Günlerden kıyamet ve Gazzeli bebeklerle karşılaşma

KEMAL ÖZER
Abone Ol

Kıyamet saati gelip çattı. Her yer hallaç pamuğu gibi atılmış, dağlar, okyanuslar birbirine girmiş, büyük bir çığlığın ardından derin bir sessizlik çökmüş yeryüzüne. Ortada ne zalim kalmış ne de mazlum…

Güçlü de zayıf da zengin de fakir de iyi de kötü de inanan da inanmayan da genci de yaşlısı da ilk yaratılanı son yaratılanı da yeryüzüne iyice yaklaşmış sanki beyinlerin içinde doğan güneşin altında bekleşiyor.

Kimse kimseyi tanımıyor, çok az kişi hariç herkeste inanılmaz bir telaş…

Defterler dağıtılmış kiminin sağ yanı, kiminin sol yanı dağ gibi kabarık…

Ağlayan çok, gülen pek az…

Nasıl bir korku o…

Nasıl bir iç kavuran susuzluğun acısı o…

Yeni bir ses ve sessizlik…

Boynuzlu ve boysunuz koyunların hesaplaşmaları başlıyor.

O da ne öyle?

Bu da mı gerçekten yaşanacaktı?

Bu hesaplaşma daha büyük bir korkuya sebep oluyor.

Sonra tek tek çağrılıyor insanlar ve bu kez sondan başlıyor hesaplaşma ve önce şehitler.

  • Daha anne karnında şehid olan ceninler ve anasına doymadan öldürülen bebeler öne çıkıyor ve
  • - Ölümlerine sebebiyet veren,
  • - Öldürülmelerine destek sağlayan,
  • - Cinayetler karşısında susan,
  • - Dünyalıkları ile açık veya gizli günahları yüzünden suskun kalan,
  • - Makamları yüzünden ses çıkarmayan,
  • - Zalime mal satan,
  • - Zalimden mal alan,
  • - Zalimlerin mallarını alarak zulme katkı yapan,
  • - Ayyuka çıkan zulümlere rağmen hiçbir şey olmamış gibi rahatını bozmayan,
  • - Kardeşinin çığlığına kör ve sağır kesilen,
  • - Bir ben ile ne olacak diyen,
  • - Bu kadarla bir şey olmaz diye köşe bucak kaçan,
  • - Emri bi'l-ma'rûf nehyi ani'l-münkeri terkeden,
  • - İlmiyle âmil olmayan,
  • - Siyaset ve diğer güç odaklarına hakkı tavsiye etmeyen,
  • - Daha nice erkekler, kadınlar, gençler, yöneticiler, amirler, memurlar, tâcirler, hacılar, hocalar, şeyhler, dervişler, sinek kaydı tıraşlılar, sakallılar, âlimler, zalimler herkes ama herkese yönelik “davacıyız” nidaları bir kez daha inletiyor mahşer yerini.

Bu ses karşısında herkes ama herkesin kulakları patlıyor, gözleri yerinden fırlıyor, güneş biraz daha yaklaşıyor insanların üstüne, kimsenin kimsenin yüzüne bakacak mecali yok.

Bir sabi fırlıyor ve ‘Ya Yab!’ diye nida ediyor. Ardından diğer milyonlarca sabi.

‘Ya Rab! Biz bunların hepsinden davacıyız!

Bu siyonist alçaklar bizi acılar içinde kıvrandırıp katlederken,

bu zalim Amerikalılar,

bu kalleş İngilizler,

bu sırtlan Batılılar ve

hepsinden önemlisi annemin, babamın, kardeşlerimin ve diğer Müslümanların çığlıklarına ses vermeyen ve kendini Müslüman addeden her kim varsa hepsinden davacıyız!’

Ve bu bir rüya değil, gerçek!

Hayal değil herkesin kapısını çalacak gerçek!

Bu hikâye değil Allah’ın haber verdiği yaşanacak hâl!

Uzak değil çok yakın!

O halde ey boykot yapmayan insan!

Mazlumdan yana olmayan dünyalı!

Makamları ve koltuklarından korkan yöneticiler!

Kazançlarının azalmasından endişe eden tâcirler!

Zalimi destekleyecek kadar sefilleşen varlıklar!

Binbir bahane üreten Müslümanlar!

Vur patlasın çal oynasıncılar!

‘Gazze’de yaşananları seyredemiyorum’ diyerek gözünü kulağını kapatanlar!

‘Boykot da neymiş’ diyenler!

‘Araplar toprak sattı, arkamızdan vurdu’ yalanlarıyla avunanlar!

Onlar, bunlar, şunlar…

Aklar, karalar…

Uzunlar, kısalar…

Zenginler, fakirler…

Körler, sağırlar…

Kemalistler, İslamcılar…

İnananlar, inanmayanlar

Buyurun işte mizan!

Verin hesabınızı verebiliyorsanız!

Bu satırları yazan kişi bu suâllerin tamamını kendine de sordu ve cevabı kocaman bir hiç, acıklı bir pişmanlık, utanç ve dağ olmuş günah galerisinden başkası değil.

Ayrıca suâl bu kadarcık da değil.

Yaptırdığı bir köprüde bacağı kırılan keçinin şikayetinin hesabını Allah-ü Teâlâ’ya 11 yılda anca veren Hz. Ömer (r.a.) ve bizler!

Hadi çıkın işin içinden çıkabiliyorsanız!