Bill Gates’in düşü Matrix…

ŞÜKRÜ KANBER
Abone Ol

İki Türk’ün bulduğu ve bizim milliyetçilik damarlarımızı patlatacak kadar kabartan Pfizer aşısı İngiltere’de “komplikasyon oluşması halinde yasal olarak sorumluluktan kurtarılmış” şekliyle kullanılmaya başlayacak. Tercümesi şu; “Bu aşıyı olan insanlarda ölüm de dâhil yan etki ortaya çıkarsa Pfizer firması kanunlar karşısında sorumlu değil, birey yaşadığıyla kalacak…”

1999 yılında birincisi yayınlandığında Matrix filmi fırtınalar koparmıştı.

Tabiî olarak teslis gereği üçlemesi tamamlandığında sanal dünya kavramı henüz bir filmdeki felsefi diyaloglardan ibaretti…

İnternetin emekleme dönemleri, mobil teknolojilerin henüz cenin olduğu yıllardan bahsediyoruz…

‘Matrix filmi 2020 dünyasında yayınlansaydı aynı etkiyi yapar mıydı’ pek emin değilim.

Ama bizim konumuz tabii filmin etki gücü değil, bol bol ve sorumsuzca veya kasıtla verdiği mesajlardı.

‘Matrix filmi 2020 dünyasında yayınlansaydı aynı etkiyi yapar mıydı’ pek emin değilim.

Yapay zekâ ile insanlığın savaşabileceği fikri günümüz dünyasındaki kadar gerçeğe yakınlaşmamıştı, oldukça fantastik kalıyordu ama Matrix’in ana ekseni bu kurguya dayanıyordu.

İnsanlara hizmet etsin diye üretilmiş makineleri yöneten yapay zekâ günün birinde kendi kendine yönetir hâle gelince insanlık ile yaptığı savaşı kazanıyor.

Büyük savaşın sonunda güneşin gezegenimizin yüzeyine ulaşmasını engelleyen koyu bulut nedeniyle en büyük enerji kaynağından mahrum kalan makinalar dâhiyane bir çözüm üretiyorlar…

  • Enerji kaynağı olarak insanı kullanma fikri…
  • Filmde kırmızı hapı içtikten sonra ana kahramanımız Neo’nun küvezde kendini sınırlayan bağlardan nasıl kurtulduğunu izlerken, devasa insan tarlalarını da görüyoruz…

Makinalar gerçekte insan bedenini enerji kaynağı olarak kullanırken, beynimizde canlandırdığımız, yaşıyormuş gibi yaptığımız sanal bir dünyayı da inşa ediyorlar ve adına da Matrix deniyor.

Hayatı, statüsü ve sahip oldukları birer algıdan ibaret olan insan ırkı, kendisine sunulan “sanal gerçeklik” dünyasında yaşıyormuş gibi yaparken aslında bir küvezde bedeninin makinaların kurguladığı dünyanın hayatiyetini sürdürmesi için enerji kaynağı olduğundan habersiz…

Ama bir şekilde bu kurgu dünyayı hisseden, fark eden ve isyan eden kahramanlarımız ise reel hayat ile kurgu hayatın sahnelendiği Matrix arasında gidip geliyorlar…

Matrix’in hikâyesinin öncesinin anlatıldığı Animatrik animasyon filminde ise hikâye daha da ilginç bir şeklide detaylandırılıyor.

Ordu ve bayrakla nasıl barıştık?
Gerçek Hayat

Bizim Morpheus’un Neo’yu bulmasıyla başlayan filmimizin öncesinde aslında insanlık yapay zekâ vasıtasıyla yönettiği robotların tüm ihtiyaçlarını gördüğü cennet gibi bir dünyada yaşamaktadır.

Açlık ve sefalet ortadan kalkmış, robotlar tüm işleri görürken insanlar keyfine bakmaktadır.

Ama bir gün bir robotun hizmet ettiği efendisini öldürmesiyle bu dünya son bulur ve bizim Matrix filminde gördüğümüz yere dönüşür.

Film sadece film değildir

Bu sadece bir film…

Öyle mi?

Peki, bize dünya vatandaşlığını pazarlayan, herkese maaş teklifini gündemimize sokmaya çalışan küresel önermeye ne diyeceğiz?

