Bir dâvâ adamı: Necip Fâzıl Kısakürek

SAMET TINAS
Abone Ol

Ruhsal-parasal-soyut-boyut-yaşam-eğilim

Ya bunlar Türkçe değil yahut ben Türk değilim.

Oysa hâlis Türk benim, bunlar işgalcilerim.

Allah, Türk'e acısın yalnız bunu dilerim.

Son dönemin nev’i şahsına münhasır kişiliklerinden birisi olan Necip Fâzıl Kısakürek gerek şiirleri, gerek ideolojisi, gerekse hususî hayatıyla damgasını vurmuştur yakın tarihe. ‘O ve Ben’ adlı otobiyografisinde 25 Mayıs 1905’te İstanbul Çemberlitaş’ta doğduğunu kaydeder. Babası Abdülbâki Fâzıl Bey, annesi Mediha Hanım’dır. Baba tarafından Maraşlı olan Kısakürekoğulları ailesinin kökü Dulkadiroğulları’na dayanır.

  • Az bilinen gerçeklerden birisi de asıl adının Ahmed Necip olduğudur. İleride çalkantılı ömrüne sirayet edecek olan okul yılları aynı gençliği gibi düzensiz ve karmaşıktır. Önce Fransız sonra Amerikan mektebi derken Büyükdere Emin Efendi mahalle mektebinde, Büyük Reşid Paşa Numune, Vaniköy Rehber-i İttihad mekteplerinde bulur kendini.

Heybeliada Numune Mektebi’nden mezun olur ve Heybeliada Bahriye Mektebi’ne kaydolur. Beş yıl dirsek çürüttüğü mektepten diploma alamadan ayrılır. 1921’de İstanbul Dârülfünunu Felsefe Şubesi’ne yazılır. Bu öğrenimini de tamamlayamadan Paris’e gider. Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde de dikiş tutturamaz ve bohem hayatın buhranıyla Türkiye’ye döner.

İstanbul ve Anadolu’da bazı bankalarda memuriyet ve müfettişlik yapsa da basın ve fikir dünyasına atılmaya karar verir. 1942’den itibaren memuriyetleri bırakıp yayıncılığa başlar. Çıkarttığı Büyük Doğu dergisinin ve Büyük Doğu yayınları ile âdeta bir mektep oluşturur.

İlk şiirini Millî Mücadele yıllarında henüz on üç-on dört yaşlarındayken Tercüman gazetesinin edebî ilâvesinde kaleme alır. Bilinen ilk şiiri ise 1 Temmuz 1923 tarihli Yeni Mecmua’da yayımlanan, daha sonra Örümcek Ağı kitabına “Bir Mezar Taşı” adıyla girecek olan “Kitâbe” başlıklı şiirdir. Akabinde 1939’a kadar Yeni Mecmua, Millî Mecmua, Anadolu, Hayat ve Varlık dergileriyle Cumhuriyet gazetesinde şiirleri ve hikâyeleri çıkar. Zaten Örümcek Ağı ve Kaldırımlar isimli kitapları da bu yazdığı şiirlerin seçmelerinden oluşmuştur.

Muhsin Ertuğrul’un tesiriyle tiyatroya ilgi duymaya da başlar ve Tohum isimli eseri 1935’te Ertuğrul tarafından sahneye konur. Hayatındaki asıl büyük kırılmayı “çocukluğunda ve gençliğinde masal gibi bir rüya ikliminden topladığı karanlık ve karışık haberlerin apaydınlık ve dümdüz gerçeğini verdiğine” inandığı Nakşibendî şeyhi Abdülhakim Arvâsî ile karşılaşmasından sonra yaşar. Artık sanat ve edebiyat anlayışına dînî/tasavvufî bir eğilim göze çarpar.

Bundan sonraki siyasî, fikrî ve edebî mücadelesi İslamiyet’in ulvî hakikatlerini anlatmak üzerine olur. Büyük Doğu artık bambaşka bir geleceğin parçasıdır. Son sayısı 5 Haziran 1978 tarihini taşıyan sayısına kadar mahkemelerden hapishanelere binbir çileyi sinesine çekmeyi başaran Necip Fâzıl sevenleri tarafından “Üstad” olarak yâd edilir. Cumhuriyet döneminin polemikçi yazarları arasında tartışılmasız yerini alan Kısakürek, üslubundaki heyecanlı ve mübalağalı çıkışlarıyla itibarını pekiştirmiştir.

Ardında onlarca dâvâ, emsalsiz eserler ve her şeyden önemlisi şuurlu bir gençlik bırakan Necip Fazıl Kısakürek, 1983’te evinde ahiret hayatına yönelir. Kabri Eyüp Sultan Mezarlığı’ndadır.