Lübnan’da iç siyasetin sıkıntıları

MUHAMMED ESSUM
Abone Ol

Görünürde partiler mevcut. Her biri misyon, vizyon ve program sahibi. Fakat işin aslına bakarsanız, ortada mezhepçi liderlik yapısından başka bir şey söz konusu değil. Üstelik bu liderliğin arkasında yabancı devletlerin desteği apaçık ortada. Siyaset denilen kurum tamamen paravan hale gelmiş. Bu paravan mezhepçi liderliğin adeta sığınağı.

Lübnan siyasetinin en büyük sorunu inanç gruplarını esas alan paylaşım düzeni.

Bugüne dek siyaseti adeta rehin alan ve sürekli krizler yaşanmasına neden olan bizzat bu düzenin varlığı. Sistem kağıt üzerinde en üst makamların ve görevlerin inanç gruplarına göre paylaşımını öngörse de gerçekte durum daha farklı işliyor. En üst temsil makamından en alttaki basit memuriyete kadar bütün inanç grupları arasında makam-mansıp kapma mücadelesi var. Bu mücadele Lübnan siyasetini kördüğüme sokuyor, çözümsüzlük üretiyor. Görünürde partiler mevcut. Her biri misyon, vizyon ve program sahibi. Fakat işin aslına bakarsanız, ortada mezhepçi liderlik yapısından başka bir şey söz konusu değil. Üstelik bu liderliğin arkasında yabancı devletlerin desteği apaçık ortada. Siyaset denilen kurum tamamen paravan hale gelmiş. Bu paravan mezhepçi liderliğin adeta sığınağı.

Lübnanlı yazarlar Gerçek Hayat için yazdı: Lübnan'a içeriden bakış
Gerçek Hayat

Mezhepçi liderlik dinî kurumları da ele geçirmiş durumda. Dinî kurumlar siyaseti otoriteyi tahkim eden, açıklarını kapatan bir mekanizmaya dönüştü. Dînî makamların her biri, kendi mezhepçi liderini koruma-gözetme vazifesini icra ediyor. Bu görüntü tabii olarak mezhepçi liderliğe karşı bir duruşu ve eleştiriyi de beraberinde getiriyor.

Herkes Daha Fazlasını İstiyor

Lübnan iç savaşında çocuk askerler.

Netice itibariyle bir kısır döngü bu. Her lider, kendisi ve mezhebi için daha fazlasını istiyor. Her lider, kendi toplumu içerisinde liderlik konumunu sürdürme savaşı veriyor. Bu da önüne çıkan muhalifleri ezebilmek için daha fazla paraya ve daha fazla güce sahip olmayı gerektiriyor. Mezhep liderlerinin ülke kaynaklarından paylarına düşeni artırma hırsı Lübnan’da iç savaşlara neden oldu. Mezhep liderlikleri hem kendi iktidarlarını tahkim etmek hem de kendi mezhebini diğerlerine karşı güçlü konumda tutmak için yabancı devletlere ihtiyaç duydu. Lübnanlı liderler böylece dış devletlerin uyduları haline geldiler. 1970’li yıllarda ülke uluslararası menfaatlerin çatışma alanına dönüştü ve akan kan Lübnanlıların kanı oldu.

Yolsuzluk Hizbullah İle Yayıldı

Saad Hariri babası Refik Hariri'nin ölüm yıldönümünde konuşuyor.

İç savaş tam 15 yıl sürdü. Devletler sonunda akan kanı durdurma kararı aldılar. Suudi Arabistan’ın Taif şehrinde varılan anlaşma ile Lübnan yeni bir döneme adım atmış oldu. Arkasında uluslararası bir destek bulunan Başbakan Hariri zamanında Lübnan yeniden ayağa kalktı. Derken Hariri’ye suikast yapıldı ve bu kitleleri harekete geçirdi. Ülkede 8 ve 14 Mart kamplaşmaları yaşandı. Bu iki cephe oluşurken kararı veren Lübnan halkı olmadı. Mezhep liderlerinin kendi aralarında yaşadıkları bir bölünmeydi bu.

Lübnan parlamentosu.

2011 yılında Arap Baharı ve peşinden Suriye devrimi patlak verdiğinde, Hizbullah’ın Esed rejimi saflarında savaşa katılması Lübnan’da ciddi sonuçlara neden oldu. Ülkede giderek pozisyonunu güçlendiren Hizbullah, Lübnan’ın karar mekanizmasına neredeyse ipotek koydu. Bu durum Lübnan’daki iktidar yapılanmasını bütün kısımlarıyla dönüştürdü, yolsuzluk bir kanser gibi bütün kurumlara sirayet etmeye başladı. Artık kimse devleti, devlet malını umursamaz oldu. Mezhep çıkarları ile şahsi çıkarlar birleşti, hırsızlık ve rüşvet aldı başını gitti.

Ülke Çöktü

Hizbullah Lübnan'ın baş ağrısı.

