Gazze’nin alenileştirdiği hakikatler

HABER MASASI
Abone Ol

Hz. Nuh Tufanı insanlık tarihinde ne kadar büyük bir kırılma noktası teşkil etmekteyse Aksa Tufanı da modern zamanlar için tarihi ehemmiyeti havi, benzeri bir kırılma noktası. Dünyanın her yerine yayılmış Müslümanların idarecilerinin hepsinin takkesi düştü. Meğer başlarındaki o sırma saçların hepsi takmaymış. Ve hepsinin de boğazında bir boyunduruk asılıymış. Bütün o boyundurukları tutan eli de gördük nihayetinde. Aynı vaziyet cemaatler için de, kanaat önderleri için de cari. Meğer ‘iki buçuk milyarlık İslâm âlemi’ yakıştırması da boşmuş. Acaba Aksa Tufanı başka hangi hakikatleri açığa çıkardı? 12 başlıkta hülâsası...

1) Aksa Tufanı’nın akabinde çok geçmeden ayıldık ki sahiden de dünyayı Yahudiler yönetiyormuş. Bugüne kadar bu görüşleri müdafaa edenlere hep birlikte bıyık altından güldük ama meğer iddialarının bile fevkinde haklılarmış: Dünyanın herhangi bir yerindeki her cins yaprak, ancak Yahudiler öyle istediği vakit, onların menfaatlerine hizmet ettiği için kıpırdıyormuş. Farkındayım, böyle söylendiğinde ve burada kalındığında Müslümana asla yakışmayan bir söz söylemiş bulunurum. O yüzden meramın tamamına buyurunuz: İnsan icadı kapitalizm, bütün öteki ideolojilere de inançlara da ve hatta dinlere de galebe çalmış vaziyette. Batıl geldi ve hakka (Küçük h ile.) galip gelmek üzere. Hem de iki buçuk milyar sözde Müslümana rağmen. Lâfta kalan Müslümanlık, alenileşti ki özdeki kapitalizme mağlûp. Elbette bu elim vaziyet İslâmiyet’in değil, kabuk Müslümanlarının hezimeti. Müslümanın dillere destan izzetini temsil vaziyeti, bir avuç yetime bahşedilmiş vaziyette. Ve açlığa, susuzluğa ve her türlü yokluğa mahkûm edilmiş öbür Filistinlilere.

Lâfta kalan Müslümanlık, alenileşti ki özdeki kapitalizme mağlûp.

2) Gazzeliler üzerinden Yahudi’nin iktisadi nizamı kapitalizm ve onun siyaset nizamı demokrasi bütün dünyaya kudretten patlayasıca pazılarını göstere göstere meydan okuyor: Var mı bize yan bakan? Hiç kimse bu vahşi naraya itiraz edemiyor! Kimsecikler onların emrine itaatsizlik etmiyor. İtaatsizlik hayali kuran derhâl derdest ediliyor; hem de gene kendi yakınındakilerce. Elân dünya üzerinde Yahudi’ye kafa tutan yegâne itiraz kaydı, seksen senedir sesleri kısılmış mazlum Filistin ahalisine ait.

3) Yahudi, mutlaklaştırmaya bir adım kala mesafesine taşıdığı hunhar idari nizamını perçinleye dursun, bütün dünya idarecileri bu menhus hâle dünden razı. Daha doğrusu onlar kendi hâllerine razı. İdare eder göründükleri ahalinin hâli umurlarında mı? Kendi öz torunlarının istikbâli kendilerince garantide ya. İnsanlık için adeta yolun sonu ama Yahudi ve onun insanları nizama sokma anlayışı kapitalizm için pek mühim bir merhalenin arifesindeyiz: Yahudilik, yani Yehova, altında tecessümün ve banknotta temsilin itikadı, bugüne kadar sadece onların batıl rabbi iken şimdi herkesi altının ve paranın putuna ibadete mecbur bırakıyorlar. Fiilen sizin de Yahudi olmanızı istemiyorlar; hatta museviliğinize bile razı değiller. Tek istedikleri, münafıkça dahi olsa onların altından buzağısına secde etmeniz... Paranın emsâlsiz iktidarına ve onun boşluk bırakmayan itaat yüklü âlemine hoşgeldiniz.

