Hürriyetin hâl-i pürmelâli

ZEYNEP ÜLKÜ AKPINAR
Abone Ol

Hürriyet, dilimize pelesenk ettiğimiz bir kelime. Herkes ‘hürriyet’ istiyor. Ebeveyninin istibdâtından rahatsız çocuk, kendi ayakları üstünde durmak isteyen kadın ve kısaca herkes hürriyet istiyor. Hürriyet neredeydi, nereye gitti ki kaybettiğimiz şeyi istiyoruz. Belki de bir yalandan ibaret hürriyet.

O zaman hürriyet var mı?

Nedir hürriyet?

İnsan hür müdür?

Sosyal bir varlık olan insan için tek başına hayatını devam ettirmek mümkün değil. Dolayısıyla insan diğer insanlarla birlikte hayatiyetini sürdürebilen bir varlık. Diğer insanlara ihtiyacı olan bir varlık. Öyle ise belirli görevleri, mesuliyetleri olan bir varlık...

“Toplumsal Cinsiyetcilerin” beyan ettiği gibi toplum bize roller vermiyor. Bizim sorumluluklarımız, görevlerimiz var. Annenin, babanın, dedenin, ninenin, kardeşin, halanın, amcanın, dayının, teyzenin, patronun, işçinin, müdürün….

Hülâsa toplum içinde aldığımız mesuliyetler. Mesela baba; çekirdek âilede baba, geniş âilede belki amca, belki dayı, işte patron, belki işçi…

Mükellefiyetlerden kaçma hürri̇yeti̇

Rol verilir, mesuliyet alınır. Aslında olup biten şey; insan, hürriyeti sorumluluklarından kaçmak için istiyor. Mesuliyetlerin itina ile îfâ edilmesi sizin kişiliğinizi ortaya koyar. Bu sorumlulukların yerine getirilme şekline göre yerini belirler insan. Mükellefiyetleri yerine getirmesinde aldığı kararlar, onun insan-ı kâmile yaklaşmasına yâhut da uzaklaşmasına sebep olur.

Peki, sorumluluklar îfâ edilirken kararlar nasıl alınır? İşte mesuliyetleri yerine getirirken aldığımız kararlara yön verme aşamasında hürriyet ortaya çıkar.

Hür, Arapça kökenli bir kelimedir ve şerefli, haysiyetli demektir. Aslında ahlâkla bağlantılıdır hürriyet. Sorumluluklarımızı yerine getirirken alınan kararlar ahlâkî ise hürriyetten, gayri ahlâkî ise kölelikten söz ediyoruz demektir.

Meselâ bir işi icrâ ederken söylediğiniz bir yalan sizi zor durumdan kurtarmış gibi görünmekle birlikte, söylendiği an itibariyle artık zihninizi zincire vurmuştur. O zincirle yaşamak zorundasınız. Çünkü unuttuğunuz an ortaya çıkacaktır zincirini kırıp. Zincir kırıldığı anda da itibarınız zedelenecektir.

O zaman hürriyet iyiyi, doğruyu, güzeli; kötüye, çirkine tercih edebilecek iradeyi gösterebilmektir. İnsan harekete geçmeden önce karar alır. Çünkü canınızın istediğini, canınızın istediği yerde yapabilmek hürriyet değil esarettir. Mesela, metrobüs durağında öpüşmek hürriyet değil esarettir. Hayvânî davranışlar îfâ ederek insanlıktan uzaklaşmaktır. İyiden, güzelden, doğrudan uzaklaşmaktır.

‘Tutkuların esaretten kurtuluşu’

İmam Gazzalî merhum “tutkuların esaretten kurtuluşu” diye tarif eder hürriyeti. Farabi ise “Sağlıklı düşünebilme yeteneğine sahip olan insan hürdür. Eğer insan sağlıklı düşünemiyorsa köle tabiatlıdır” der.

Dolayısıyla Farabi’nin “Erdemli Toplum”u hür iradeli insanlardan oluşur. Ama hür irade, sağlıklı irade beyan edebilen insanda mevcuttur. Yani doğruyu, iyiyi, güzeli; yanlışa, çirkine, kötüye tercih edebilen insan.

İslâm’da her şeyin bir düzeni vardır. Bu düzen içinde hareket eder Müslüman. Hatta bazı mekânlara giriş- çıkış, mesela câmi edebi belirlidir. Yemeğin nasıl yeneceği, yemekten önce ve sonra yapılacaklar bu edebin bir tezahürüdür.

Şeytani düzen insanı hür olmadığına ikna etti̇

Cemiyet hayatınızda iyiyi, doğruyu, güzeli oluşturmaya çalışan kâideler içinde insan hür müdür?

Evet hürdür.

İnsanı kâmil olmaya erişmek, sonsuz âlemde huzur bulmak için hürdür. Ruhunu beslemek için hürdür. Lâkin şeytânî düzen, insanı hür olmadığına ikna etti. Hürriyet için kendini zincire vurmakta âciz insan, güya zinciri kırmak uğruna.