Belçikalı doktorlar sonunda isyan ettiTüm ezberleri bozan ‘korona mektubu’

HABER MASASI
Abone Ol

PCR testleri çoğu zaman yanlış sonuç vermektedir. Testin üreticisi, bu testin teşhis amaçlı değil, araştırma amaçlı olduğu konusunda açıkça uyardı. Test, numunede kaç virüs bulunduğunu ölçmez. Gerçek bir viral enfeksiyon, virüs yükü adı verilen büyük bir virüs varlığı anlamına gelir. Birisi pozitif çıkarsa, bu, o kişinin gerçekten klinik olarak enfekte olduğu, hasta olduğu veya hastalanacağı anlamına gelmez.

Doktorların 3 talebi:

  • 1- Alınan tüm tedbirlere son verilmesini istiyoruz.
  • 2- Kapalı kapılar ardında tavsiyelerde bulunan danışman/uzmanların meşruluğunu sorguluyoruz.
  • 3- 2020'den sonra, DSÖ'nün rolünün ve bu kuruluştaki çıkar çatışmalarının olası etkisinin derinlemesine incelenmesini istiyoruz. DSÖ, medyadaki tüm muhalif görüşlerin sistematik sansürünün de merkezinde yer almıştır.

Belçika’da 394 tıp doktoru, 1.340 sağlık çalışanı ve binlerce vatandaş tarafından imzalanan bir açık mektup yayınlandı. Mektupta, korona virüse karşı alınan tedbirlerin dozu eleştirilirken, plandemi nedeniyle dayatılan katı kuralların ‘saçmalığına’ ve ‘bilim despotizmine’ dikkat çekildi. Gerçekleri haykıran bu mektubun Sağlık Bakanlığı bürokrasilerince okunması pek tavsiye edilmez.

Belçika’da 394 tıp doktoru, 1.340 sağlık çalışanı ve binlerce vatandaş tarafından imzalanan bir açık mektup yayınlandı.

Belçikalı tıp adamlarının hazırlayarak hükümete sunduğu ve pandemi konusunda ezber bozan ifadeler içeren mektup, ülkede virüsün görüldüğü ilk günden bu yana yaşanan ilginç durumların bir sonucu olarak ortaya çıktı. Virüsün Avrupa’da yayıldığı ilk günlerde sıkı tedbirler alan, sınırlarını diğer Avrupa devletlerine derhal kapatan, sürü bağışıklığı kararı alan ülkelerle ilişiğini kesen Belçika, AB içinde karantinayı en ileri düzeyde uygulayan ülkelerden biri oldu.

Sıkı karantina’ya rağmen ölümlerde ilk üçte

  • Peki, bu işe yaradı mı? İşte sağlık çalışanların hükümete sundukları mektubun yazılma nedeni de bu sorunun cevabının ‘hayır’ olmasından kaynaklanıyor.

Belçika, AB içinde nüfusuna göre en çok vaka görülen, en çok ölüm yaşanan ülkelerden biri. Sadece AB içinde değil. Belçika, bir milyon kişi içinde en çok ölüm vakası görülen ülkeler arasında dünya üçüncüsü. Ülkede yaklaşık her bin kişiden biri korona nedeniyle hayatını kaybetti. Bu oran, Türkiye’nin yaklaşık 9 katı.

Belçika, AB içinde nüfusuna göre en çok vaka görülen, en çok ölüm yaşanan ülkelerden biri.

Sıkı tedbirlere rağmen dünyanın en kötü bilançosuyla karşı karşıya kalan sağlık çalışanları, virüs hakkında bildiklerimizin çoğunun yanlış olduğunu ortaya koydukları mektupta ilginç detaylara da yer verdi. Sert şekilde eleştirilen ‘sansür’ nedeniyle basında ve sosyal medyada kendine yer bulamayan hatta sansürlenen mektupta üstünde durulan önemli noktalar ise şöyle:

“Alınan tüm önlemlere bir son verilmeli”

- Biz, Belçikalı doktorlar ve sağlık uzmanları olarak, Covid-19 ile ilgili ciddi endişelerimizi dile getirmek istiyoruz. COVID-19'u çevreleyen ilk paniğin ardından, nesnel gerçekler artık tamamen farklı bir resim göstermektedir. Artık herhangi bir acil durum politikası için tıbbî bir mazeret bulunmamaktadır.

Biz, Belçikalı doktorlar ve sağlık uzmanları olarak, Covid-19 ile ilgili ciddi endişelerimizi dile getirmek istiyoruz. COVID-19'u çevreleyen ilk paniğin ardından, nesnel gerçekler artık tamamen farklı bir resim göstermektedir.

Mevcut kriz yönetimi, tamamen orantısız hâle gelmiştir ve yarardan çok zarara neden olmaktadır. Artık, tüm tedbirlere son verilmesi çağrısında bulunuyoruz ve normal demokratik yönetimimizin ve yasal yapılarımızın ve tüm sivil özgürlüklerimizin derhal yeniden tesis edilmesini talep ediyoruz.

