“Gayri Müslim bir sufî olmaz ama filozof olur"

SAMET TINAS
Abone Ol

İslam dünyasında düşüncenin Gazzalî’den sonra durduğu “yalanı” söylendi hep. Kimse de zahmet edip dirsek çürütmedi bu sahada. Birkaç isim müstesna. İşte o isimlerden biri olan Prof. Dr. Ömer Türker ile Ketebe Yayınevi’nden çıkan “Anlamı Tamamlamak” kitabı üzerine konuştuk.

Kitabı yazmaktaki gayeniz neydi?

Ömer Türker

Kitabın ana gayesi, İslam düşünce geleneğine ilişkin genel okurda bütüncül bir idrak oluşturmaktı. Bu gayeyle bağlantılı olarak iki alt amacından bahsetmek mümkündür. Birincisi, sıklıkla kullanılan “Anadolu irfanı” terkibinin mazmununu açıklığa kavuşturmak ve bu terkibin tarihsel bileşenlerini ortaya koymaktır. İkincisi ise Türkiye’de İslam düşünce tarihine ilişkin çalışmalarımızın geldiği seviyeyi ana hatlarıyla genel okur için ulaşılabilir hale getirmektir.

Eserinizde “İslam felsefesi” terkibi üzerinde durmuşsunuz. Ne anlamalıyız bu terkipten?

İslam felsefesi terkibi, en genel mânâsıyla İslam medeniyetinde yapılan felsefî üretimin tamamını ifade eder. Terkipteki İslam kelimesi, münhasıran İslam dinini anlatmaz ama İslam dini etrafında kurulan medenî hayatı ifade eder. İslam medeniyeti, İslam diniyle ilişkili olduğu ölçüde İslam felsefesi de İslam diniyle ilişki hâle gelir. Bu sebeple İslam medeniyetinde Müslüman olsun gayrimüslim olsun İslam medeniyetinde fizik, matematik, metafizik, ahlâk ve siyaset alanında tefekküre katkı sağlamış herkes İslam felsefesi çatısı altında değerlendirilir. Bu bağlamda gayrimüslim bir müfessir, fakih, mütekellim veya sufîden bahsedilemez ama gayrimüslim filozoflardan bahsedilebilir.

“Bilmek” ile “anlamak” ayrımını nasıl yaparsınız?

Bilmek ile anlamak ayrıştırılabilir mi?

Aslında bilmek, dakik anlamıyla düşünüldüğünde anlamaktan hatta yapmaktan ayrıştırılamaz. Bilmek, anlamak, keşfetmek ve yaşamak gibi kelimeleri, aslında bir şeyi kavrama faaliyetinin değişik aşamalarını veya muhtelif yönlerini ifade eden kelimeler olarak anlamak gerekir. Bütün bunlar tahakkuk ettiğinde bir şeyi hakkıyla bilmiş oluruz.

Filozoflar, mutasavvıflar ve mezhep imamlarının İlahî isim şerhlerini yazmışsınız? Teorik bir fark var mı arada?

Evet, aralarında ciddi farklılıklar var. Filozoflar, Allah’ın zatının varlıktan ibaret olduğu, hayat, ilim, kudret, irade gibi sıfatların ise tamamen varlık anlamına indirgendiği ve nedensellik kurallarına göre etkisini sürdürdüğünü bir teori geliştirmiştir. Sûfîler, ilahî isimlerle kulun nasıl ahlâklanacağını ve kul bir ilahî ismi bildiğinde onda hangi hallerin ortaya çıkacağını belirginleştiren bir teori geliştirmiştir. Kelâmcılar ise Allah’ı tenzih etmeyi amaçlayan ve bununla birlikte O’nun âlemle ilişkisini temellendirecek bir isimler teorisi geliştirmiştir.

Dindarlık ve ahlâk ilişkisinden bahsetmişsiniz. Ahlâkın kaynağı din midir?

Kanaatimce ahlâkın kaynağı din değildir. Ahlâk, Allah’ın varlığına ve insanın kendi gayesine ilişkin idrakten kaynaklanır. Bu sebeple insanda metafizik bir idrak tahakkuk etmeden hakiki anlamıyla ahlâktan bahsedemeyiz, daha ziyade bir arada yaşamayı mümkün kılan kurallar ve âdetlerden bahsedebiliriz. Ahlâk, saf bir iyilik anlamına ulaştığımızda yahut ulaşma umudunu beslediğimizde farkına vardığımız bir şeydir.

  • ÖMER TÜRKER
  • 1997’de Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde, erken dönem Kur’an tefsirinin epistemolojik çerçevesini inceleyen “Mukâtil b. Süleyman’ın Te’vil Anlayışı” başlıklı teziyle (1999); doktorasını ise Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin Te’vil Anlayışı: Yorumun Metafizik, Mantıkî ve Dilbilimsel Temelleri” adlı çalışmasıyla tamamladı (2006). Bir dönem İSAM kadrosunda bulunan Türker, birçok kitap ve makaleye imza atmıştır.