4) İnsanlık tarihi boyunca Yahudiler, yaşadıkları her yerde nice nice herzeyi gizli gizli yemek mecburiyetinde kaldılar. Birçok yerden de gene bu vahşetleri, sapık inançları ve merhametten ari muamelâtları yüzünden sürüldüler. Ama şimdilerde, modern diye tesmiye edilen safahatın akabinde öylesine bir iktisadi kuvvete ve siyasi kudrete ulaştılar ki mazide tenhalarda karıştırdıkları haltları, şimdilerde alenen, bütün dünyanın gözü önünde ve korkusuzca işlemekteler ama kimsecikler de çıkıp onlara “Bu ne vahşet yahu!” diyemiyor. Üzülen ekâlliyetse ancak içten içe kahrolabilmekte, en fazla sokağa çıkıp aksülamelini gösterebilmekte; o kadar. Tuhaf olan şu ki dünyanın çeşitli yerlerindeki nümayişlere bakarsak, Gazze’deki tarihte eşi benzeri görülmemiş bu gaddarlıktan en az üzülenler Müslümanlar. En azından manzara böyle. Öte yandan Yahudiler, tarihlerinde ilk kez yeraltından yerüstüne çıktı; gettodan dünyanın merkezini fethe çıkmış bulunuyorlar. Ruhlarındaki çürümüşlükten artık utanmıyor; tersine, bu kokuşmuşlukla gurur duyuyor ve yozluklarını alenen teşhir ediyorlar.

5) Devleti Aliyye yıkıldı yıkılalı Müslümanlar, remz şahsiyetini kaybetti. Hilâfetin ilga edildiği günden itibaren nerede bir fenalık edilse hemen Müslümanların üzerine yıkılması âdet hâline geldi. Bütün o terörle irtibatlandırmalara, hatta terör ile İslâm’ı bir ve eşit göstermelere rağmen Aksa Tufanı ile şeksiz-şüphesiz gördük ki başta tescilli palavra IŞİD olmak kaydıyla dünyada herhangi bir Müslüman terör örgütü yok; hiç olmadı. Bu tespit şu hakikati ne kadar örter, bilinmez: Bir asırdır Müslümanlar, kendilerini temsil edecek bir makamın eksikliğini artık hissetmiyorlar; tersine, başsızlığa fena hâlde alıştılar. Başsızlığa yani ezilmeye, itilip kakılmaya: köleleştirilmeye. A...h’a kul olmaktan sakınan zamanımızın lâfta Müslümanları, Yahudi’ye köle olmakta bir beis görmüyor. Gel de hayret etme.

6) Ahalisinde Müslümanların ekseriyetle bulunduğu iddia edilen memleketlerdeki idarecilerin istisnasız hepsi, birer Yahudi kuklası... En azından iktidarlarını borçlu kaldıkları o merhametsiz kudrete gönül borçları var. Gördük ki Müslüman ahalinin idarecilerinin iradesi, bir buçuk asır evvelinin herhangi bir kölesinin iradesinden bile az. Onların iradei şahaneleri, Müslümanları kan kustururken işe yaramakta; o kadar. Ötesi onlara haram. Ötesi yani Müslümanın haysiyetini muhafaza ve müdafaa safhası.

7) Yahudilerin Gazze’deki bu gaddarane hamlelerinin arka plandaki hâmileri, ahalisinin ekserisi Müslüman addedilen memleketlerin idarecileri... Demek ki dünyanın herhangi bir yerinde yaşanması muhtemel Müslümanca bir kalkışmanın ilk faslının, o memleketteki güya kendilerinden idarecileri ve hempalarını alaşağı etmek şeklinde cereyan edeceğini tahmin, falcılığa girmese gerek.

8) Birçok bakımdan tarihi bir kırılmanın eşiğindeyiz. Bunlardan biri de orduların maksadı. Tarihteki her ordu, kendi ahalisini ve tebaasını müdafaa maksadına hizmet ederken artık dünyanın her yerindeki istisnasız her ordu hem o memleketteki, hem de hariçteki Yahudilerin emniyetine hizmet maksadına matuf hâle getirilmiş vaziyette. Artık harplerdeki esas mesele, bir ordunun hangi memleketin ordusuna karşı muharebe ettiği değil, asıl hangi Yahudi’nin, hangi menfaatine hizmet ettiği, hangi Yahudi’nin emniyetini muhafazayla vazifelendirildiği. Zaten bir asırdan beridir ahalisi Müslüman memleketlerin orduları, memleketi harici değil, dâhili düşmanlara karşı koruyacak zihniyetle tertip edilegelmekte. Yani düşman dışarıda değil, içeride kabûl edilmekte. Orduların baş düşmanları ne komşu memleketin orduları ne de ezeli düşmanları. Her Müslüman memleketin ordusunun adı konulmamış esas düşmanı, kendi ahalisi; Müslümanlar yani. Bu sebeple hiçbir ordu en büyük düşmana, Yahudi’ye kılıç çekmemekte; çe-ke-me-mek-te! O yüzden zaman zaman harici düşmanlara saldırılsa da her ordu, hafi maksada matuf iş görür. En hazmedilebilir ifadesiyle, dünyanın bütün orduları kapitalizmi muhafaza ve müdafaaya hizmet eder.

