Bin Zayed kimdir ve niçin İslam’la savaşıyor?

HASAN AHMED ED DIKKİ
Abone Ol

İngilizlerinen tehlikeli yanı, iktidara gelen yeni şeyhleri, yakın çevresinive muhtemel rakiplerini sürekli analiz ederek kendilerine mutlakşekilde boyun eğecek, kendi menfaatlerine en uygun adayı gözlerinekestirip onu başa getirmeleridir. Bu stratejinin en önemli ayağını,bölgeye hükmeden ailelerin oğullarını kendi askerî okullarındaeğitmek oluşturur. Geleceğin Arap yöneticileri, bu işe tahsisedilen İngilizlerin Sandhurst Koleji’nde îmal edilir. Muhammedbin Zayed de 1979 yılında bu kolejden mezun olmuştur. Yöneticilerburada îmal edilirken yardımcı kadro îmâlâtı için de Arapdünyasının dört bir yanında misyoner okulları kurulmuş, buradaeğitilen Arap gençleri ihdas edilen burslar marifetiyle İngiltereveya Amerika’ya gönderilip devşirilmiştir.

Muhammed bin Zayed (MbZ), 11 Mart 1961'de, Birleşik Arap Emirlikleri'nin kuruluşundan on yıl önce tarih boyunca "Umman Sâhilî" olarak adlandırılan bölgede doğdu. İngilizler, bir dizi savaştan sonra 1819 yılında Kavasım devletini tamamen işgâl ederek bölgenin tarihî adını değiştirip "Trucial Coast / Mütareke Sahilleri” adını verdiler.

Kavasım devletinin 1798 yılında başlayan İngilizlere karşı mücadelesi maalesef 1819’da başkent Re’s-ul Hayme’nin düşmesiyle son buldu. Dönemin Umman lideri Sultan bin Ahmed’in İngilizlere desteğini unutmamak lazım. Evet, “Umman Sâhilî” 1819’dan 1971 yılına dek yaklaşık yüz elli yıl İngilizlerin hâkimiyeti altında kaldı. Arap yarımadasına sızan İngilizler, aşamalı olarak bölgeyi tamamen ellerine geçirdiler. Politik ittifaklar yoluyla aşiretleri ve şeyhleri yönetmede belli stratejiler geliştirdiler ve bunu siyasi anlaşmalar adıyla bölgeye dayattılar.

Bir sandhurst imalatı

İngilizlerin en tehlikeli yanı, iktidara gelen yeni şeyhleri, yakın çevresini ve muhtemel rakiplerini sürekli analiz ederek kendilerine mutlak şekilde boyun eğecek, kendi menfaatlerine en uygun adayı gözlerine kestirip onu başa getirmeleridir. Bu stratejinin en önemli ayağını, bölgeye hükmeden âilelerin oğullarını kendi askerî okullarında eğitmek oluşturur.

MbZ de 1979 yılında bu kolejden mezun olmuştur. Yöneticiler burada îmal edilirken yardımcı kadro imalatı için de Arap dünyasının dört bir yanında misyoner okulları kurulmuş, burada eğitilen Arap gençleri ihdas edilen burslar marifetiyle İngiltere veya Amerika’ya gönderilip devşirilmiştir.

Geleceğin Arap yöneticileri, bu işe tahsis edilen İngilizlerin Sandhurst Koleji’nde îmal edilir. MbZ de 1979 yılında bu kolejden mezun olmuştur. Yöneticiler burada îmal edilirken yardımcı kadro imalatı için de Arap dünyasının dört bir yanında misyoner okulları kurulmuş, burada eğitilen Arap gençleri ihdas edilen burslar marifetiyle İngiltere veya Amerika’ya gönderilip devşirilmiştir.

Dikkatinizi bir noktaya çekmek isterim. MbZ, Abu Dabi yöneticisi Şeyh Zayed bin Sultan’ın oğulları arasında sıralamada ilk sırada gelmez, üçüncü sıradadır. Fakat buna rağmen Amerikan yönetimi emirliğin iplerini onun eline vermiştir. Nitekim İngilizler bir benzerini 1966 yılında yapmış, ağabeyi Şahbut’a karşı babası Zayed’i desteklemiştir. Burada Arap yönetim gelenekleri çiğnenmiş, Batılılar kendi menfaatlerine hangi adayı uygun görmüşlerse ülkenin başına o kimseyi getirmişlerdir. Bu durum sadece Arap monarşilerine has değildir, coğrafyada yapılan askerî darbeleri ve diğer yönetim değişikliklerini de yine bu zaviyeden okumak gerekir.

