Bugünün Müslümanları kime benziyor?

BAĞDAGÜL ÖZ
Abone Ol

Bugünkü zillet hâli de bunun aksine Müslüman olduğunu iddia edenlerin İslam’ın emir ve nehiylerine olan sadakatsizlikleridir. Müslümanlar ne zaman İslam’a hulûs-i kalble bağlanmış ise yeryüzünün efendileri olmuş, ne zaman da samimiyeti terk etmişlerse yaşamakta olduğumuz hâl gibi izzetsizleşmişler.

İbn-i Hişâm gibi pek çok tarih ve siyer kaynağı, miladi 615’de yani Nübüvvetin 5. senesinde Mekke’de artan zulmün bir neticesi olarak Hz. Ca’fer b. Ebû Tâlib (r.a.) , Hz Osman (r.a.), Rasüllah’ın kızı Hz Osman’nın zevcesi Rukiyye (r.anha) gibi sahabilerin de yer aldığı bir grup Müslümana hicret izni verilmiş ve Habeşistan’a hicret gerçekleşmişti.

Bu ilk hicreti müteakiben müşrikler zamanın Habeşistan Kralı Necâşi’ye bir heyet göndermişti.

Heyet, Neçâşi’den Müslümanları kendilerine iade etmesini talep etmişti. Bunun üzerine Habeş Kralı Necâşî kendisine sığınanlar ile talepte bulunan müşriklerin temsilcilerini bir araya getirdi. Tarafların taleplerini dinledi.

Müslümanlar adına Rasülullah (a.s.v.)’ın amcaoğlu olan Hz. Cafer b. Ebu Tâlib (r.a.) âdeta İslam’ı özetleyen muhteşem bir konuşma irad etti.

Gelin önce o konuşmayı okuyalım sonra üzerine üç-beş kelam etme cüretinde bulunalım.

Hz Ca’fer b. Ebû Tâlib (r.a.), Necâşi’ye şöyle dedi:

“Ey Hükümdar!

- Biz cahiliye karanlıkları içinde yüzen bir kavimdik.

- Putlara tapar, ölü hayvan eti yer, günah işlerdik.

- Akrabalarla ilişkiyi keser, komşulara kötü davranırdık.

- Aramızda güçlü olanlar zayıfları ezerdi.

- Allah-ü Teâlâ bize aramızdan soyunu, doğruluğunu, güvenilirliğini ve iffetini bildiğimiz bir elçi gönderinceye kadar bu şekilde yaşamaya devam ettik.

- Allah’ın elçisi, bizi Allah-ı Teâlâ’yı birlemeye, O’na ibadet etmeye, bizim ve atalarımızın O’nun dışında ibadet ettiğimiz putları ve taşları terk etmeye davet etti.

- Bize doğru söylemeyi,

- Emaneti yerine getirmeyi,

- Akrabaları ziyaret etmeyi,

- Komşulara iyi davranmayı,

- Haramlardan sakınmayı ve

- İnsanları öldürmemeyi emretti.

- Bize kötü ve günah fiiller işlemeyi,

- Kötü söz söylemeyi,

- Yetimlerin malını yemeyi,

- İffetli kimseye iftira etmeyi yasakladı.

- Allah-ü Teâlâ’ya ibadet etmeyi ve O (c.c.)’na herhangi bir şeyi ortak koşmamayı,

- Namaz kılmayı,

- Zekât vermeyi ve

- Oruç tutmayı emretti.

Onu tasdik ettik, ona inandık ve Allah’tan getirdiği mesajlar doğrultusunda ona uyduk. Böylece sadece Allah’a ibadet ettik ve O (c.c.)’na hiçbir şeyi ortak koşmadık. Bize haram kıldığını haram, helâl kıldığını helâl kabul ettik.

Yüce Allah (c.c.)’a ibadetten ayrılıp eskisi gibi putlara tapmamız ve daha önce helal gördüğümüz kötülükleri helâl görmemiz için kavmimiz bize düşmanlık yaptı. Bizi işkencelere mâruz bıraktılar ve dinimizi terk etmemiz hususunda baskı yaptılar.

Mekkeliler bize zulmedince ve baskılarını artırıp dinimizi yaşamamıza izin vermeyince memleketinize geldik. Birçok hükümdar arasından sizi seçtik ve size komşu olmayı tercih ettik. Sizin yanında zulme uğramayacağımızı umarak geldik ey hükümdar!”

Daha sonra Müslüman olacak olan Hz. Necâşî (r.a.), Hz. Ca’fer (r.a.)’ı dinledikten sonra müşriklerin Müslümanları iade taleplerini reddetti.

Bu tarihi vak’ayı nakletmekteki muradımız, Hz. Ca’fer (r.a.)’in cahiliye ve İslam’ı özetleme şekli ile bu metnin bugünle ilişkisidir.

Kitaplar dolusu bir metne denk gelecek olan bu özet aslında zamanımızın cahiliyesinin de bir özeti. Sadece cahiliyetinin değil, İslam’la kimlik ötesinde pek de bağı kalmayan, bu sebeple de bir avuç yahudi karşısında âciz, çaresiz, süklüm-püklüm, izzet ve şerefi yerlerde sürünen Müslüman dünyasının da bir özetini ortaya koymak.

Hz Peygamber Efendimizin (a.s.v.) Medine’ye hicretinden sonra Müslümanlar şahlanmış ve İslam cihânşumûl bir din haline gelmişti. İslam’ı cihânşumûl hâle getiren şey, Müslümanların İslam’ın emir ve nehiylerine yani helâl ve haramlarına olan sadakatinden başkası değildi.

Bugünkü zillet hâli de bunun aksine Müslüman olduğunu iddia edenlerin İslam’ın emir ve nehiylerine olan sadakatsizlikleridir.

Müslümanlar ne zaman İslam’a hulûs-i kalble bağlanmış ise yeryüzünün efendileri olmuş, ne zaman da samimiyeti terk etmişlerse yaşamakta olduğumuz hâl gibi izzetsizleşmişler.

Konuşmada zikredilen kötülükleri sadece ehli küfür değil, pek çok Müslüman da işliyor. Hatta işlemekten de utanmıyor.

Ayrıca ne Hz. Ca’fer (r.a.) gibi samimi kimseler var, ne de sığınılacak bir liman.

Ne de Hz. Ca’fer (r.a.)’in izinden gidecek, masaya yumruğunu vurup yeri yerinden oynatacak âlimlerimiz mevcut.

Ulemâ-yı âmilînimiz (ilmin gerektirdiği şekilde davranan din adamları) olmadığı için ümerâmız da vükelâmız da bu evsafta değil. Bu nedenle de bir avuç terörist, Gazze’de kardeşlerimizi ekmeksiz, susuz ve havasız bırakarak katlediyor. Aynı sebeple kendini Müslüman olarak pazarlayan ülke ve liderlerden bazıları düşmanla işbirliği içinde.

Bakınız, Rasülullah (s.a.v.) bu hususta ne buyururlar: “İnsanlardan iki sınıf var ki, onlar salâha ererse insanlar da salâha erer; onlar fesada girerse insanlar da fesada uğrar: Bunlar âlimler ve emirler/yöneticilerdir.” (Müttakī el-Hind, Kenzu’l-ummal, 6/30.)

Ve “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” (Ebû Dâvud, Libâs, 4/4031)

Sahi bugünün Müslümanları kime benziyor?