Yolsuzluk Lübnan’da bu şekilde yayıldı. Komisyon ve hırsızlık anlaşmaları açıktan yapılır oldu. Devletin çöküşünü gösteren alametler ortaya çıktı. İşsizlik yüzde 30’lara fırlarken kurumlar iflas etti. Elektrik işinde 40 milyar doları aşan bir yağma yaşandı. Lübnan karanlığa gömülürken caddeler ve sokaklar çöp dağlarıyla kaplandı. Açlık, cehalet ve birçok hastalık insanlar arasında yayılmaya başladı. Adalet terazisi şaştı, kimse hakkını arayamaz hale geldi. Ülkenin borcu 100 milyar doları aştı. Bütün bunlar 17 Ekim 2019 devrimine giden yolu açtı. Sokaklara dökülen öfkeli kalabalıklar “Halk rejimin düşmesini istiyor” sloganları attı. Hiçbirini ayırt etmeden bütün mezhep liderlerini hedef aldı.

17 Ekim devriminin en dikkat çeken yönü, Lübnan tarihinde ilk kez bütün din ve mezhep gruplarının birlikte tepki verdiği bir eylem oluşuydu. İlk defa insanları ayıran o katı mezhepçilik duvarları yıkılmış, ülkenin geleceği adına bir umut belirmişti. Ve ilk defa ülkenin dört bir yanından tek bir ses, tek bir slogan duyulmuştu: “Halk rejimin düşmesini istiyor.”

Devrim Ne Talep Etmişti?

17 Ekim devrimi Lübnan evlatlarına aittir.

17 Ekim devriminin planlı, organize, belli bir merkezden idare edilen bir eylem olmadığını öncelikle vurgulamak lazım. Bu devrim doğrudan Lübnan’ın evlatlarına aittir. Ülkenin kuzeyinden güneyine her dinden, her mezhepten ve her siyasi görüşten insanların eseridir. Herhangi bir iç veya dış gücün tesiri altında gerçekleşmiş değildir. İnsanları harekete geçiren şey, içinde yaşadıkları ortamın kötülüğü, üzerlerindeki baskının şiddetidir. Bu beklenmedik tepki, Lübnan’a hükmeden yapıyı sarsmış, halkın taleplerindeki şuur ve açıklık dünyayı şaşkına çevirmişti.

Evet, insanlar açlığın, yokluğun, hastalıkların pençesinde kıvranıyordu. Ancak bu sadece açların devrimi değildi. Halkın siyasî ve fikrî talepleri vardı. Lübnan’ın ilim ve kültür çevreleri de bu devrime iştirak etmişti. Şehirli toplumun bütün kesimlerini orada görmek mümkündü. Talepler gayet netti.

  • 1. İstisnasız bir şekilde iktidarın bütün unsurları gidecek.
  • 2. Gücü ve makamı her ne olursa olsun yolsuzluk yapanlar mahkemede hesap verecek.
  • 3. Halktan çalınan 300 milyar dolar iade edilecek.
  • 4. Mezhepçi paylaşıma dayalı düzen bitecek, millî menfaatler esas alınacak.
  • 5. Mezhep kotasına dayalı seçim sistemi son bulacak, modern seçim kanunlarına göre Lübnan’ın tek bölge olacağı erken parlamento seçimleri yapılacak.
  • 6. Lübnan yargı sistemi bağımsız bir şekilde yeniden kurulacak. Liderlerin atadığı hâkimler görevden alınacak.

Hariri İstifa Etti

Lübnan gösterileri

Sokağın baskısı sonuç verdi ve Hariri hükümeti istifa etti. Hasan Diab liderliğinde sözde teknokrat olduğu söylenen yeni bir hükümet kuruldu. Fakat bu hükümet de aslında partici bir yaklaşıma sahipti, değişen bir durum yoktu. Ülkede sular yine durulmadı. Dolar füze hızında yükselişe devam ederken Lübnan lirası diplerde geziniyordu. Şirketler iflas ediyor, 100 bin civarında Lübnanlı işinden oluyordu. Derken felaketin daha büyüğü geldi. 4 Ağustos günü Beyrut limanında gerçekleşen patlama sonucu 150’den fazla kişi ölürken, 5000 kişi de yaralandı. Ciddi sayıda kayıp insan var. Lübnan valisinin ifadesiyle ekonomik zararın 10-15 milyar doları bulacağı söyleniyor.

17 Ekim Devrimi devam ediyor. Lübnan halkı tekrar sokaklara inmeye başladı.

Binlerce kişi aciz başbakan Hasan Diab kabinesinin defolup gitmesini istedi ve hükümet düştü. Protestocular taleplerinde ısrarlı. Devlet mekanizmasının yeniden teşekkülünü, şu an görevde bulunan herkesin istifa etmesini istiyorlar. Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını, silah barındırma yetkisinin sadece Lübnan ordusuna verilmesini haykırıyorlar. Beyrut patlamasının net olarak aydınlanması için uluslararası bir soruşturma açılmasını, sorumlu kişilerin tamamen açığa çıkarılmasını dile getiriyorlar.