ABD ile askerî anlaşma

Ordu ve güvenlik teşkilatı, Arap yöneticilerinin bilhassa devşirildiği kurumlar olarak öne çıkar. Arap coğrafyasında ülkeleri yönetmesi düşünülen adayların Batı ideolojisine göre programlandığı kurumlar buralardır. Batı işini şansa bırakmaz. Ülkesine, insanına, kendi değerlerine bir Batılı kafasıyla yaklaşacak, Batının menfaatlerini kollayacak yöneticiler çıkarmalıdır ki coğrafyada kurduğu sömürü çarkı devam edebilsin.

ABD ile askerî ittifak anlaşmasına imza koymak olur. Bu anlaşma onu Batı nezdinde daha da parlatacak, önünde ağabeyleri bulunduğu hâlde ona iktidarın kapısını açacaktır.

Nitekim MbZ Batılı güçlerin desteğiyle ülkesindeki askerî hiyerarşide önemli mevkilere gelmeye başlar. 1992 yılında Genelkurmay Başkan Yardımcısı makamına gelir. 1993 yılında Genelkurmay Başkanı olduğunda ise yaptığı ilk icraatlardan biri, ertesi yıl ABD ile askerî ittifak anlaşmasına imza koymak olur. Bu anlaşma onu Batı nezdinde daha da parlatacak, önünde ağabeyleri bulunduğu hâlde ona iktidarın kapısını açacaktır.

Elli yılı aşmayan BAE tarihinde anlaşılması gereken en önemli tarihî, siyasî ve askerî meselelerin başında ülkeyi etkileyen iki şu iki husus gelir.

● İlki, 1923 yılından itibaren Mısır, Suriye ve Irak’ta kökleşmeye başlayan ve yayılan milliyetçi sol Baas ideolojisidir. BAE’de bilhassa okumuş kesimin bu ideolojye rağbeti, İngiliz hâkimiyeti altındaki aşirete dayalı yönetim sistemi için bir tehdit unsuru hâline gelir. Ülkede Şarika yöneticisi Şeyh Sakr bin Sultan el Kasımî dışında okuryazar bir idareci mevcut değildir. İngilizler kendi geleceklerini garantiye almak için milliyetçi sola alan açar ve onların ideolojik yaklaşımına uygun bir şekilde birlik fikrini ortaya atar.

BAE solcuların elinde

Daha sonra BAE’nin başkenti olup idareyi ele alacak Abu Dabi Emirliği de İngilizlerin alan açtığı solcuların katkısıyla kurulur. Solcular buranın emniyet güçlerini ve hariciyesini ele geçirirler. 2 Aralık 1971 tarihinde BAE devletinin kurulduğu ilan edildiğinde solcular zaten idareyi ellerine almış durumdadır. Dışişleri Bakanı Ahmed Halife es Suveydi, 1976 yılında Suriye Dışişleri Bakanı Abdulhalim Haddam’a düzenlenen suikaste kurban giden Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Seyf Gobaş, Milli Eğitim Bakanı Şeyh Sultan bin Muhammed el Kasımî, Adalet Bakanı Abdullah İmran Tureym ve Emniyet Genel Müdürü Hamude bin Ali, Nasırcı zihniyetteki sol ekibin adamlarıdır.

Amerika ile silah arkadaşlığından büyük haz alan Bin Zayed, 2001 yılında Afganistan oğul Bush yönetimi tarafından işgal edildiğinde yine silahlı güçleri ile oradadır.

Solcu kesimin ideolojik yaklaşımından kaynaklanan tehdide, kabinede etkin olmalarına karşın sekiz yıl boyunca dişe değer hiçbir başarıya imza atamayışları eklenince tasfiyeleri kaçınılmaz hâle gelir. Dubai lideri Şeyh Raşid bir Sid Âl-i Mektum 1979 yılında beyaz bir darbe yaparak kabinede değişikliğe gider ve tüm solcuları görevden alır. Bu değişiklikle birlikte kabineye ilk kez Müslüman Kardeşler mensubu iki bakan, Dr. Sid Selman ile Dr. Muhammed Abdulhalim el Bekir dâhil olur. Bu durum solcuların hiç hoşuna gitmez ve gerek basın yayın yoluyla gerekse bürokratik zeminde İslâmî kesime karşı yoğun bir düşmanlık kampanyası başlatırlar. Bunun etkili olduğunu söylemek lâzım çünkü askeriye ve emniyet güçleri neredeyse tamamen ellerindedir. İngilizler devleti kurarken buraları onlara emanet etmiştir.

