Kıbleye dönünce görünen ‘birlikte kaldırdığımız son cenaze’ isimli tablo

YUSUF ARMAĞAN
Abone Ol

Size bir şey söyleyeyim mi, emin olun o avluda bulunan hiçbir insan kötü değildi. Sadece bir takım kanaatleri, üslupları, usulleri, düşünceleri, sözleri, beklentileri, yöntemleri bir diğerine nazaran farklılık arz ediyordu hepsi bu kadar.

Dört saatlik bir yolculuğun ardından Hacı Bayram Veli Camii’ne yaklaştığımızda trafik kilitlenmişti. Ağır ağır ilerleyerek kıyıda köşede bir yerde bulduğumuz alana park ettik aracımızı. Camiye doğru yürüyüşe geçtik. Hava mevsime nazaran gayet güzeldi. İkindi ezanının okunmasına belki bir yarım saat ya vardı ya yoktu. Cami avlusuna vardığımızda cenazenin bulunduğu alana doğru ilerlemeye başladık.

Ankara’dan, Türkiye’nin hemen her yerinden gelip cami avlusunda toplanan kalabalığın arasında tanıdıklarımızı görüyorduk.

Merhumun son yıllardaki popülerliğinin dışında kendisine anlam yüklemiş olanlar, küçük gruplar halinde merhumu yâd ediyorlar, kişisel hatıralarını birbirleriyle paylaşıyorlar, eskilere gidiyorlar, buralardan bulduklarını kendi hayatlarıyla yüzleştiriyorlar, akabinde bir miktar suskunluğa teslim oluyorlardı. Uğradığımız hemen her küçük toplulukta manzara aynıydı.

Cenazenin yanına yaklaşmak neredeyse imkânsızdı. Havaya kalkmış ellerinde kamera, cep telefonu tutanlar tarafından kuşatılmıştı adeta. Zaman zaman siyasiler, bürokratlar, kendisinin yakın dostu olduğu bilinen ağabeylerimiz tarafından tabutun etrafındaki kalabalık yarıldığında tabutun üzerine örtülü Filistin atkısını görebiliyorduk uzaktan.

85 yaşında vefat eden usta yazar için Ankara Hacı Bayram Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Törene, Pakdil’in sevenleri ve öğrencileri katıldı.

NAMAZ İÇİN AYNI SAFA OMUZ VERDİLER

Cami avlusunda ikindi namazını ve akabinde kılınacak cenaze namazını bekleyen kalabalık arasında kendisini ele veren bir ayrılığa da şahid olduk bu arada. Filan tarihte kurduğu bir cümle yüzünden avlunun bir köşesinde yalnızlaşan bir büyüğümüz, falanca siyasi tercihinden ötürü avludaki ağaçlardan birinin altında üç beş kişinin arasında yalnızlaşan bir başka arkadaşımız, siyaset mekanizmasının bir tasarrufunun yanlışlığını dile getirdiği için kasketinin altında yalnızlaşan bir başka isim.

Küçük onlarca grup arasında gidip gelen hareketli insanlar vardı bir de.

Zaman zaman da birinin koluna girip öteki tarafta duranın yanına tabir yerinde ise sürüklenenler vardı tabi. Avluda, sırt sırta durdukları halde birbirlerini görmezden gelenler, kendisine doğru yaklaşan birini gördükten sonra bir başka alana doğru yönelenler neyse ki namaz için aynı safa omuz verdiler bir süre sonra.

Durumu abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz belki, ya da ben gerçekten abartıyor olabilirim. Ama şu var cami avlusunda bekleşen kalabalığı oluşturanlar aslında şunun şurasında 10 bilemedin 20 yıl evvel birlikte zaman geçirmiş olan ya da zaman geçirme potansiyelini haiz insanlardı.

Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, defin işleminin ardından Pakdil'in kabri başında dua etti.

