İmamoğlu’nun bitmeyen Çin aşkı

SÜLEYMAN ŞAHİN
Abone Ol

Hadi her şeyi bir kalemde geçelim. Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı sistematik zulmün çığlıkları dünyanın dört bir yanında yankılanırken İmamoğlu’nun İstanbul gibi gayet sembolik bir şehirde dört yanı Çince tabelalarla donatması nasıl bir meydan okumadır? 1870’li yıllarda Sultan Abdülaziz’e yardım talebi için heyet gönderen ve minberlerinde Osmanlı adına hutbe okutulan bir vatanın evlatlarına, Çin zulmünü bizzat yaşayıp buraya hicret etmiş binlerce Doğu Türkistanlı soydaşımıza bu hakaret yapılır mı?

31 Mart seçimleri sonrası mazbatasını alır almaz İmamoğlu’nu tebrik için ilk ziyaret eden kim olmuştu, hatırladınız mı? Çin Halk Cumhuriyeti’nin İstanbul Başkonsolosu Cui Wei... Yine hatırlarsanız, Konsolos Wei ziyaretin gerekçesini ‘işleri hızlandırmak için acele olarak’ İmamoğlu’nu ziyaret ihtiyacı duymakla açıklamıştı.

Gerçek Hayat dergisi olarak o günlerde bu acelenin gerekçesini merak edip araştırmıştık. Altından şu mâlum ‘sister city – kardeş şehir’ meselesi çıkmıştı. İstanbul ile Şangay şehirlerinin dostluğunun 30. yılını idrak ediyormuşuz ve bunun için etkinlikler yapılacakmış.

Konsolos Wei de işte bunun için acele edip bazı bilgileri İmamoğlu ile paylaşmak istemiş.

Biz de haklı olarak, “Dış ilişkiler bürokratları tarafından yürütülen son derece rutin bir iş için bu denli acele etmenin ne gereği var” suâlini yöneltip ikilinin daha önce Beylikdüzü’nden ahbab olduğunu, hatta Beylikdüzü sınırları içinde kalan Ambarlı limanındaki Kumport yatırımının Çin hükümetine ait ülkemizdeki yatırımların en büyüklerinden biri olduğunu yazmıştık.

Ziyarete ilişkin yapılan açıklamada Konsolos Wei’nin akıcı Türkçesine vurgu yapıldığını da ayrıca zikredelim.

BUZDAĞININ ALTINDA NE VAR?

Peki, Çin Başkonsolosu’nu apar topar, sevindirik bir şekilde Saraçhane’ye getiren İstanbul-Şangay 30. yıl etkinliklerinden ne haber? O günden bu yana altı ayı aşkın bir zaman geçti. Ziyarete bahane edilen bu etkinlikle ilgili tek satır habere, yoruma, resime rast gelen var mı aramızda? Hani acelesi vardı bu işin? Evet, 6 aydan bu yana görünürde herhangi bir hazırlık bile mevcut değil. Koskoca konsolosu apar topar makamından koparıp sokaklara düşürecek bu kadar mühim bir hadisenin en azından tek kare fotoğrafı olması gerekmez miydi?

‘Sahi, o gün İmamoğlu’nun makamında ne konuşuldu’, merak ediyoruz. Gerçekten Konsolos Wei’nin dediği gibi mesele şu kardeş şehir etkinliğiyse bu güne kadar neden bu konuda basına malzeme olacak en ufak bir hazırlık bile yapılmadı? Hadi İstanbul’da yapılmadı diyelim, Çin’in en büyük şehirlerinden biri olarak bilinen Şangay’da niye böyle bir hazırlık mevcut değil?

YILDÖNÜMÜ GELDI ÇATTI

Meseleyi sakız gibi uzatmak derdinde değiliz. Derdimiz ortada ne döndüğünü anlamak. Büyükşehir Belediyesi’ne ait internet sitesine girdiğimizde İstanbul’un 19’u Asya, 11’i Avrupa, 4’ü Amerika ve 5’i Afrika kıtasında olmak üzere tam 39 kardeş şehre sahip olduğunu öğreniyoruz. Konsolos Wei’nin gündeme getirdiği Şangay şehri Asya’daki 19 kardeş şehirden sadece biri.