Gazzeliler üzerinden Yahudi’nin iktisadi nizamı kapitalizm ve onun siyaset nizamı demokrasi bütün dünyaya kudretten patlayasıca pazılarını göstere göstere meydan okuyor: Var mı bize yan bakan?

9) Bu lânetli kavim, bütün tarihleri boyunca en kesif bir tarzda yaşadığı hissi, korkuyu, şimdilerde evvelâ Müslümanlar olmak kaydıyla bütün insanlığa yaşatmak hedefindeler. Demek ki Yahudi, insanoğluna sadece kendi tanrısını değil, onunla özdeşleşmiş korkuyu da devr maksadında. Dünyanın her kültüründe Yahudi, korkaklıkla özdeşleşmiştir. Ve yalancılıkla. Yalanı zaten itikatları emretmekte. Sahiden de korkaklık ve yalancılık Yahudi’nin adeta tabiatı hâline gelmiştir. Görünen o ki kapitalizmin mutlaklaştırılan hâkimiyetinin arifesi safhasında Yahudiler, efsaneleşmiş korkaklıklarını üzerinden atmış ve tarihlerinde ilk defa cesurca kâlplerindeki binlerce senelik kini Müslümanlara korkusuzca kusmaktalar. Korkusuzca ve hayâsızca. Korkuyu üzerinden atan Yahudiler, belli ki şimdilerde bu melun hissi başkalarına aşılama gayretindeler; en başta da idarecilere. Belli ki sonraki fasılda ise çok daha zalimane ve pek gaddarane bir merhametsizlikle saldıracaklar. Korku şeytanının bacağını kırdılar bir kere; sadece bacağını mı, kafasını da. Müslümanlarsa bunca alenileşmesine rağmen bu zulmün sadece Gazze’yle sınırlı kalacağına inanmayı seçtiler. Bereket Yahudi’nin şerrini bizden daha evvel fark etmiş ve doğrusu bizden daha iyi bilen Hıristiyan ahalinin bir kısmı, bize nispetle Yahudi’ye nefret beslemeye devam etmede.

10) Bütün İslâm âlemi (Hangi yüzle hâlâ böyle bir âlemin var olduğunu iddia ediyorsak.) şu ân gözünü dikmiş, Yahudi’nin merhametini beklemekte. Yahudiler yani kâinatın en merhametsizleri, merhamete gelecek de Gazzeli çocukları aklın almayacağı vahşetle katletmekten vazgeçecekler; o da şimdilik. Yahudi’den merhamet dilenir hâle getirildik. Hâlbuki merhameti bir tek kendilerinden olana gösterme zihniyetinin adıdır Yahudilik. Ha Yahudi’de merhamet, ha miskinde servet.

11) Müslümanların idarecilerinin iradesi milli para gibi. Zamanla ve mekânla mahdut. Aslında alelâde bir kâğıt parçası. Gelgelelim övgü yüklü ve gönül alıcı lâflarıyla idarecileri (Meslekleri tam da bu değil mi zaten!) Müslümanları oyalayadursun, bu sadakatleri sayesinde Yahudi efendileri tarafından mükâfatlandırılacaklarını umuyorlar ama pek yakın bir vakitte işin rengi değişecek. Değişmeli. Çünkü Yahudiler, sadece Müslümanların idarecilerini satın aldı; Müslümanların kendilerini değil. İhtimâller belli: Pek yakında ya bu mezalimden mustarip ahali galeyana gelip idarecilerini alaşağı maksatlı bastırılması çetin bir kalkışmaya girişecek veya herkes kuzu kuzu yerinde oturacak ve bir vakit sonra da evvelâ Müslümanların yaşadığı bütün memleketler, akabinde Hıristiyan diyarları ve nihayetinde de dünyanın geri kalanı Gazze’ye dönüşecek. Yani kıyamet. Bu olmayacakmış gibi görünen ihtimâlin olmaya başladığını bir anlayabilsek.

12) Şu ânda Yahudileri dünyanın her karışını içerecek bir dünya devleti kurmaktan alıkoyacak bir kuvvet ve irade yok yeryüzünde. Satın alınmış veya korkutulmuş idarecilerin boyun eğmeyeceği bir emir söyleyebilir miyiz? Sormaya cesaret edemediğimiz, aklımıza geldiğinde binbir türlü nefs hilesiyle zihnimizden kovaladığımız o suâli sormanın vakti: Gazzeliler Müslümansa biz neyiz? Ve bu sefil ahvalimizle biz hâlen daha Müslümansak Gazzeliler ne? Sivrisineğin sazını anlamayanlar için şöyle soralım: Kim Müslümanca hareket ediyor, biz mi yoksa Gazzeliler mi?