Depremin sosyal, siyâsî ve iktisâdî etkileri

EROL YARAR
Abone Ol

MÜSİAD 32 sene önce henüz 150 üyesi varken, 1991 Mart ayında sınırımıza aç susuz dayanan Peşmergelere gönderilen yardım kamyonları ile başlayan yardım seferberliğini, aynı yılın sonunda Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinin Ermenistan tarafından işgaliyle daha organize bir faaliyete dönüştürdü. 1994 senesinde Bosna Hersek’te ortaya çıkan soykırımda da Türkiye çapında toplanan yardımlar ve bölgeyle irtibat hâlinde yapılan destekler önemli bir altyapı oluşturdu. Bir sivil toplum kuruluşunun nasıl bir millî ve mânevî mesuliyet taşıması gerektiğine güzel örnek oldu.

‘Yüzyılın depremi’ adı verilen ve 11 ilimizi kapsayan 6 Şubat depremi de bu büyük depremler sıralamasına girdi. On binlerce ölü ve yaralı ile hepimizi derinden üzdü. Tabiî bir hâdisenin bu kadar etki bırakması, insânî boyutunun kötü olmasından kaynaklanıyor. Acı büyük ve telafisi mümkün olmayınca kalıcı etkileri de kaçınılmaz oluyor.

Tabiî afetler Allah’ın koymuş olduğu kanunlardır. Dünya o kanunlarla var olmuş ve o kanunlarla varlığını sürdürmektedir. O kanunları bilenler onun zararlarının ve faydalarının farkında olanlardır ve o şuurla yaşarlar. Bilmeyenler ise farklı yorumlarla onlara mistik anlamlar yani hurafeler atfederek yaşarlar. Deprem yani zelzele, Kur’an’da yer alan afetlerden olmakla hayatın içindedir. Varlığın bitişi de insanları hayrete düşürecek global bir sarsıntı ile başlayacaktır. Günümüzdeki depremler ise bununla kıyaslanmayacak kadar küçük olmasına rağmen insanların yoğun yaşadığı alanlarda meydana gelince sosyal, siyâsî ve iktisâdî etkileri büyük olmasının yanında yalnız kendilerini değil birçok çevreyi etkiler. ‘Yüzyılın depremi’ adı verilen ve 11 ilimizi kapsayan 6 Şubat depremi de bu büyük depremler sıralamasına girdi. On binlerce ölü ve yaralı ile hepimizi derinden üzdü. Tabiî bir hâdisenin bu kadar etki bırakması, insânî boyutunun kötü olmasından kaynaklanıyor. Acı büyük ve telafisi mümkün olmayınca kalıcı etkileri de kaçınılmaz oluyor. Yara sıcakken milletimiz ve dünya, mağdurların yardımına koştu, ama asıl zorluklar ve mücadele bundan sonra başlayacak, hâdise gündemden düştükçe yeni gündemler ön sıraları alacak ve fakat mağdur olanların acıları, maddî- mânevî ihtiyaçları ve çileleri yıllarca sürecek.

Sosyokültürel çeşitlilik alanı

Depremin ülkemizin sosyokültürel açıdan çeşitlilik arzeden bölgesinde olması gelişmenin ehemmiyetini arttırıyor. Türk, Kürt, Arap ve sâir ırkları içinde barındıran, farklı mezhep ve az da olsa gayrimüslimler ile birlikte yaşanılan ve son 12 yılda Suriye iç savaşından kaçan mültecilerin yoğunlukla yaşadığı bu bölge, müspet veya menfi gelişmelere gebe.

Sosyokültürel anlamda bu çeşitlilik, beklenti ve çözümleri de farklılaştırıyor. Ortaya çıkan acılar ve ihtiyaçlar, her an tahrik veya yönlendirmelere gebe. Herkesi memnun etmenin zorluğu, istismarı kolay ve muhtemel hâle getiriyor. Seçim arifesinde olmamız da bu ihtimali güçlendiriyor.

Sosyal medyada her isteyenin at koşturması neticesinde ortaya çıkan bilgi kirliliği, bu altyapıyı çok iyi kullanmayı bilen kötü niyetli kişi ve organize grupların varlığı, bölgede bulunan uluslararası bir çok yardım kuruluşunun geçmişte de görünen planlı ve etkin sosyal ve siyasî değişim politikaları, bölge insanının suiistimal edilme ve geniş halk kitlelerini etkileme imkânını arttırıyor.

