Dünyanın gelişen ekonomik modeli “EgoEko”

EROL YARAR
Abone Ol

Dünyamızda son on yılda başlayan, gelişen ve herkesin elindeki telefonla bütünleşen yeni bir hayat tarzı oluştu. ‘Selfie’ yani ben veya Arapça ’ene.’ Elimizdeki telefon bizi diğer insanlarla görüşme yani iletişim kolaylığı sağlıyordu ve her daim iletişimin etkin gücünden faydalanıyorduk. Ama ‘selfie’ kavramı ve akabinde gelen eylemler ile cep telefonu, başkasıyla iletişim yerine kendimizle ve bizi oluşturan gerçekliği de aşarak imaj ve toplumda statü oluşturma merkezi oldu. Bunun karşıtı olan ben merkezli düşünce ve davranışların sona erdiği yerde, ‘sen’ ve ‘biz’ başlar. Öze yönelik kâmil muhasebe, dışa yönelik fiiller, topluma ve başkalarına dönük fayda üretmeye yönelir. İçinde bulunduğumuz zaman selfie yani ego zamanı ve dolayısıyla ekonominin yöneldiği alan da bunu besleyip bundan beslenir oldu.

İktisadın temeli; insan ve onun şekillendirdiği çevredir. ‘Fikri ne ise zikri odur’ sözü, fikir ve onun şekillendirdiği hâli/fiilleri temsil eder. Günümüz dünyası, ben merkezli bir ekonomik yapı arz ediyor. Bu yapı, kişi psikolojisini ve toplamında sosyal psikolojiyi, neticesinde alışveriş modellerini etkiliyor. ‘Sana ne alayım’ azalırken, ‘ben ne alayım’ öne çıkıyor. Anne, baba günleri ile toplum yapısı kısmen düzeltilmeye çalışılsa da, selfie kavramının getirdiği ben merkezli, kendini toplum içinde etkin konumlama arzusu ‘like’ yani beğenilme dürtüsü ile yetişen nesillerin değer yargıları ve buna bağlı alışveriş kültürleri ile çok değişiyor.

Kişi kendi kültürünü oluşturuyor

Öncelikle moderniteyi çok aşan günlük ve hatta anlık tüketim modelleri gelişiyor. Zaman yani (dayanıklılık) ve estetik (güzel) kavramları, yerini hedonistik yani haz merkezli, ‘like’ odaklı, orijinal olmak ötesinde absürt yani hiç görülmemiş şeyleri yaparak farklılaşma, daima en orijinal, en güzel ve en iyi, en farklı olma gibi bir zirve yarışına gençleri ve asrımıza ait olarak yetişkinleri de içine çekiyor.

‘Selfie’ ve devamında ‘like’ alma ve ‘TT’ olma amaç olunca, her türlü davranış mubah görünüyor ve her kişi kendi kültünü oluşturuyor. Takipçi sayısı ayrı bir kriter olarak fenomen olma ve Youtube izlenme miktarları ve sonunda havuç olarak gelir getirmesi ana hedef hâline geliyor.

Sanal dünyanın sunduğu bu modeller metaverse ile çok farklı bir boyuta taşınacak. Bütün bunlar, kadim insanlık modellerinin kalıpları dışında, reel olandan sanal olana bir büyük değişimi işaret ediyor. Sanal ilişki ve mutluluklarda süreklilik önemli değil, haz merkezli yapı hazzı sağladığı takdirde sebep sonuç ilişkisinden kopuk yaşıyor. Cinsiyet başta olmak üzere her şeyin metalaştığı yani gelir getirdiği bu yapı, ağır psikolojik ve sosyal sorunları da beraberinde getiriyor.

Sanal alemde var olmak

Filtreli hayal hayatlar, genç olma ve kalma merkezli hayat talepleri ve doğalı dışlayıp, sanal ve suni olana yöneliş; fıtrata yani yaratılış hikmet ve gerçeğine ters olsa da yaygınlık kazanıp kanser gibi metastaz yaparak tüm fertleri etkiliyor. Bunun iktisâdî yansıması; hızlı tüketim değil onun fevkinde anlık tüketime yönelmek ile neticeleniyor.

