Hepimizin Asım’ı

CİHAN AKTAŞ
Abone Ol

Asım Gültekin, göçebe hayatımın akışı içinde gösterdiği sebat ve gayretle olguları doğru okumamda büyük yardımı olan dost yazar, eleştirmen okuyucu. İşte şu cümleniz, derdi, hatırlardım, yanlış gelirdi bazen, yeni bir cümle kurardım. Yirmi yıl kadar zaman geçti tanışalı.

Bu yazı 25 Ocak 2016 tarihinde, Gerçek Hayat dergisinin 976. sayısında yayınlanmıştır.

Asım Gültekin'in düzenlediği okuma programlarından biri

Kimi insanların aramızdaki varlığı, gösterdikleri tevazu ve sadakat nedeniyle tabii ve adeta hakkımızmış gibi geliyor. Hayatın akışı sürekli sınıyor ilişkilerimizi. Hiçbir cemaat bağı sonsuzca aynı kalmıyor, ittifaklar sarsılıyor, ilişkiler solgunlaşıyor, dostlar an geliyor birbirine selam veremez hale geliyor. Fasıllar geçiyor, dönemler; hükümetler iktidarlar gelip geçiyor. Kimi devletin malı deniz diyor, kimi hidayete erme tantanasıyla sonsuz jübilelere imza atıyor. Böyle bir ortamda hakikat adına yüzünüze ayna tutanların ayrı bir kıymeti oluyor.

Ben toplumsal değişimlerin kişilerde bıraktığı izleri bazen zamanında fark ederdim, bazen gecikerek. Üç dört yıl öncesine kadar olan süreyi kastediyorum. İranlı eşimin işleri nedeniyle bir ayağım İran’daydı ve Türkiye’den kopmamaya çalışıyordum. İki çocukla, çoğu zaman otobüsle iki ülke arasında gider, gelirdim. Bu tür kesintili bakış, hayatın akışı içinde yaşanan değişimleri daha berrak bir şekilde görmeyi sağlayabilir. 1990’ların ikinci yarısı…

Asım Gültekin

Elbet hepimiz bir şekilde değişiyorduk. İslami söylemlerin toplumda ve siyasette etkili olmaya başlaması bir taraftan umut uyandırırken, diğer taraftan daha fazla baskı ve buna bağlı olarak da dağılma anlamına geliyordu. Sözünü ettiğim etkinin edebi kamuya düşen payı da yadsınamaz bir zenginlik içermeye başlamıştı. 1980’lerin cemaat konuşmaları yerini kamusal bir dil arayışına terk ediyordu.

Yazımın girişi bu kadar uzamasa da olurdu. Asım Gültekin, göçebe hayatımın akışı içinde gösterdiği sebat ve gayretle olguları doğru okumamda büyük yardımı olan dost yazar, eleştirmen okuyucu. İşte şu cümleniz, derdi, hatırlardım, yanlış gelirdi bazen, yeni bir cümle kurardım. Yirmi yıl kadar zaman geçti tanışalı.

  • Çalışmalarını düşünüyorum, ardı arkası gelmiyor. Kuruyor ve kenara çekiliyor. Dergi çıkarma azminin hikayesi ortaokul yıllarına dayanıyormuş; geçen hafta içinde Cevher Söyleşileri vesilesiyle Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne gittiğimde öğrendim.
Lisenin çeşitli ortamlarında Asım’ın bıraktığı izler var.

Çoğumuzun hayatında bıraktığı izler var gerçi. Hiç profesyonel gibi gelmediği için bazen hayretle karşılanan tebliğcinin “çaba bizden takdir Allah’tan” şeklindeki hayat görüşünün izleri, sözünü ettiğim. Bir hakikate sadık olmanın arayışı, Şeriati’nin ifadesiyle “sürekli yolda” olmanın bitimsiz hazırlığı...

  • Asım bana hep o yolculuk halinin dönüşü ve vedaları, ısmarlama ve tembihleri içinde görünür. Yazar yaptığı işin kıymetini biliyor mu ve toplum o sayfalarda anlatılana niye yabancı kalıyor? Yazarın saygınlığının iki yönlü sorunları üzerine onun kadar düşünmekle kalmayarak çaba gösteren kaç kişi bulunur?
İsimlerin hayatları belirleyiciliği açısından bakılacak olursa da Asım, Mehmet Akif’in ilim irfan yolunda çalışan neslinin temsilcisi.

Eksik bırakılanı sürekli hatırlayan, usanmadan uyaran bir orta yolun sabrıdır onun yeri. Emeği garanti talep eden üşengeç gençleri kuşatıyor, erkenden emekli olmuş yaşlıları hayrete düşürüyor. Etrafındaki herkesi hareketlendiriyor gündemi. Kesimler arasında olduğu gibi dönemler arasında da dolaşıyor adı. Eşi Nurdan, okuduğu en eski metinlerinde dahi ileriyi haber veren ifadeleri olduğunu anlatıyor. Sahi, onun düğün davetiyesi bile dergi gibiydi, hatırlıyorum.

