Erdoğan, Putin ve Bin SelmanÜçü de yönetici ama sadece biri lider

YVONNE RİDLEY
Abone Ol

Hırslı olmak, sert, uzlaşmaz bir karakter taşımakla yönetici koltuğuna oturmak belki mümkün. Ancak bu vasıflar lider olmaya yetmez. Lider olmak için şefkat gerekli. İnsanlığa saygı duymak, zayıf ve savunmasız kimseleri koruyup kollamak... Gerçek bir lider kaşını çatmışsa, karşısında sıradan insanlar değil sadece zalimler vardır.

Son zamanlarda Batılı köşe yazarları daha çok üç yönetici hakkında yazılar kaleme alıyorlar. Bunlar, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ve Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman. Kimilerine göre bu üç yönetici arasında pek çok ortak yön bulunuyormuş. Söz gelimi üçü de fazlasıyla hırslıymış. Nereden baksanız saçma bir yorum. Bir kere hırslı olmayan lider olabilir mi? Üçü arasında bir benzerlik söz konusu değil. Ama farklı yönlerinden bahsetmek mümkün. Üçünün de dünya görüşü çok farklı mesela. Coğrafya algıları da öyle. Dahası Erdoğan’da öyle bir haslet var ki, onu Putin ve Bin Selman’dan kesinlikle ayırıyor. Nedir o? Şefkat.

Erdoğan, cumhurbaşkanlığı boyunca milyonlarca masum hayatı korumak için çırpındı durdu.

Erdoğan, cumhurbaşkanlığı boyunca milyonlarca masum hayatı korumak için çırpındı durdu. Oysa Putin de, Bin Selman da tam aksi bir çizgide, milyonlarca insanın ölümünde büyük pay sahibi oldu. Putin Suriye’deki yıkımın öncüsü olurken, Bin Selman da Yemen’i tarumar etti. Her ikisi de hastaneleri, camileri, okulları ve sivil alanları bombalamayı marifet bildi.

İkisi de birbirinden zâlim

Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda parçalarına ayrılarak öldürülmesi Bin Selman’ın zâlimliğini bütün dünyanın âdeta gözüne soktu. Kendisine borazanlık etmeyen din adamlarını ve kadın aktivistleri cezaevlerine tıkıp işkencelere uğratması da üzerine tüy dikti. Suudi petro-doları, Arap Baharı’nın özgürlükler vaat eden iklimini kışa döndürmek için despot rejimlere adeta yağdırıldı. Coğrafya kan gölüne döndü, istikrarsızlaştırıldı.

Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda parçalarına ayrılarak öldürülmesi Bin Selman’ın zâlimliğini bütün dünyanın âdeta gözüne soktu.

Ya Putin? O da Bin Selman’dan hiç aşağı kalmadı. Rusya’nın tarihten gelen İslam korkusu Putin döneminde daha bir tahkim edildi, özgürlükten başka talebi olmayan zavallı Çeçen halkı ilk kurban oldu. 23 Eylül 1999 gecesi, çiçeği burnunda Başbakan Putin, Rus savaş uçaklarına Grozni'yi vurma emrini verdi. Bir hafta boyunca sınırda toplanan Rus güçleri, yıkıcı bir hamleyle Çeçen topraklarına taarruza geçti.

Çeçenistan'daki 800 bin sivilin yaklaşık 300 bini Rus taarruzundan canını kurtarmak için kaçmak zorunda kaldı. Pek çoğu komşu topraklara sığındı. Kimse ölü sayısını kesin olarak bilmiyor ama başkent Grozni, tıpkı son yıllarda Halep'te gördüğümüz sahneleri hatırlatan bir görüntüye sahipti. Çeçenistan’ın başkenti Putin’in emriyle yerle bir edilmişti.

Çoktan içerde olmalıydılar

O yılın 31 Aralık günü Putin terfi edecek ve Rusya Devlet Başkanı olacaktı. İktidara giden yolda binlerce mâsum Çeçen'in hayatını kaybetmiş olması kimin umurundaydı? Şaşırtıcı yükselişinin zalimliğiyle doğru orantılı olduğu Çeçenistan, Ukrayna ve Suriye örneklerinde defalarca ispatlandı. Şu dünyada gerçek bir adâlet olsaydı Putin’in de, Bin Selman’ın da savaş suçlusu olarak çoktan yargılanıp içeri tıkılması gerekiyordu. Ama yok işte!

  • Putin-Bin Selman ikilisi, acımasız oldukları kadar kocaman kibir abideleri aynı zamanda. Başka hayatları umursamayan, bilhassa güçsüzleri ezmekten zevk alan marazi tipler.

Erdoğan da çetin cevizin teki. Tavizsiz bir mücadeleci. Fakat acımasız, zâlim bir karakter değil. Hiç olmadı. Arakan Müslümanlarından bahsederken gözlerinin sulandığına şahit oldum. Esed rejiminin zindanlarında işkence gören 7 bin Suriyeli kadın ve 400 çocuk hakkında konuşurken sesinin titrediğini kendi kulaklarımla duydum.

Mâzlumlar Erdoğan’a duacı

Başkent Trablus'taki üç milyon Libyalı yatıp kalkıp Erdoğan'a dua ediyor. Onun müdahalesi olmasaydı, Rus destekli haydut Hafter kimbilir ne cinayetler işleyecekti! Suriye'den kaçan dört milyona yakın bir nüfus Erdoğan'ın ülkesine sığındı. Yine dört milyonluk bir nüfus, son özgür Suriye vilayeti olan İdlib’de barınabiliyorsa, bunu Erdoğan’a borçlu.

Evet, üç yönetici hakkında konuşuyoruz. Ama aralarından sadece biri gerçek mânâda lider. Sıradan insanların, yani sokağın sesine kulak kesildiğinizde Erdoğan farkını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Nitekim 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminde silahsız bir şekilde sokağa fırlayan, canını siper edinen Türk halkının tavrı ortada.

Putin ve Bin Selman için kim sokağa fırlar?

Bugün Moskova'da böyle bir darbe girişimi olsa Rus halkının Putin’e aynı desteği vereceğinden pek emin değilim. Keza aynı şekilde, Bin Selman için kaç Suudi silahsız bir şekilde sokağa fırlar, tereddüt bile etmeden kendini tankların önüne atar? Belki de hiç kimse!

Bugün Moskova'da böyle bir darbe girişimi olsa Rus halkının Putin’e aynı desteği vereceğinden pek emin değilim.

Hırslı olmak; sert, uzlaşmaz bir karakter taşımakla yönetici koltuğuna oturmak belki mümkün. Ancak bu vasıflar lider olmaya yetmez. Lider olmak için şefkat gerekli. İnsanlığa saygı duymak, zayıf ve savunmasız kimseleri koruyup kollamak...

Gerçek bir lider kaşını çatmışsa, karşısında sıradan insanlar değil sadece zalimler vardır.