Zaten oldukça dijitalleşmiş ve her an dijitalleşme yolunda devasa adımların atıldığı günümüz pratiğini nereye koyacağız?

Bir de tüm bunlara ek olarak Bill Gates’in 26 Mart 2020 tarihinde 2020/060606 numarasıyla aldığı “Vücut etkinlik verilerini kullanan kripto para birimi sistemi” patentini nasıl yorumlayacağız?

“Bir kullanıcıya verilen bir görevle ilişkili insan vücudu aktivitesi, bir kripto para birimi sisteminin madencilik sürecinde kullanılabilir. Bir sunucu, sunucuya iletişimsel olarak bağlı bir kullanıcının cihazına bir görev sağlayabilir. Kullanıcının cihazına iletişimsel olarak bağlı olan veya içindeki bir sensör kullanıcının vücut aktivitesini algılayabilir. Vücut aktivitesi verileri, kullanıcının algılanan vücut aktivitesine göre oluşturulabilir. Kullanıcının cihazına iletişimsel olarak bağlanan kripto para birimi sistemi, vücut etkinliği verilerinin kripto para birimi sistemi tarafından belirlenen bir veya daha fazla koşulu karşılayıp karşılamadığını doğrulayabilir ve vücut etkinliği verileri doğrudan kullanıcıya kripto para birimi verir.”

Alınan patentin açıklamasında bunlar yazıyor.

“Aşılarla insan vücuduna çip yerleştirilecek” diyenleri cahillik ve komplo üretmekle itham edenlere gelsin bu satırlar.

Adam diyor ki: “Ben senin bedenini bir sensör vasıtasıyla bir internet sunucusuna bağlayacağım.

Bedenini bir enerji kaynağı olarak kullanacağım.

Bedeninin sağlık durumuna göre ürettiği enerji karşılığında sana kripto para vereceğim.”

Daha ne desin?

Kripto para üretimindeki en önemli giderin enerji maliyeti olduğunu da ekleyelim.

E işte, Matrix’imizin yollarının taşları teker teker diziliyor mu?

Bill Gates’in dünyadaki en popüler aşı savunucusu olduğunu söylemek de kabul edelim ki komplo teorisine girmez.

Bu arada güncel bilgi, iki Türk’ün bulduğu ve bizim milliyetçilik damarlarımızı patlatacak kadar kabartan Pfizer aşısı İngiltere’de “komplikasyon oluşması halinde yasal olarak sorumluluktan kurtarılmış” şekliyle kullanılmaya başlayacak.

Tercümesi şu; “Bu aşıyı olan insanlarda ölüm de dâhil yan etki ortaya çıkarsa Pfizer firması kanunlar karşısında sorumlu değil, birey yaşadığıyla kalacak…”

  • Chip, partikül, sensör ya da adına her ne derseniz deyin, insanlara istediklerini vermeleri için ne güzel bir kılıf değil mi?

Hazır insan beyni bol bol pompalanan korkunun esiri iken…

Bedeninizi ele geçirip size kripto para veren adam, tüm hayatınızın kontrolünü eline almış demektir.

Yarın hastalandığınızda işe yaramaz damgası vurup sizi verimsizliğiniz gerekçesiyle işlem dışına itebilir, yani öldürebilir.

Bill Gates ve küresel akıl böyle bir dünya arzu ediyor.

Allah’ın yarattığı insan neslini bozmak ve tümüyle kontrol etmek istiyor…

Tüm insanlığın doğrudan vücutları ve beyinleri üzerinden zapturapt altına alındığı bir dünya devleti modelini kurmaya çalışıyorlar.

Bu devletin başında kim mi olacak?

Yarın hastalandığınızda işe yaramaz damgası vurup sizi verimsizliğiniz gerekçesiyle işlem dışına itebilir, yani öldürebilir.

Hadi onu da söylemeyeyim de, bu yazı komplo teorisi kategorisine girip gümlemesin…

Son söz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son haftalarda sık sık vurgu yaptığı “dijital diktatörlük” yaklaşımı bu nedenle çok ama çok önemli…

Dünyanın efendilerinin gözünde Erdoğan isminin bir nefret objesi olması boşuna değil!