Kartal İmam Hatip Lisesi’nin düzenlediği hafıza sergisinde, lise öğrencileri tarafından çıkarılmış sayısız dergiye yer verilmişti. Bu dergiler arasında mizah, ağırlıklı bir yere sahip. Asım’ın da bu dergilerin çıkarılmasındaki payı büyük. “Mizahı severim ama mizahçı değilim, mizah dergileri çıkarmamın sebebi, önemine rağmen kimsenin çıkarmıyor oluşu” diye anlatmıştı bir keresinde. Aslında tercihi hep, kitap veya edebiyat dergisi çıkarmak oldu.

Asım Gültekin, Cafcaf dergisinin yayın yönetmeni yaptı.

İlkokul yıllarında evlerinin üç sokak ötesinde bulunan ilçe kütüphanesinden çıkmazmış. 4. sınıfta tanışmış dergilerle. Eline geçen ilk dergi, İskenderpaşa’nın çıkardığı İslam dergisi olmuş. Kartal İHL’de yatılı eğitim görürken Selam, Gül Çocuk, Kandil Çocuk dergilerini takip etmeye başlamış. Ortaokul yıllarında KAİHL’nin ünlü Seher’inin yanı sıra Devekuşu mizah dergisinde şiirleri yayımlanmış. 11 yaşında yatılı öğrenciyken pazar ikindilerinde rahmetli Esat Coşan’ın hadis sohbetlerine katılmak üzere Beykoz’dan Fatih’e gidermiş. Yedi İklim’in tutkulu bir okuruymuş aynı dönemde. Lise 1. sınıftayken Bünyamin Yıldız’la birlikte Sezai Karakoç’u ziyaret etmişler. Kıt kanaat harçlığa sahip olmak onun için bir yazarın konuşmasını dinleme imkânı anlamına gelirmiş, Genç dergisine yazdığı “Lise 1’deyken Ben” başlıklı yazıda okumuştum. Rasim Özdenören kitapları, Yaşar Kaplan, Bu Meydan, Haksöz, Girişim, Ercüment Özkan… MGV’de kitap okuma çalışmaları… Esat Coşan’la Ercüment Özkan okurluğunu buluşturan alaka, İslami hareketin söylemlerini belirleyen ana dalganın karakterinin izahı açısından bir hayli önemli.

Çıkardığı, çıkmasında pay sahibi olduğu dergilerin haddi hesabı yok.

İlk dergisi, lise 2. sınıfta 2 sayfalık fotokopi halinde çıkarttığı mizah dergisi, Şafağa İntizar. Onu, mizahi “Esinti” fanzini izlemiş. Üniversite 2. sınıfta çıkarmaya başladığı Biat’ın yayını 7 sene sürüyor. İz Yayıncılık bünyesinde çıkardığı aylık Kitap Postası 19 sayı yayımlanıyor. Cafcaf’ı Hacamat izliyor. Onları CF izliyor. Yayınına emek verdiği sayısız dergi var. Dünyabizim.com’un da kurucusu…

Hacamat dergisi

CF dergisi

Grup çalışmaları içinde kişisel sesin kaybolması gibi bir sıkıntıyı yaşıyor muhakkak ki… Etimoloji dersleri ve bu bağlamda yayına hazırladığı kitap, bu sıkıntıyla bağlı bir sürecin eserleri. “Alışmak Ölümüne Karşı” başlıklı denemelerinden seçmeleri bir araya getirdiği kitabı yayımlanalı bir yıl oluyor. “Alışkanlık, proje, psikoloji, kişisel gelişim” kelime ve terkiplerini sevmediği yazılı kitapta yer alan kısa biyografisinde.

Şiiri şehre yerleştirmeyi denemesiyle de bir performans sanatçısı titizliği gösterdiğine şahit oldum. Üsküdar Meydanı’nın Marmaray istasyonuyla yaralandığının konuşulduğu dönemde Asım, şehrin parklarında Hızırla Kırk Saat okumaları programını başlattı. Üsküdar’daki bir parkta okumaya katılmış ve onun programla ilgili afişleri asmak için ağaçlara tırmanışını izlemiştim.

Çimenlerin üzerine oturmuş şiir okuyorduk, vapurdan çıkan yolculardan aramıza katılanlar oluyordu. Asım bir ağacın tepesinde elindeki pankartı karşı tarafa ulaştırmaya çalışıyordu. Medeniyet söylenen değil yaşanan bir eser, bunu düşünmüştüm izlerken. Medeniyet işte karşı tarafa ulaştırılmaya çalışılan o pankartta yazılanlardan da önce, öyle bir pankartı hazırlamaya sevk eden kavrayış.