime ihtiyaç duyuyor.

Oysa Abu Dabi, vahşi batının Teksas’ı gibi bir yer. Nehyan ailesi de bildiğin Dallas ailesi. Neden derseniz, Şahbut 1928 yılında amcası Sakr’ın öldürülmesinden sonra iktidara geliyor. Amca Sakr kim?

İki yıl önce, 1926’da Şahbut’un ve de Zayed’in babası olan Şeyh Sultan’ı öldürüp yerine geçen adam.

Peki, Şeyh Sultan nasıl başa geçmiş?

O da ağabeyi Hamdan’ı katlederek tahta oturmuş.

Allah’a şükür ki, 1912’de başa geçen Hamdan elini kana bulamak zorunda kalmamış, zira 55 yaşındaki ağabeyi Tahnun eceliyle ölüp gitmiş.

Tahnun’un öncesindeki isim ise Birinci Zayed yahut Büyük Zayed olarak biliniyor. Öyle denmiş, çünkü o vakte dek bölgenin en nüfuzlu emirliği Şarika, Abu Dabi değil. 1868 yılında Şarika emirliği ile yapılan savaşta Zayed, Şarika emiri Şeyh Halid’e meydan okuyor. İkili düelloya tutuşuyorlar. Düellonun galibi Zayed oluyor, ağır yaralanan Halid daha sonra ölüyor. Şarika emirliğinin forsu sönerken Abu Dabi yükselişe geçiyor.

Bu arada önemli bir not. Birinci Zayed 1892 yılında anlaşma imzalayıp emirliğin uluslararası ticari ilişkilerini İngilizlere devreden adam.

Petrol öncesi fakirlik hâkim

Abu Dabi 1962 yılında ilk ham petrol sevkiyatını yapana dek balıkçılık ve inci ticaretiyle geçinmeye çalışan çok fakir bir emirlik. Nitekim petrol bulunmadan az önce Abu Dabi’yi tasvir eden bir yazıda şu ifadeler geçiyor.

“Abu Dabi halkı, Kasr el Hısn’a yakın bir bölgede, umumiyetle hurma yapraklarından yapılmış evlerde yaşıyordu. Sadece birkaç tane çamurdan ev mevcuttu. Bu evler de tek kattı. Şimdiki gibi gökdelenler nerede?

“Abu Dabi halkı, Kasr el Hısn’a yakın bir bölgede, umumiyetle hurma yapraklarından yapılmış evlerde yaşıyordu. Sadece birkaç tane çamurdan ev mevcuttu. Bu evler de tek kattı. Şimdiki gibi gökdelenler nerede? O vakitler herkes birbirini tanırdı. Komşuluk önemliydi. Erkekler inci için dalar, balıkçılıkla uğraşırlardı. Kadınlar kuru hurma yapraklarından geleneksel el işleri yaparak ev ekonomisine katkıda bulunurlardı. Hayat son derece yavaş bir seyirde akıp gidiyordu.”

Zayed’i kim başa getirdi?

Şeyh Zayed’in ülkenin başına nasıl geldiğini anlatmadık, öyle değil mi? Ağabeyi Şahbut’un hemen vize vermeyen İngiliz elçiliğinin elektriklerini kestiğinden bahsetmiştik ama. 1950’li yıllarda petrolün bulunup 1962’de ilk sevkiyatın yapılması bu yeni gelir kapısının dağıtım meselesini gündeme getirdi. Şeyh Şahbut inatçıydı. İngilizlerin yaptığı taksime bir türlü razı gelmiyor, daha fazlasını istiyordu. Bunun üzerine İngilizler, bizzat kendi ellerinde bulunan ülkenin silahlı güçlerini devreye sokarak kansız bir darbe yaptılar. Şahbut’u alaşağı edip kardeşi Şeyh Zayed’i iktidara getirdiler. İki yüz yıldır bilfiil İngilizlerin elinde olan bir ülkede Şahbut gitmiş Zayed gelmiş, bunun bir önemi yoktu. Önemli olan, iktidara kim gelirse gelsin İngilizlerin koyduğu kurallara itaat edilmesiydi.

Şeyh Zayed Trucial Oman Scouts komutanı albay Stewart Carter ile 1960 yılında

İngilizlerin kurduğu ordu

Şahbut’u deviren ordu, zamanın Trucial Oman Scouts’u, günümüzde BAE Silahlı Kuvvetleri’nin temelini oluşturuyor. 1951 yılında Şarika emirliğinde bulunan İngiliz Kraliyet Hava Üssü’nün hemen bitişiğinde kurulan bu ordunun yönetim kademesi İngiliz subaylarından müteşekkildi. Böyle bir ordunun kurulmasını tavsiye eden isim, o zamanki Ürdün Arap Lejyonu’nun başında olan John Bagot Glubb yani Arapların deyimiyle Glubb Paşa olmuştu. Glubb yıllık 40 bin pound bütçe önermiş, fakat İngiliz Dışişleri 30 bin pound üzerinde ısrar etmişti. Ordunun ilk komutanlığına İngiliz Binbaşı Hankin Turvin atandı. Glubb’un Arap Lejyonu’ndan devşirilen 32 subayın yanı sıra 2 de Arap subay kadroya dahil edildi. Bugün icraatlarıyla Ortadoğu’yu kasıp kavuran, Siyonist dostu, İslam ve Müslüman düşmanı Bin Zayed’in babasını iktidara taşıyan işte bu ordu oldu.