Aç ve açıkta olanı kandırmanın kolay olduğu bir bölgede bazı kuruluşların 50 yıldır faal olduğunu biliyoruz. Devlet başkanı eşleri seviyesinde geçmişte yapılan ziyaretler bizlerin hafızalarında. Jeopolitik denen olguyu önemli kılan tüm özellikler bölgede mevcut. Depremin Suriye’yi de etkilemesi, hâdiseye farklı bir uluslararası boyut katıyor.

Her şeyi devletten beklemeye alıştırılan bir çoğunluğun yaşadığı bölgede en ağır yük devletin üzerinde olacak. Yüksek enflasyonu azaltma çabasındaki bir hükümet için bu yük gerçekten çetin olacak. Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın kararlı konuşması ve bundan önce Van depreminde gösterdiği başarı, bunun en güzel göstergesi ama hâdisenin büyüklüğü toptan çözümü zorlaştırıyor.

50 milyar doları aşan bir yıkım

İktisâdî mânâda tam hesap edilemese de depremin zararının 50 milyar doları aşkın olduğunu hesap etmek zor değil. Yıkılan ve kullanılmaz hâle gelen konutlar, iş yerleri, imâlathaneler, fabrikalar, okullar, yollar, havalimanları, alt yapılar ve bunun gibi nice envanterler tâdil ve ekseriyetle tekrardan yapılmak zorunda. Devletin bunun tamamını üstlenmesi mümkün ama akılcı değil. İktisâdî sistemin parçası olan sigorta şirketlerinin yüklerin bir kısmını yüklenmesi, gelişmiş iktisâdî yapılarda en normal beklentidir, ama bölge sigorta kavramına çeşitli sebeplerle ve ekseriyetle uzak olunca fazla bir yük kaldırması mümkün olmayacaktır. Halbuki bu tür afetlerde gelişmiş ülkelerde yükü kaldıran ana aktör sigorta şirketleri ve onların reasürans şirketleri olur.

Her şeyi devletten beklemeye alıştırılan bir çoğunluğun yaşadığı bölgede en ağır yük devletin üzerinde olacak. Yüksek enflasyonu azaltma çabasındaki bir hükümet için bu yük gerçekten çetin olacak. Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın kararlı konuşması ve bundan önce Van depreminde gösterdiği başarı, bunun en güzel göstergesi ama hâdisenin büyüklüğü toptan çözümü zorlaştırıyor.

Kaynak nereden gelecek?

Bu gerçekliğin yanında önemli soru, bu kaynak nereden gelecek? Enflasyonu azdırmadan çözüm üretmek için üç seçenek var.

1) Dış kaynak.

2) Mevcut bütçeden aktarımla ve kemer sıkarak başarmak.

3) Toplumun yardımlaşması ile çözümler üretmek.

Seçim öncesi kemer sıkmak ve bütçe aktarımı zor olacağına göre dış kaynak en güçlü aday ama bu aday veya adaylar kim?

İslam Kalkınma Bankası ve Dünya Bankası gibi üyesi olduğumuz kurumlarda acil kaynak bulmak mümkün olmakla beraber konunun büyüklüğü yanında belirli bir oranı geçemez.

Komşu ülkelerin yardımları da buna bir destek olacaktır. Bütün bunların dışında uzun vadeli dış finansman, Japonya gibi deprem bilinci yüksek ülkelerden gelebilir.

Çin yine muhtemel bir finans kaynağı olacaktır.

Rusya, güneyinde iyi ilişkileri olan Türkiye’yi güçlü tutmak yönüyle kısmî destek olabilir.

AB, mevcut iktidarı sevmese de bölge göçlerini engellemek amaçlı güçlü kaynaklar sağlayabilir.

ABD, en uzak olmakla çok aktif olmayacak ama çorbaya tuz katarak ben de varım kabilinde ve özellikle de Suriye politikasını destekleyen unsurlara pozitif görünüm niyetiyle kısmî varlık gösterecektir.

Üçüncü seçenek olan toplumun yardımlaşması tüm sorunları çözemese de konu sürekli gündemde tutularak ve inanç aşılanarak birçok yaraya merhem olabilir.