Arap rejimleri İslam düşmanı

● İkinci hususa gelirsek...

Arap rejimlerinin İslâmî akımlara, Mısır örneğinde görüleceği üzere bilhassa Müslüman Kardeşler’e yönelik yoğun düşmanlığı söz konusudur. 80’ler ve 90’lı yıllar boyunca Mısır yönetimi aşırılıkla mücadele paravanı altında İslâmî kesime savaş açar, tabir caizse kan kusturur. 80’li yılların ortasında Mısır’da Müslümanlara karşı en tehlikeli isimlerden biri olarak bilinen General Fuad Allam’ın BAE’ye gönderilmesi ise bir mîlât olur. Allam, Mısır yönetiminin işkence uygulamalarını ve operasyon metotlarını BAE güvenlik güçlerine aktarır. İşte burada devreye İslâmî kesimden ve bilhassa Müslüman Kardeşler’den ölesiye nefret eden MbZ girer. Fuad Allam ile aynı kafa yapısını paylaşan Bin Zayed, insanlara nasıl zevkle işkence yapılacağını, lâzım olan bilginin hangi işkencelerle elde edileceğini bizzat öğrenir. Bu eğitim sonrası basamakları tırmanmaya başlayacaktır.

Bin Zayed’e ülkenin başına geçme yolunu açan önemli gelişmelerden biri de İngilizlerden sonra yeni efendileri Amerikalılar ile temasa geçmesi olur. Bu noktada siyaset doktorasını ABD’de yapmış bulunan Cemal Sened es Süveydi ile tanışmasının önemi büyüktür. Bin Zayed’in yakın çevresine dâhil olan Süveydi, 1994 yılında BAE Stratejik Araştırmalar Merkezi’ni kurmayı teklif eden kişidir. Merkezi kuran Bin Zayed, başına Süveydi’yi geçirir. Burada daha ziyade güvenlik araştırmalarına yönelen Süveydi, Bin Zayed için Amerikan standartlarına göre bir yönetim modeli tasarlar. Buna göre askeriye başta olmak üzere ülkedeki bütün idarî kadroların Bin Zayed’in hâkimiyetine geçmesi sağlanacak, İslamcılar ana tehdit unsuru olarak görülüp yok edilecektir. Süveydi’nin planı Amerikan stratejisiyle de uyuşur. Soğuk savaş bitmiş, Sovyetler tehdit olmaktan çıkmıştır. Tehdit(!) artık İslam’dır. Dolayısıyla Amerika ile birlikte yürünecek uzun bir yol bulunmaktadır.

Amerikan taşeronu

Süveydi ile yola çıkan Bin Zayed 1992 yılının sonlarında işe koyulmuştur bile. Somali'deki başarısızlığın ardından Amerikan güçlerinin geri çekilmesi, Bin Zayed’in Amerika adına oraya gelmesini sağlar. Ülkeye BAE askerlerini yerleştiren Bin Zayed, defolup gitmek zorunda kalan Pentagon’un taşeronu olarak bir dizi operasyona girişir. Yine Amerikan planlarına uygun bir şekilde 1993 yılında Güney Sudan’daki ayrılıkçı Hristiyanlara silah desteği verir. Amerika ile silah arkadaşlığından büyük haz alan Bin Zayed, 2001 yılında Afganistan oğul Bush yönetimi tarafından işgal edildiğinde yine silahlı güçleri ile oradadır.

Bin Zayed, bu arada Mısır ve Tunus Arap rejimlerinin yaptığı gibi içerde İslamcılara nefes aldırmamaya, onlara psikolojik ve fizikî şiddet ve işkenceler uygulamaya başlar. Bin Zayed’in örnek aldığı Amerika, İslâmî hareketler konusunda üç temel ilkeye sahiptir.

