O mücadele ve dâvâ adamıydı

KEMAL ÖZER
Abone Ol

‘İmkânı olmayan kimseleri gönül rahatlığı ile yönlendir, bilâbedel tedavi etmeye çalışırım’ derdi. Kendisine yönlendirdiğimiz kişilerin maddî durumuna göre bilgi verdiğimizde ücret almama veya indirim konusunda hiçbir zaman tereddüt etmedi. ‘İndirim yapılabilir’ dediğimiz kimseler için bile ‘durumu iyi değilse para almayalım’ diye hemen teklifte bulunur, gerekli her türlü masrafı da üstenirdi.

Geçmiş zaman ekleriyle yazılan metinler, yaşarken kıymeti pek bilinemeyen kişileri anlatmak için de kullanılır. Bu yüzen başlıktaki ‘adamıydı’ ibaresi, geçmişliğin veya vefatın ibaresidir. İşte bunlardan biri de Dr Davud Suat Arusan’dır.

İsmini duymuşluğumuz hayli eskiye dayansa da, Suat ağabeyle tanışmamızın üzerinden 10 yılı biraz aşkın bir zaman geçti. Dost olduk zîra geçtiğimiz haftalarda kendisini ahirete yolcu edene dek dostluğunu bizden hiç esirgemedi.

Vefatından birkaç ay evveline kadar hemen her hafta telefonla saatler süren görüşmelerimiz olurdu. Ağlamadığı ve ağlatmadığı bir görüşme pek nadir yaşanırdı. Sert görünümlü insanların üstündeki ince perdeyi araladığınızda inanılmaz duygu dolu, nahif bir insan çıkar karşınıza. Çoğu kez bu tip insanları ağlatan şey, daha çok ümmetin ve insanlığın içine düşürüldüğü girdap ile hesap gününün çetinliği meseleleridir.

Dr Davud Suat Arusan

Manisalı, Ege Tıp mezunu ve çocuk hastalıkları ihtisası yapmış bir tabip olan Suat ağabeyden çok şey öğrendim. O, âdeta bir kültür hazinesi gidiydi. Yeri geldiğinde Necip Fazıl merhumdan başlamak üzere mühim şahsiyetlerle ilgili hatıralarını anlatırdı. Ömrü okuyarak ve araştırarak geçmiş ancak Rasülullah (s.a.v.) dışında kimseye kayıtsız şartsız teslim olmamış, lâkin dâvâ ve fikir adamlarından da çok etkilenmiş bir büyüğümüzdü.

  • Yeni Söz gazetesinde görev yaparken yazmasını rica ettim. Çok az yazabilirdi çünkü pek vakti yoktu. On seneler evvel modern tıbbın çıkmazlarını görüp çâre arayışlarına yönelmişti. Bu meyanda kadim tıp uygulamalarının keşfine çıkmış ve sülük, hacamat, nebâtî ilaç gibi tedavi araçlarını kullanmaya başlamıştı hatta bunların yeniden tıp çevreleri ve toplumca tanınmasına öncülük etmişti.

Ayrıca mikrop öldürmede hayli etkili olan ve dahi koronanın, diyabet yaralarının belki de en etkili tedavi usulü olan ozon terapi gibi nice tedavi usûllerini hastalarına uygulamakla meşguldü ve bu yüzden yazmaya vakit bulamıyordu. Ayrıca hastalarının vurdumduymazlığı da onu pek yorgun düşürmekteydi.

Rauf Baysal ile birlikte ziyaretine gidip, bu birikiminin kitaplaştırılması için ricada bulunduk, lâkin nasip değilmiş.

‘Açık hava tımarhanesi’

Gerçek Hayat’ın müdavim okuyucusuydu ve kendisine ulaştığında arar, beğeni ve takdirini ifade eder, ama “yazdığınız bu hakikatleri idrak edecek bir toplum göremiyorum” derdi. Türkiye’yi bir ‘açık hava tımarhanesi’ olarak tanımlardı. Çünkü insanların vurdumduymazlığı, görgüsüzlüğü, bilgisizliği, bürokrasinin özellikle de sağlık bürokrasisinin kendisine çektirdikleri onu çok incitmekteydi.