23 Ekim 1989 yılında ön mutabakat zaptı imzalanan Şangay şehri ile “kardeşlik” işlemi 27 Ekim 1997 yılında mutabakat zaptına kavuşarak resmiyet kazanmış. Dahası, Şangay şehri İstanbul’un Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki tek kardeş şehri de değil. 18 Temmuz 2012 tarihinde Şangay’a bir başka şehir Guangzhou eklenmiş.

Konsolos Wei 30. yıl dediğine göre Şangay ile ön mutabakat zaptının imzalandığı 23 Ekim 1989 tarihini başlangıç alıyor olmalı. Madem ki tarih budur, İstanbul - Şangay kardeş şehir ilişkisinin 30. yılı için şunun şurasında kaç gün kalmış ki? Ekim ayının ortalarındayız ve hâlâ bu konuda tık yoksa, demek ki o kadar aceleyi mucip bir mevzu değilmiş ve pekâla çok sonraları da konuşulabilirmiş, öyle değil mi?

ÇIN AŞKI YINE DEPREŞTI

Çin sözkonusu olduğunda İmamoğlu’nun yağları öyle bir eriyor ki, bu durumu neyle izah etmeli? 30. yıl meselesini daha doğru düzgün aydınlığa kavuşturmadan bu kez 70. yıl meselesi patlak verdi. Orada olduğu gibi, burada da karanlıkta kalan, izah isteyen noktalar mevcut.

Oraya geleceğiz. Önce işin cümbüş kısmına bakalım. 1 Ekim’deki Çin Halk Cumhuriyeti’nin 70. kuruluş yıldönümü kapsamında Çırağan Sarayı’nda tahsis edilen resepsiyona katılan İmamoğlu, Konsolos Wei ve eşi tarafından karşılanmış. Yapılan haberlere bakılırsa davette bulunanlar İmamoğlu ile fotoğraf çektirmek için kuyruk olmuş. Çin cenahından İmamoğlu’na duyulan ilginin büyüklüğüne dair vurgular dikkat çekiyor. Bu kadar ilginin peşinden bir konuşmanın gelmesi kaçınılmaz elbette. Konsolos Wei’nin ev sahibi olduğu resepsiyonda kendisine mikrofon tahsis edilen İmamoğlu bakın, neler demiş?

“2018 yılı, Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti Turizm Yılı olarak kutlanmıştır. Bunun da bizim için özel bir anlamı vardır. Çin’den İstanbul’a gelen turist sayısı, 2018’de 200 bini aşmıştır. 2019’un Temmuz ayı içinde bu rakam, 225 bine ulaşmıştır. Bunun yıl sonuna kadar 400 bini aşacağı öngörülmektedir. Çin Başkonsolosumuzla defalarca bir arada olduk. Ayrıca Çin’in Ankara Büyükelçisi ekselanları Deng Li ile de bir araya gelmiştik. Sayın Büyükelçi ile yaptığımız konuşmalarda da İstanbul’u tercih eden Çinli dostlarımız için şehrimizi hazırlayacağımızı ve turizm alanlarında Çince tanıtım broşürleriyle yardımcı olacağımızı kendilerine iletmiştik.”

İSTANBUL’DA ÇINCE TABELANIN IŞI NE?