İnternet üzerinden alışveriş inanılmaz hızla artarken, eve getirme hizmetlerinin yaygın ve hızlı olması yeni ‘egoeko’ sistemini güçlendiriyor. Üretim modelleri, internet hızına paralel, esnek ve hızlı olmakla başarıya erişiyor. Bir tarafta aklınızdan geçeni tahmin eden algoritmalarla önünüze cep telefonunuzla sevdiğiniz şeyler konulurken, diğer tarafta endüstrinin pompaladığı ürünler, fenomenler eliyle kişiye cazip hâle getiriliyor. Kafes dövüşünün popüler olduğu bir çağda, kuralsızlığın merkezi olan sanal dünya kendi ahlâkî değerlerini sorgularken, internet şirketleri kendi kurallarını koyarak Amerika başkanını dahi yasaklayabilecek bir güce erişmiş durumda. “Düşünüyorum öyleyse varım” bilinci “sanal âlemde varsam varım” a dönüşmüş durumda.

Hızlı yetmez en hızlı

Her hayat biçimi kendi iktisâdî yapısını oluşturur. Günümüzün ekonomik dönüşümü de selfie ve like üzerinden ‘egoeko’ya dönüştü. Kredi kart destekli anlık alım imkânları, şehir içlerinde huzuru bozan motorlu dağıtım sistemlerini ‘hızlı yetmez en hızlı’ teslim sistemiyle pek yakında dronlarla gökten yağan mal teslim sistemine dönüşecek.

Gökten rahmet bekleyen anlayışın gökten mal bekleyen anlayışa dönüşmesi, hazların fizîkî hızı da aşarak sanal âlemde en hızlı ve anlık hazza evrilmesi artık ufukta gözüktü. İnternet ödemeleri, anlık alışveriş, en hızlı teslimat sistemi Amazon gibi uluslararası devleri doğururken, ülkemizdeki ‘Getir’ firması gibi başarılı örneği de uluslararası hâle getirdi.

Kaçınılmazı engellemek imkân dışıdır. Bu gelişme, pandemi ile hız kazandı ve bazıları buna ‘büyük dönüşüm’ ve sair isimler takıyor. ABD içinde çok iyi takip edilen internet ekonomisi 2008 yılından 2021 yılına kadar her yıl yüzde 20 gelişerek 17 milyon kişiye iş imkânı sağladı ve ABD GSMH (milli hâsıla)’sına 2.5 trilyon dolar katkı sağlayacak boyuta geldi. Başka önemli yanı, küçük işletmelerin bu ortama hızlı girebilme ve büyüme imkânı. Henüz 6 yaşında olan ‘Getir’ firması ülkemizi aşarak, ABD de binlerce kişiyi istihdam eder hâle geldi.

Hâdisenin bir boyutu da gelişen ‘egoeko’ dediğimiz iktisâdî gelişmenin tüm dünyayı sarması ile bu yapının getirdiği iktisâdî büyüklüğü yakalamak ve üretim modellerini buna göre tasarlamak suretiyle bu entegre sistemden faydalanıp, ülkemizin kalkınmasını ve ülke insanımızın hayat standardını yükseltmek olmalı.

Benden bize geçmeliyiz

Diğer yandan ben merkezli yapıyı sömüren bu çarkların farkında olarak, âile içi ve okul eğitim sistemlerini geliştirerek ve sivil toplum kuruluşlarının sistemde aktif hâle gelmesini temin ederek, kendimizi benden bize çevirecek eylemleri bu altyapıdan faydalanarak yönlendirmek ve menfî olanı müsbet olana çevirerek, anlık ben merkezli düşünce ve eylemden anlık biz ve ihtiyaç sahiplerine koşma sistemine yönelmek olmalıdır.

Gerek kendi çevremizde ve ülkemizde, gerekse dünyada olan biteni hızlı değerlendirme ve herkese hızlı erişebilme sistemini; çevremize ve insanlığa en hızlı fayda sağlayacak sisteme çevirmek lazım. ‘Ben’i merkeze alan, sistemin algoritmaları ile sürekli tahrik edilerek bitmek bilmeyen isteklerini, ihtiyaç sahiplerini bulan algoritmalara dönüştürüp, onların ihtiyacını gören ‘sen’ sistemine çevirecek entegrasyonu kurmak gerekiyor. ‘Bana getir’i ona götür’e çevirmek diye özetlenecek bu kavram, hediyeleşmek, yardımlaşmak gibi temel kavramlarımızı sistem içine yerleştirecek, sistemi değiştirmekle değil dönüştürmekle alâkalı olacak.

Her gelişmenin, her yeniliğin müsbet ve menfî yanları vardır. Aklın ve vicdanın durması gereken yer, bunların ıslâhı ve müspet yola dönmesini temin edecek fikirleri ortaya koymak ve bu çerçevede eylemleri gerçekleştirmek olmalıdır. Gayret bizden, tevfik Allah’tan.

Vesselam…