“DSÖ boşuna korku yaydı! Virüsün gripten farkı yok”

- DSÖ, 1948'de sağlığı şu şekilde tanımlamıştır: "Sağlık, yalnızca hastalık veya başka fizikî bozuklukların olmaması değil, tam bir fizikî, zihnî ve sosyal iyilik halidir." Covid-19 ile mücadele için alınan mevcut küresel tedbirler, yukarıdaki sağlık ve insan hakları görüşünü büyük ölçüde ihlal etmektedir.

DSÖ, başlangıçta yüzde 3,4 kurban, diğer bir deyişle milyonlarca ölüm ve tedavisi veya aşısı olmayan oldukça bulaşıcı bir virüs iddiasıyla bir salgın öngördü. Bu, hastanelerimizin yoğun bakım üniteleri (YBÜ'ler) üzerinde benzeri görülmemiş bir baskı oluşturacaktı. Fakat COVID-19'un seyri, mevsim griplerine benzer normal bir enfeksiyon dalgasının seyrini izlemekte... Her yıl olduğu gibi, eğriyi takip eden grip virüslerinin bir karışımını görmekteyiz: Önce rinovirüsler, ardından influenza A ve B virüsleri, ardından koronavirüsler. Normalde gördüğümüzden farklı hiçbir şey yok…

“PCR testleri çoğu zaman yanlış sonuçlar veriyor”

PCR testleri çoğu zaman yanlış sonuç vermektedir. Testin üreticisi, bu testin teşhis amaçlı değil, araştırma amaçlı olduğu konusunda açıkça uyardı. Test, numunede kaç virüs bulunduğunu ölçmez. Gerçek bir viral enfeksiyon, virüs yükü adı verilen büyük bir virüs varlığı anlamına gelir. Birisi pozitif çıkarsa, bu, o kişinin gerçekten klinik olarak enfekte olduğu, hasta olduğu veya hastalanacağı anlamına gelmez. Pozitif bir PCR testi otomatik olarak aktif enfeksiyonu veya bulaşıcılığı göstermediğinden dolayı, bu, bu testlere dayanarak cebren uygulanan sosyal önlemleri haklı çıkarmaz.

“Karantina insanların hayatını kurtarmıyor”

Sıkı karantina politikalarının uygulandığı ülkelerdeki enfeksiyon dalgalarını, karantina uygulamayan ülkelerle (İsveç, İzlanda vb.) karşılaştırırsak, benzer eğriler görürüz. Dolayısıyla, dayatılan karantina ile enfeksiyonun seyri arasında bir bağlantı yoktur. Yani karantina, daha düşük bir ölüm oranına yol açmamıştır.

ÇOĞU İNSANIN BU VİRÜSE KARŞI ZATEN BAĞIŞIKLIĞI VAR

Çoğu insanın, örneğin grip ve diğer virüslere karşı, zaten doğuştan veya genel bir bağışıklığa sahip olduğu görülmektedir. Bu, Covid-19'dan hayatını kaybeden birkaç yolcu nedeniyle karantinaya alınan Diamond Princess yolcu gemisindeki bulgularla da doğrulanmıştır. Yolcuların çoğu yaşlıydı ve gemide virüsün bulaşması için çok ideal bir ortam vardı. Buna rağmen haftalarca gemiye hapsolanların yüzde 75'inde virüs görülmedi. Yani bu yüksek risk grubunda bile, çoğunluğun virüse karşı dirençli olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle çoğu insan zaten doğuştan veya çapraz bağışıklığa sahiptir, çünkü zaten aynı virüsün farklı türleriyle iç içe yaşamaktadır. Doğal bağışıklığın güçlendirilmesi çok daha mantıklı bir yaklaşımdır.

“Karantina virüsten daha tehlikeli”

Sosyal izolasyon ve ekonomik hasar; depresyon, anksiyete, intiharlar, aile içi şiddet ve çocuk istismarı gibi olaylarda artışa neden olmuştur. Araştırmalar, insanların ne kadar çok sosyal ve duygusal bağlantılara sahip olursa, virüslere karşı o kadar dirençli olduklarını göstermiştir. Daha da kötüsü, tecrit ve karantinanın ölümcül sonuçları olması çok daha muhtemeldir. Sosyal olarak insanları birbirlerinden uzaklaştırmanın neden olduğu korku, kalıcı stres ve yalnızlık, psikolojik ve genel sağlık üzerinde kanıtlanmış olumsuz bir etkiye sahiptir.

“Açık havada bulaşması mümkün değil”

Ölüm oranları, beklenenden birçok kez daha düşük ve normal mevsimsel gribin oranına (binde 2) yakın çıkmıştır. Bu nedenle, kayıtlı korona ölümlerinin sayısı hala fazla gösteriliyor gibi görünüyor.