  • Üç temel ilke
  • ● İslâmî cemaatleri dönüştür.
  • ● Dönüştüremiyorsan yenisini kur.
  • ● Bunları Amerikan çıkarları doğrultusunda kullan.
  • Bin Zayed’in 90’lı yıllardan başlayarak 2010’lara değin İslâmî hareketlere karşı izlediği yöntem ise şöyle olur:
  • ● İslâmî hareketler hakkında temel bilgileri toplamak ve bunları çok yönlü olarak kullanmak.
  • ● İslâmî hareketlerin arasına kendi adamlarını yetiştirip her türlü operasyona açık hâle getirmek.
  • ● Ilımlılar ve aşırılık yanlıları şeklinde bir tasnife giderek İslâmî hareketleri birbiriyle çatıştırmak.
  • İflah olmaz İslamcıları dönüştürmek için Amerika’nın en modern psikolojik ve fizikî işkence yöntemlerinin kullanmakta sakınca görmeyen Bin Zayed, üç sonuçtan birini alma konusunda ısrarcıdır.
  • ● İslâmî kesime ihanet etmelerini sağlayıp ajan olarak kullanmak
  • ● Ajan olamayacak kimselerin işkenceyle kişiliğini bozup sorun olmaktan çıkarmak
  • ● En inatçılara ise en ağır işkenceleri yaparak öldürmek veya sakat bırakmak

11 Eylül dönüm noktası

11 Eylül sonrası Amerika’nın terör bahanesiyle tamamen orman kanunlarına yönelmesi, uçakları “uçan hapishaneler”e dönüştürüp savaş gemilerini işkenceler eşliğindeki sorgulama mekânlarına tebdili işleri iyice çığırından çıkarır. Amerikan yanlısı devletlerin de içinde yer aldığı “kara zindanlar” zinciri kurulmaya başlanır. “Kara zindanlar”, resmi olarak varlığı doğrulanmayan, kimsenin bilmediği gizli hapishanelerdir. BAE başta olmak üzere Arap coğrafyasında birçok devlet bu işe gönüllü olarak bulaşır. Hatta Dubai havaalanı birçok Müslüman gencin transit geçişte yakalanarak gözaltına alınıp, daha sonra Amerika’ya gönderildiği bir tutuklama merkezine dönüşür.

11 Eylül sonrası Amerika’nın terör bahanesiyle tamamen orman kanunlarına yönelmesi, uçakları “uçan hapishaneler”e dönüştürüp savaş gemilerini işkenceler eşliğindeki sorgulama mekânlarına tebdili işleri iyice çığırından çıkarır.

2011 yılında beş Arap ülkesinde eşzamanlı olarak patlak veren Arap Baharı ise Bin Zayed'in bütün hünerlerini(!) sergilediği başka bir dönüm noktası olur. Bin Zayed, tüm askerî, ekonomik ve medya gücünü Ortadoğu’nun despotlarına karşı ayağa kalkan Arap halklarını vurup ezmek için seferber eder. 1945 yılından 1990’a dek süren soğuk savaş sona ermiş, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Amerika bir başına kalmıştır. Ortadoğu’da diktatörler yıkılıp yerine özgür seçimlerle hükümetler gelirse olacağı bellidir. Nitekim Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidara gelmiştir. Müslüman Kardeşler iktidarının yıkılması için elinden geleni yapan Bin Zayed, Arap Baharı’nı sabote eden isim olarak kayıtlara geçer. Stratejisi bellidir.

Şer güçlerin ana komuta merkezi

1- Arap Baharı’nın karşısında siyasî ve askerî açıdan bir duvar gibi duracak, Arap halklarının özgürlük taleplerini bastıran ana komuta merkezi rolünü üstlenecektir. Arap Baharı bölgelerini yola getirecek kapsamlı bir stratejik planı yürürlüğe sokacak, bu yolda müttefiklerden oluşan bir şebeke örgütleyecektir. ABD’yi, AB’yi, Rusya’yı ve diktatör Arap rejimlerini devreye sokacaktır.

2- Arap Baharı bölgelerine düşmanlık yapan rejimleri ve siyasî oluşumların tümünü finanse edecek, Arap Baharı’na destek veren siyasî oluşumları ve fikir hareketlerini ezmekte bunları bir koçbaşı gibi kullanacaktır.

3- Örgütlediği karşıt siyasetin zayıf kaldığı durumlarda bizzat kendisi sızma operasyonlarına hatta yeri gelirse askeri operasyonlara girişecek, Arap Baharı fikriyatının canlanmasına imkân vermeyecektir. BAE’nin doğrudan müdahil olduğu yerlere örnek olarak Mısır’da Sisi darbesi, Yemen ve Libya’da doğrudan askeri etkinliği verilebilir. Son iki coğrafyada doğrudan etkinliğin yanı sıra paralı askerler toplayıp savaştırdığı bilinmektedir. Suriye ve Libya’da Rusların birçok operasyonuna mâlî destek sağladığı da herkesin malumudur. Tunus’ta Gannuşi karşıtı laik partilere para yağdırıp operasyon çektiği de unutulmamalıdır. Keza Yemen’de ayrılıkçı güneyli gruplara verdiği destek ile kendi müttefiklerini bile sırtından bıçaklayan bir zihniyettir bu.