Farklı niyet taşıyan masalarda onlarca plan

Aile facialarının ve her türlü dramın yaşandığı bölge, uluslararası politikanın ağırlığının hissedileceği bir döneme giriyor. Acılar taze ama farklı niyet taşıyan masalarda onlarca plan ve proje yapılıyor. Can derdinde olanlarla hayır peşinde koşanların, sosyal, siyâsî ve iktisâdî rant peşinde koşanlarla bir arada yaşadığı bir bölge olacak. Bir harabeden çıkarılan mâsum çocuklara ve tüm canlara sevinirken, bu bölgenin çok boyutlu yeni bir mücadele alanı olduğunu unutmamamız gerekiyor. Bölge gezilerimiz ve aldığımız bilgilere dayanarak bazı önerilerde bulunmak isterim:

Yapılması elzem olanlar

İktisâdî mânâda tam hesap edilemese de depremin zararının 50 milyar doları aşkın olduğunu hesap etmek zor değil. Yıkılan ve kullanılmaz hâle gelen konutlar, iş yerleri, imâlathaneler, fabrikalar, okullar, yollar, havalimanları, alt yapılar ve bunun gibi nice envanterler tâdil ve ekseriyetle tekrardan yapılmak zorunda. Devletin bunun tamamını üstlenmesi mümkün ama akılcı değil. İktisâdî sistemin parçası olan sigorta şirketlerinin yüklerin bir kısmını yüklenmesi, gelişmiş iktisâdî yapılarda en normal beklentidir, ama bölge sigorta kavramına çeşitli sebeplerle ve ekseriyetle uzak olunca fazla bir yük kaldırması mümkün olmayacaktır.

Acil öneriler;

1) Yeni yapılanmada yeni yerleşim planlanmadan önce fay hattı haritalarının en yeni teknoloji ile hassas bir şekilde yenilenmesi ve bu haritalara göre yerleşimlerin planlanması gerekiyor.

2) Enkazların oluşturduğu molozların acilen atılması doğru alanlar seçilmeden yapılırsa birçok farklı sorunu peşinde getireceği için dikkatli olunması gerekiyor.

3) Çevre etki analizlerini ehil bir heyetle yapmak ve yeni yapılanmada acil ile doğru arasındaki dengeyi bozmadan hareket etmek gerekiyor.

4) Dış haberlerde izlediğimiz deprem haberlerinin zayıflığı ve deprem boyutunun tam anlaşılmaması, ihtiyaç duyacağımız dış desteği zayıflatıyor, dış iletişimin güçlendirilmesi önem arz ediyor.

5) Bölge halkına yeni inşa sürecinde yön verici malzeme temini ile ihtiyacını kendi giderebileceği sistemlere ve bunların eğitici malzemelerine ihtiyaç gözüküyor.

6) Bölge insanının seyirci olmak yerine katılımcı haline gelmesi ve bölge kalkınmasının el birliği ile yerel ve milli sivil toplum örgütlerini de hâdisenin parçası hâline getirecek bir koordinasyon ve sisteme ihtiyaç olduğu gözüküyor.

Afetlerde sivil toplumun gücü ve MÜSİAD örneği

Afetler tabiî ve insan ürünü olarak ikiye ayrılır. Deprem ne kadar tabiî bir afet ise savaşlar da insan eliyle gelen afetlerdir. Her iki hâlin, mazlum yani âfete uğrayanlarla mazluma yardım etme imkânı olan güçlüler arasındaki irtibatı başlatıcı ve güçlendirici bir etkisi vardır.

Ülkemizde meydana gelen deprem âfeti, bu etkileşimi göstermek ve nasıl olması gerektiğine yönelik müspet örnekler ihtivâ ediyor.

Depremin meydana geldiği ilk andan itibaren öncelikle bölgede yakını olanlar ve hemen sonrasında gönüllüler ordusu diyeceğimiz geniş kitleler âfet bölgesine aktı. Duyguların yoğunluğu, âfetin boyutları belirginleştikçe arttı ve bir seferberlik havasına girdi. Bu gelişme ilk günlerde hava şartlarından ve çoğunlukla organize olmayan yardım çabalarından dolayı yolların tıkanmasına, bölgelerde oluşan aşırı insan yoğunluğu ve gelen samimi ama niteliksiz kişilerin çözüm yerine probleme dönüşmesi ve kötü niyetli kişilerin de yoğunlaşmasıyla bölgeye gelmeyin çağrılarına dönüştü. Trafiği işgal eden ve acil gelmesi gereken kurtarma araç ve gereçlerinin yerlerine ulaşmasını geciktiren bu gelişmeler, organize olmamış toplulukların faydadan ziyade zarar getirebileceğini gösterdi.