SİYASİLER BİRBİRLERİYLE SICAK TEMAS KURMADI

Sonra siyasileri gördük. Siyasiler demek protokol demekti. Bir miktar bağrış çağrış, itiş kakış, o -her anlamıyla- geniş avlunun hemen ön tarafında kurulu kameraların görüş açısında oluyordu üstelik tüm bunlar. Filan partiden ayrıldığını ilan edenler, filan partiden ihraç edilenler geldi, işte o filan partinin üst düzey yöneticilerini gördük, falan partimizin genel başkanı girdi görüş açımıza, bakanlarımız oradaydı, meclis başkanımızla karşılaştık. Sürecin tamamını izleme imkânım olamadı ama gördüğüm kadarıyla hemen hiçbirinin birbiri ile sıcak bir temasları olmadığını söyleyebilirim.

Size bir şey söyleyeyim mi, emin olun o avluda bulunan hiçbir insan kötü değildi. Sadece bir takım kanaatleri, üslupları, usulleri, düşünceleri, sözleri, beklentileri, yöntemleri bir diğerine nazaran farklılık arz ediyordu hepsi bu kadar.

İşte böylesi bir kalabalığı bir araya getiren cenaze Nuri Pakdil Bey’in cenazesiydi.

Birbirlerinden farklı yerlere düşmüş, düştükleri yerler sebebi ile birbirleri ile münasebetlerindeki o eski sıcaklık soğumuş, birbirlerine selam verme noktasında dahi tereddüte düşen bu kalabalık acaba bundan sonra kimin cenazesinde bir araya gelebilecekti?

Aklıma hemen o an gelen isimleri şimdi burada zikretmemin bir mânâsı olmadığını düşünüyorum. Ama işte o isimler de aramızdan ayrılacak olursa bana öyle geliyor ki, senin cenazen sana benim cenazem bana pozisyonuna düşüp kaybolup gideceğiz. Bunu bir şekilde çözmemiz gerekiyor.

Ben bunları düşünürken merhum Nuri Bey’in ve arkadaşlarının bir ömre sığdırdıkları ilişki biçimlerindeki saygı geldi aklıma.

Nuri Pakdil'in, Kudüs'e olan aşkını anlatmak zor...

GÖRÜŞMESELER BİLE BİRBİRLERİNE KARŞI SAYGI VE MUHABBETİ KAYBETMEMİŞLER

Kimi zaman ayrı yerlere düşüyor olsalar bile birbirlerine karşı saygılarını hiçbir zaman yitirmemiş olduklarını söyleyebiliriz pekâlâ. Kendilerine bir diğer arkadaşları sorulduğunda hayırdan başka bir şey çıkmamıştı dillerinden.

Kimi edebiyata sığınarak Müslümanca bir duruş sergilemeyi seçmişken kimi siyaseten aldıkları rol ile Müslümanca bir çabanın içinde yer almayı tercih etmişler mesela. Siyaseti tercih edenler arasında birbirinden çok farklı tezahürleri olan ayrı kulvarlara düşenler, ya da ne edebiyat ne de siyaset diyerek farklılaşmayı seçenler olmuş.

Yayın dünyasında yer alıp farklı bir düşünüş biçiminin peşine düşenler de var içlerinde. Çıkardıkları dergilerle diğerlerinden farklılaşanların varlığından da haberdarız.

Zor zamanlardan geçerken ayrı yerlere düşseler bile birbirlerine olan saygılarını hiçbir zaman kaybetmemiş bu güzel insanların dünya sürgünlerini tamamlayarak sılaya doğru yolculuklarında bile bizlere, tek tek hepimize hala öğütler bırakıyor olmalarının peşine takılacak olursak sağlıklı bir zemine doğru yol alabileceğimizi düşünüyorum.

Önümüzdeki tek seçenek, Allah’ın selamını bile birbirimizden esirgeyecek düzeyde yalnızlaşmak olmamalı, yanlış mı düşünüyorum, bilmiyorum.