Yayılma, damlama enfeksiyonu (sadece öksüren veya hapşıran hastalar için) ve aerosollerle, kapalı/havalandırılmamış odalarda gerçekleşir. Bu nedenle açık havada bulaşma mümkün değildir. Temaslı izleme ve epidemiyolojik araştırmalar, sağlıklı insanların (veya pozitif olarak test edilmiş asemptomatik taşıyıcıların) virüsü neredeyse aktaramadığını göstermektedir. Sağlıklı insanlar bu nedenle birbirlerini riske atmazlar. Nesnelerle yapılan transferler (Mesela: Para, alışveriş veya alışveriş arabaları) bilimsel olarak ispatlanmamıştır. Bütün bu gerçekler, ciddi bir şekilde tüm sosyal mesafe politikasını ve sağlıklı insanlar için zorunlu ağız maskelerini sorgulamaya çağırmaktadır; çünkü bunun bilimsel bir temeli yoktur.

1 dakika maske takmak bile zararlı”

Maskeler, kanıtlanmış risk altındaki gruplarla, hastane/huzurevi ortamlarında faydalıdır. Diğer gruplarda maske etkisiz, hatta zararlıdır.

  • ● Artık her gün maske takmaya bağlı olarak baş ağrısı, sinüs sorunları, solunum sorunları ve hiperventilasyondan şikâyet eden hastalar görüyoruz.
  • ● Ek olarak, biriken CO2, bağışıklığımızı zayıflatır.
  • ● Hatta maskenin uygunsuz kullanımı, virüsün daha fazla bulaşmasına neden olur.

Bir ortamın 1200 ppm karbondioksit ihtiva etmesi, iş kanununa göre o ortamın ‘çalışılamayacak derecede havasız’ olduğunu gösterir. Bir dakika boyunca maske takan kişinin karbondioksit oranı 5000 ppm, yani toksik sınırın 4 katına ulaşır. Bu nedenle maske takan kişinin aşırı derecede havasız bir odada olduğu kabul edilir.

“Aşı yüzünden 700 bin kişi ölebilir”

Her yıl grip virüsü vak’alarında da gördüğümüz gibi, virüslerin sürekli doğal mutasyonu nedeniyle; bir aşı olsa olsa ancak geçici bir çözümdür ve daha sonra her seferinde yeni aşılar gerektirir. Kapsamlı olarak denenmemiş bir aşı ciddi soruları gündeme getirmektedir. Oysa biz, hastalarımızı kobay olarak kullanmak istemiyoruz. Küresel ölçekte, aşının bir sonucu olarak 700.000 hasar veya ölüm vak’ası beklenmektedir. İnsanların yüzde 95'i Covid-19'u neredeyse semptomsuz yaşıyorsa, test edilmemiş bir aşıya maruz kalma riski güvenilmez bir durumdur.

“Alternatif düşünceler sansürlenerek susturuluyor”

Medyada alternatif görüşler göz ardı edilmiş veya alay konusu olmuştur, aynı tavır hâlen devam etmektedir. Üstelik medyada farklı görüşlerin ifade edilebileceği açık tartışmalar da görmediğimizi vurgulamak gerekir.

Ölüm oranları, beklenenden birçok kez daha düşük ve normal mevsimsel gribin oranına (binde 2) yakın çıkmıştır. Bu nedenle, kayıtlı korona ölümlerinin sayısı hala fazla gösteriliyor gibi görünüyor.

Sosyal medyadan kaldırılan ve kaldırılmaya devam eden birçok uzman ve otoritenin çok sayıda bilimsel video ve makalesi de bizi şaşırttı. Bunun özgür, demokratik bir anayasal devlete uymadığını, dahası dar bir bakış açısına yol açtığını düşünüyoruz. Bu politika aynı zamanda felç edici bir etkiye sahiptir ve toplumda korku ve endişeyi besler. Her gün, saatlerce, bu rakamları yorumlamadan, diğer yıllardaki grip ölümleriyle ve başka nedenlerden ölümlerle karşılaştırmadan halkın üzerine salıverilen rakamlarla yapılan amansız bombardıman, insanlarda gerçek bir psikoz ve korku yaratmıştır. Açık bir tanımla ifade etmek gerekir ki: Bu bilgi değildir, bu bir manipülasyondur.

“Ortada acil bir durum yoktur”

Covid-19 bir soğuk algınlığı virüsü değil, ancak mevsimsel griple mukayese edilebilir ölüm oranı ile birlikte, iyi tedavi edilebilir bir durumdur. Başka bir deyişle, artık halk sağlığının önünde aşılamaz bir engel yoktur. Kısacası, ortada acil durum yoktur.

  • Doktorların 3 talebi
  • 1- Bütün bunlardan dolayı alınan tüm tedbirlere son verilmesini istiyoruz.
  • 2- Kapalı kapılar ardında tavsiyelerde bulunan danışman/uzmanların meşruluğunu sorguluyoruz.
  • 3- 2020'den sonra, DSÖ'nün rolünün ve bu kuruluştaki çıkar çatışmalarının olası etkisinin derinlemesine incelenmesini istiyoruz. DSÖ, medyadaki tüm muhalif görüşlerin sistematik sansürünün de merkezinde yer almıştır.