Organize olmak gerekiyor

Buna ek olarak, samimiyetle toplanan birçok yardımın organize olmadan bölgeye sevki de, yollara dökülmüş yardım görüntüleri ile hem israfa hem de sonradan yapılacak yardımlarda şüpheye yol açtı. İlâveten kötü niyetli ya da boş boğazların sosyal medyada fayda getirmeyen fitnelerine sebep oldu. Bütün bu göstergeler samimiyetin tek başına yetmediğini, organize olmayan faaliyetlerin etkinliğinin düşük ve hatta zararlı olabileceğini gösterdi.

Bir sivil toplum örgütü olan 33 yaşındaki MÜSİAD tüm vilayetlerimizde organize olduğu için öncelikle İstanbul Merkezi’nde kurduğu kriz masasıyla olaya ilk günden itibaren organize bir şekilde müdahaleye başladı. Öncelikle tüm il başkanlarıyla yapılan görüşmeler neticesinde, âfet bölgesi bölgelere ayrıldı ve yönetim kurulu üyeleri acilen bölgeye gidip görevlendirildi. Üyelerden nakdi ve gayrı nakdi şekilde hızla yardım toplandı, bölge sorumluları ihtiyaç belirleme işini, merkezdeki arkadaşlar ise lojistik organizasyonları yaptı. Kısa sürede bölgedeki tüm il ve ilçeler dolaşılarak, Türkiye’nin her yerinden ve yurt dışından gelen yardımlar koordineli şekilde bölge merkezlerine, oradan da ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı. Bir hafta gibi kısa sürede 2 bin tırı aşan yardımlar toplandı, tasnif edildi, bölge depolarına, oradan da kayıtları tutularak ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı.

AFAD, Kızılay ve ilgili Bakanlıklarla İstanbul Genel Merkez’den koordine edilen bu çalışmalar, bölgede bizatihi genel başkan, yönetim kurulu ve üye işadamlarının gece gündüz çalışmasıyla ihtiyaç sahiplerine organize bir şekilde dağıtıldı. Bu faaliyetin etkinliği ve intizamı Sayın Bakanlarımız, Genel Kurmay başkanımız ve bölge yetkilileri tarafından takdirle karşılandı ve bizatihi teşekkürlerini ilettiler.

Bir sivil toplum kuruluşu olarak MÜSİAD gerek çadır kent ve gerekse konteynır kent kurma çalışmalarımızda AFAD ile birlikte organize olarak bir âfet karşısında dayanışmanın organize şekilde yapılmasına güzel bir örnek teşkil etti. Kendisi bir yardım kuruluşu olmamasına rağmen manevi mesuliyet şuuruyla ve ülke çapında ortaya çıkan bu yıkıma duyarsız kalması elbet mümkün değildi.

Depremin meydana geldiği ilk andan itibaren öncelikle bölgede yakını olanlar ve hemen sonrasında gönüllüler ordusu diyeceğimiz geniş kitleler âfet bölgesine aktı. Duyguların yoğunluğu, âfetin boyutları belirginleştikçe arttı ve bir seferberlik havasına girdi

32 yıl önce başlayan iyilik yarışı

MÜSİAD 32 sene önce henüz 150 üyesi varken, 1991 Mart ayında sınırımıza aç susuz dayanan Peşmergelere gönderilen yardım kamyonları ile başlayan yardım seferberliğini, aynı yılın sonunda Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinin Ermenistan tarafından işgaliyle daha organize bir faaliyete dönüştürdü. 1994 senesinde Bosna Hersek’te ortaya çıkan soykırımda da Türkiye çapında toplanan yardımlar ve bölgeyle irtibat halinde yapılan destekler önemli bir altyapı oluşturdu. Bir sivil toplum kuruluşunun nasıl bir milli ve mânevî mesuliyet taşıması gerektiğine güzel örnek oldu.

Ölen kardeşlerimize rahmet, acılı ailelerine sabırlar diliyorum. Milletimize en zor anda bile uyanıklık vermesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Dünya imtihan dünyası. Fakat Allah’ın kudret elinin cemaat yani birlikte hareket edenlerin üzerinde olduğu da unutulmamalı.

Vesselam…