Havf ile recâ arasında

HASAN ALİ TURHAN
Abone Ol

Korkuya kapılma ve de ümitvar olmamıziçin de çok sebebimiz var. Havf ile reca arasında olmak demek; korksak da asla ümitsiz olmamalıyız demektir. Zira O’nun (c.c)kapısı ümitsizlik kapısı değildir. Yukarıda zikrettiğimizmenfi misaller inşallah -üstadın tabiri ile- mayıs ayında yağankar mesabesindedir. Bize düşen ise sadece seferdir.

“İstikbal İslam’ındır” derdi rahmetli üstadımız Kadir Mısıroğlu. Çevremizde olup bitenlere dikkat kesildiğimiz zaman hakikaten de korkuya kapılmamak mümkün değil. Mesela zamanımızın en yaygın şekilde ve hafife alınarak işlenen günahlarından faize baktığımız zaman ürpermemek elde değil. Hakkında açık nass bulunan bir meselenin bu kadar rahat bir şekilde çiğnenmesi tefekkür eden bir mümini korkutmaz mı? Başka bir misal verecek olursak ‘dünya beşten büyüktür’ dediğimiz günlerde kabaran gururlanan göğsümüz, son dönemlerde ekonomik olarak belimizi büken emperyalist ve komünist güçler tarafından ağrıtılmaktadır. İşin üzücü yanı ise maalesef pek bir aksülamel de gösterememekteyiz.

“İstikbal İslam’ındır” derdi rahmetli üstadımız Kadir Mısıroğlu. Çevremizde olup bitenlere dikkat kesildiğimiz zaman hakikaten de korkuya kapılmamak mümkün değil.

Bir diğer kanayan yaramız ise yine dinin temeli olan ahlâkın yozlaşmış olmasıdır. Televizyonların gündüz kuşağı programları, akşam haberleri ve dizi filmler adeta topyekûn ahlâktan mahrum bir cemiyet meydana getirmek için birbirleri ile yarış hâlindeler. Öyle haberler servis ediliyor ki, ‘yahu Müslüman memlekette bu da mı olmuş’ demekten kendimizi alamıyoruz. Gündüz kuşağı programları anneleri ifsad etme derdinde, akşam dizi filmler ise gençliği şizofren anne, şiddet gören kız, baskıcı baba gibi sahnelerle zehirlemekte. Bu durumda ‘RTÜK ne iş yapar’ diye sorma hakkımızı kullanmak kimseyi üzmemeli.

  • Bu menfi durumları müşahede ederek korkuya kapılmak elbette normal olan bir davranıştır. Lâkin öyle vakalara da şahit oluyoruz ki, insanı ümitlendiren âdeta yazımızın başlığını her gün her saat hakkalyakîn görüyoruz. Misal, son yıllarda İslam’ın ve İslâmî tedrisat (eğitim-öğretim) müessesi medreselerin yurdun dört bir köşesine yayılması bu güzel gelişmelerden biri. İnternet üzerinden yâhut yüz yüze olarak gerçekleştirilen medrese eğitimine olan talebin özellikle gençler arasında yüksek olması ümitvar olmamıza sebep teşkil ediyor.

Yine milletimizin yüzakı Bayraktar kardeşlerin yerli ve millî savunma ve taarruz silahları üretmeleri ve birçok ülkeye ihraç etmeleri de bu millet hüviyet-i asliyesine dönecek inşallah dememize sebep olan bir gelişme olarak çıkıyor karşımıza. Ayrıca değinmeden geçemeyeceğimiz bir başka mevzu da artık genç kardeşlerin eğitim-öğretim müfredatımızı ve özellikle yakın tarih ezberlerini sorgulamaya başlamalarıdır. Gerek üstadın tarih sohbetleri videoları gerek kitapları keza diğer hocalarımıza duyulan alaka da umudumuzu artıran gelişmeler arasında sayılabilir.

Korkuya kapılma ve de ümitvar olmamız için de çok sebebimiz var. Havf ile reca arasında olmak demek; korksak da asla ümitsiz olmamalıyız demektir. Zira O’nun (c.c) kapısı ümitsizlik kapısı değildir. Yukarıda zikrettiğimiz menfi misaller inşallah -üstadın tabiri ile- mayıs ayında yağan kar mesabesindedir. Bize düşen ise sadece seferdir. Eğer seferimizde samimi ve ısrarcı olabilirsek Allah Teâlâ zaferi -daha önce ceddimize tattırdığı gibi- bize de nasip edecektir biiznillah. Necip Fazıl merhumun dediği gibi

  • Yarın elbet bizim, elbet bizimdir.
  • Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.

Bu yazı vesilesi ile kendilerini yâdettiğimiz üstad Kadir Mısıroğlu ve üstad Necip Fazıl merhumlara bir kez daha Allah-u Teâlâa’dan rahmet dileriz. Ruhları için el Fatiha.