Evet, İmamoğlu Çinli dostlarına verdiği sözü tuttu. İBB tarafından yapılan açıklamaya göre Kabataş- Bağcılar Tramvay hattı ve Yenikapı- Hacıosman metro hatlarındaki 30 istasyon, Şehir Hatları’nın Ortaköy, Kadıköy, Üsküdar ve Boğaz ile Boğaz Turu ve Adalar Hattı iskeleleri, İETT’nin Tarihi Yarımada’daki 11 durak ve 56 turistik yönlendirme tabelası ile tesbih ve halı müzelerindeki mevcut tabelaların yanına bir de Çince tabela eklendi. Peki, burada hangi kriterler esas alındı? İBB açıklamasına bakılırsa Çin elçiliğinden gelen bir talep söz konusu. Talebe göre hareket edilecekse Papua Yeni Gine’den böyle bir talep geldiğinde ne olacak? Her isteyene böyle bir imkân sağlanacak mı? Sağlanmayacaksa Çin niye subjektif bir şekilde kayırıldı? İmamoğlu şimdi ‘turist sayısı’ falan filan diyerek ortada objektif kriterler mevcut demeye kalkışacak. Objektif kriterlere başvurmayı düşünüyorsa önce İstanbul’a hangi ülkelerden, kaç turist geliyor, ona bakmalı.

RAKAMLAR BAŞKA ŞEY SÖYLÜYOR

İşte size rakamlar... İstanbul’a 2019 yılının ilk beş ayında 199 farklı ülkeden turist geldi. En çok turist gönderen ülkeler ise şu şekilde.

1. Almanya : 395 bin

2. İran : 337 bin

3. Rusya : 291 bin

4. Irak : 204 bin

5. Fransa :187 bin

Görüldüğü gibi Çinli turist sayısı ilk beşin içinde mevcut bulunmuyor.. Bizzat İmamoğlu’nun verdiği Temmuz rakamlarıyla bakıldığında durum aynı minvalde. Mademki objektif verilere göre hareket edilecektir. O vakit önce Almanca’dan başlamak üzere sırasıyla Farsça, Rusça, Arapça ve Fransızca tabelanın önceliği bulunmaktadır.

ARAPÇA TABELA NIYE YOK?

Iraklı turist sayısı da aslında bir tür yanıltmaca. Arap dünyasından gelen toplam turist sayısını göz önüne aldığımızda daha büyük grubu oluşturdukları ortada. Üstelik şehirde ikamet eden, üç dört günlüğüne değil, hergün Büyükşehire ait ulaşım araçlarını kullanan milyonu aşkın Arabı da gözden kaçırmayalım. Eğer objektif veriler ve kriterlere göre bir iş yapılacaksa o duraklara bırakın Çince’yi, Almanca ve diğer dillerden önce Arapça tabelalar dikilmeli değil mi? İBB zevahiri kurtarma babında özel günlerde Arapça, Farsça, Rusça vs. tabelalar konacağını ekleyivermiş. Neymiş? Ramazan’da Arapça, Nevruz’da Farsça, Paskalya’da Rusça. Maksat Çin’e yapılan kıyağın üstünü kapamak olmasın. Sanki Ramazan ayı sadece Araplara, Nevruz sadece Farslara, Paskalya da sadece Ruslara hitap ediyor. Farkındasınız değil mi? Bu örneklerin hiçbiri Çin Halk Cumhuriyeti’nin 70. yılını kutlama etkinlikleri ile aynı kategoride yer almıyor.

DOĞU TÜRKISTAN’A IHANET

Hadi her şeyi bir kalemde geçelim. Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı sistematik zulmün çığlıkları dünyanın dört bir yanında yankılanırken İmamoğlu’nun İstanbul gibi gayet sembolik bir şehirde dört yanı Çince tabelalarla donatması nasıl bir meydan okumadır? 1870’li yıllarda Sultan Abdülaziz’e yardım talebi için heyet gönderen ve minberlerinde Osmanlı adına hutbe okutulan bir vatanın evlatlarına, Çin zulmünü bizzat yaşayıp buraya hicret etmiş binlerce Doğu Türkistanlı soydaşımıza bu hakaret yapılır mı? Orada işi gücü tıkırındayken sadece Türklüğünü ve Müslümanlığını yitirmemek için evini-işyerini yarı fiyata satıp İstanbul’a sığınan kardeşine şu muameleyi ne hakla reva görüyorsun? Unutmadık, unutmayacağız ey İmamoğlu! Dün Heyit için söylediklerini de, bugün Çin nâmına yaptıklarını da!