4- Haber ajanslarından uydu kanallarına, araştırma merkezlerinden satın alınan kalemşörlere değin binlerce medya unsurunu Arap sokağının özgürlükçü sesini kısmak için örgütleyecektir. Zira Arap halklarının özgür olması ve kendi ülkelerinin servetlerine sahip çıkması Bin Zayed’in en büyük kâbusudur.

Dinler arası diyalog

5- Bin Zayed’in önemle üzerinde durduğu stratejilerden biri de Kitap ve Sünneti referans alan inanç sistemini hedef almak, İslam âlimlerinin öncü rolünü zayıflatmak, İslam’ı tahrif etmek için ideolojik bir savaş başlatmak olacaktır. Sahih İslam’ın yerine “dinler arası diyalog ve "dini hoşgörü" gibi içi boş kavramları kullanan sahte din adamlarını finanse eder. İslam’ı ve Müslümanları dünyadaki terörizmin temeli olmakla suçlayan siyonistler ile aynı safta yer almakta tereddüt göstermez. Oysa siyonistlerin Filistin’de, Hindu faşistlerin Keşmir’de, Myanmarlı Budistlerin Arakan’da, Komunist Çin’in Doğu Türkistan’da işledikleri zulümleri görmezden gelir.

  • Kâfirlere hoşgörülü davranmaktan bahsederken zavallı mazlum Müslümanlar için aynı hoşgörüyü kesinlikle göremezsiniz. Şii İran’ın Irak’ta, Yemen’de ve Suriye’de yaptıklarına ses çıkarmaz. Arap dünyasında parayla satın aldığı birçok soysuzu âlim sıfatıyla bu strateji için kullanır. Müslüman Akîl Adamlar Konseyi gibi birçok örgütü ve platformu bizzat bunun için kurar. Bu yolda kendisini eleştiren bütün İslâmî oluşumlara karşı kara propaganda faaliyetlerine girişir.

Türk lirasını çökertme planı

  • 6- Türkiye’nin son yıllarda gösterdiği kalkınma, Arap muhaliflerin kararlı direnişi, Pakistan ve Malezya’nın Körfez’in kuklası İslam İşbirliği Teşkilatı’na itirazı gibi İslam dünyasındaki olumlu gelişmeleri elinden geldiğince baltalamaya çalışan bir Bin Zayed portresi vardır.
  • ● 15 Temmuz işgal girişimine verdiği destek açığa çıkmıştır.
  • ● Türk bankalarını satın almak için defalarca girişimde bulunur, amacı gayet nettir. Türk lirasını ve Türk ekonomisini çökertmeye çalışmak.
  • ● Eski Başbakan Abdurrezzak Necib’e rüşvet vermek suretiyle Malezya devlet fonunu sabote etmiş,
  • ● Pakistan’ı Suud ile ekonomik ilişkilerini bozmakla tehdit etmiştir.
  • ● Mısır’da Müslüman Kardeşler’in tasfiyesinde başrolü oynamış, hareketin liderlerini zindanlarda ağır ağır ölüme göndermiştir.
  • ● Rahmetli Mursi’nin ölümünde bizzat Bin Zayed’in parmağı vardır.
  • ● Yemen’deki öncü isimleri Suudi Arabistan’a çekerek birçoğunu tutuklatmış, seyahat yasağı getirtmiştir.
  • ● Esed rejimine karşı Suriye devrimini sabote etmiş, aşiret şeyhlerini parayla satın almıştır.
  • ● Libya’da ise Hafter’i destekleyerek ülkeyi bir kargaşa ortamına sürüklemiştir.

Türk bankalarını satın almak için defalarca girişimde bulunur, amacı gayet nettir. Türk lirasını ve Türk ekonomisini çökertmeye çalışmak.

Evet, bunları yazdık ama İslam ve Müslüman düşmanı Bin Zayed’i yine de tamamıyla anlatabilmiş değiliz. Bin Zayed’in bütün hâinliklerini üç beş sayfaya sığdırmak mümkün değil çünkü. Bütün bunlar, buz dağının sadece görünen yüzü.