İman, aşk ve Ayasofya

KEMAL ÖZER
Abone Ol

Sayıları yüzü bile bulmayan Sahabe-i Kiram’ı Mekkeli müşriklere karşı güçlü kılan şey; kalp, akıl, ruh ve bedenlerini Cenab-ı Hakk’a teslim etmeleriydi. İşte gerçek aşk da buydu. O âşıklar ki, birkaç on yılda Mısır’dan Azerbaycan’a, Yemen’den Anadolu’nun ortalarına kadar olan bölgeyi İslam toprağı yaptılar. O aşkla tarihin çöplüğüne gönderdiler Sasani’yi.

Sahabe torunları torunları coğrafyaları aşarak Avrupa’ya insanlığı, ilmi ve medeniyeti götürdü.

Onların torunları Kuzey Afrika çöllerini aşarak İber Yarım Adasına ulaştı. Avrupa’ya insanlığı, ilmi ve medeniyeti götürdü.

Ebu Eyyüb el-Ensarî gibi Sahabe-i Kiram efendilerimiz o aşkla dayandılar İstanbul’un surlarına, o aşkla yürüdüler Efes’e. O aşktı onları Çin’e, Endonezya’ya kadar götüren…

Hz. Peygamber (a.s.v.) zamanında yaşamış olan ve tıpkı Veysel Karani (r.a.) gibi Hz Peygamber (a.s.v.)’i dünya gözüyle görmeden gıyabında iman etmiş ilk Türk olan Dedem Korkut (r.a.)’un torunları, Hindistan’dan Balkanlara, Kafkaslardan Afrika ortalarına kadar o aşkla taşıdılar İslam’ı.

Ertuğrul Gazi, Osman Gazi hazerâtı ve ahfadı o aşkla mayaladı bu toprakları. O aşkla kuşattılar Doğu Roma’yı…

O aşkla fethettiler İstanbul’u, o aşkla İslam mâbedine çevirdiler Ayasofya’yı. Onların dâvâsı kuru bir cihangirlik dâvâsı değildi. Yegâne gayeleri İ’lâ-yı Kelimetullah’tı.

Cihangirlik dâvâsı güdenlerin yeri cehennem, İ’lâ-yı Kelimetullah’ı düstûr edinenlerin yeri ise biiznillah cennettir.

Hiçbir belde yoktur ki, küfrün elinde olup huzur bulsun. Hiçbir mâbed de yoktur ki, Allah’a ibadetten başka amaçla kullanıldığında huzur bulsun ve Allah-ü Teâlâ’ya dâvâcı olmasın.

Türk’ü kurtarmak bahanesiyle hilafeti, alfabesi, kılık kıyafeti, mâzisi, başta Ayasofya olmak üzere camileri gasp ve esir edilmişti. Allah’a ibadet edilen her yer Allah’a aittir. Başka amaçla kullanılamaz.

Allah’a ibadet edilen her yer Allah’a aittir. Başka amaçla kullanılamaz.

Yeryüzü de Allah’a ibadet edilen en büyük mâbed olup, burayı küfrün mâbedi, isyanın kalesi, zulmün merkezi yapmaktan daha büyük alçaklık olur mu? Camiyi kirletmek ne kadar alçaklıksa, yeryüzünü ve fıtratı kirletmek ve ifsat etmek de öyledir.

Kim ki, fıtratla savaşır, er yahut geç kaybeder. Kim ki, Allah’ın mâbedlerine el koyar, bir İsmail gelir haddini bildirir.

Koca bir ümmet çıkar, şiirler, destanlar, ağıtlar yazar, mitingler düzenleyip, sloganlar atar, ama netice alamaz. Lakin Allah (c.c.) bir İsmail’i memur edip, İznik, Trabzon, İstanbul Ayasofyalarını, Kariye’sini ve diğer mescidlerini aslına rücû ettirir.

İsmail Kandemir

Bu sayımızda İsmail Kandemir amcamızın çeyrek asrı aşkın mücadelesinin hikâyesini okuyacaksınız. Sizi bilmem ama biz gözyaşı ile okuduk.

İslam dâvâsında samimi olduğumuzda neler başarabileceğimizin hikâyesi bu.

İsmail amca riyadan uzak, has bir Mü’min. Görünmek, duyulmak istemiyor. Yaşadıklarını anlatmaya ikna etmek kolay olmadı. Zira onun derdi çokları gibi ne şan, ne şöhret, ne de dünyalık. O, rızaya ve cennete talip. Kim neye talip ise Cenab-ı Rabbül âlemin ona onu verecektir.

  • Güzel kadın isteyene güzelini, zengin koca isteyene zengini, şöhret ve servet isteyene de onları... Ne diyordu Yunus Emre (r.a.) “Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni. İsteyene ver sen onu, bana seni gerek seni!”

Ayasofya imzasından dolayı Recep Tayyip Erdoğan’a da şükranlarımızı arz ederiz.

Cahit Zarifoğlu merhum ise “Hayat bir boş rüyaymış geçen ibadetler özürlü. Eski günahlar dipdiri, bağışlanmamı dilerim. Hayat boş geçti, geri kalan korkulu. Her adımım dolu olsa, işe yaramaz katında. Biliyorum, bağışlanmamı diliyorum” demişti. Biz de bağışlanmayı diliyoruz.

Allah’ın rızası için hayatı boyunca çileli bir mücadele yürüten İsmail amcanın, Ayasofya’nın hürriyeti için çarpan yürekler adına ellerinden öperiz. Bilvesile gayretlerinden ve son Ayasofya imzasından dolayı Recep Tayyip Erdoğan’a da şükranlarımızı arz ederiz.

Vesselam!