  • Geleneksel Tıp Uygulamaları Yönetmeliği çıktığında çok mutlu olmuştu. Geleneksel Tıp Derneği’ndeki bir toplantıda, bu yönetmelikteki eksiklik ve yanlışları konuşurken şunu demişti: ‘Bu bir başlangıç, bu açık hava tımarhanesinde bunu çıkarmak bile büyük bir iş…’ Çünkü sülük uyguladığı için kliniğine mühür vurulmuş, bu yüzden şehrini terke mecbur kalmış bir tabipti kendisi.

Suat ağabey âdeta çölün ortasındaki mümbit bir vâha gibiydi. Hac konusundaki muazzam tasvirlerini kendi müsaadesiyle ‘Hikmetli Kıssalar Gençlere Hisseler’ kitabına almıştım. Pek çok meselede öyle isabetli ve etkileyici tahlilleri olurdu ki, bu fakir artık ondan da, hoş sohbetinde de mahrum.

  • Sevdiği kişiyi dört elle tutar, sürekli arar, aranılmazsa da kırılırdı. İsmi bizde mahfuz bazı kişilere dost elini uzattığını, sık sık hal hatır sorduğunu, ama kendilerinin vefasız çıktığını nadiren de olsa bize mahsus anlatmışlığı vardır.

Bir süre Kısıklı’da Reis’in ev komşusu olarak yaşadı. Aynı giriş alanını kullanırlardı. 17/24 sürecinde odatv adlı karanlık mahfil küpü, o giriş avlusundan elinde poşetle çıkan annesi ve zevcesinin resmini çekip, hanımının arabasına binerken ki resmini koyup ‘Kısıklı’dan paralar böyle kaçırıldı’ diye haber yapmıştı. Suat ağabeyde bu haberi göstererek acıklı bir kahkaha atar ve ‘bunların haberciliğine…’ derdi.

‘Osmanlı şifahanesi’

Kliniğine ‘Osmanlı şifahanesi’ yazmıştı. Osmanlıya hayranlığının bir nîşanesi olarak klinik ve odasının duvarında, Sultan Abdülhamid ve Osmanlı arması asılıydı.

Ekranlarda ‘kol testi’ni öğretmişti millete. Çünkü gerçekten etkili bir tespit ve tahlil yöntemiydi. Bunun yanında radyestezi ilmini çok iyi bilir, hastalarının teşhisinde teyit amaçlı olarak radyestezi aletini de kullanırdı. Rahmetli Kadir Mısıroğlu’na da hediye olarak göndermişti.

Amalgam temizliği

Cıvadan yapılma amalgam adlı dişlerin dolgusunda kullanılan toksik malzeme ile ilgili ciddi bir mücadele vermekteydi. On binlerce insanın dişlerinden amalgamın söktürmesine vesile oldu. Çünkü amalgam; romatizma, organ yetmezlikleri, kısırlık ve kanser gibi pek çok rahatsızlığa neden olan bir ağır metaldi. Onlarca senedir diş dolgularında kasıtlı olarak kullanılmıştı. Bu gerçeği haykırdı ve muhtemelen bu sayede büyük sevaba nail oldu.

Cıvadan yapılma amalgam adlı dişlerin dolgusunda kullanılan toksik malzeme ile ilgili ciddi bir mücadele vermekteydi.

Kliniği ve odasının her yerinde beğendiği yazılar, mühim haberlerin yüzlerce binlerce fotokopisi olur ve herkesin bunlardan haberdar olması için çabalardı.

Çok mühim bir kütüphanesi vardı. Bazı kimselere emaneten verdiği kitapların gelmemesinden her kütüphane sahibi gibi o da dertliydi ve bu kimseleri ‘emanet ve sözün ne mânâya geldiğini bilmeyen küçük adamlar’ olarak tarif ederdi.

‘Para almayalım’

‘İmkânı olmayan kimseleri gönül rahatlığı ile yönlendir, bilâbedel tedavi etmeye çalışırım’ derdi. Kendisine yönlendirdiğimiz kişilerin maddî durumuna göre bilgi verdiğimizde ücret almama veya indirim konusunda hiçbir zaman tereddüt etmedi. ‘İndirim yapılabilir’ dediğimiz kimseler için bile ‘durumu iyi değilse para almayalım’ diye hemen teklifte bulunur, gerekli her türlü masrafı da üstenirdi.

Beğendiği veya tasvip ettiği bir kişi olduğunda onu arayıp takdir etmek onun en güzel hasletlerinden bir diğeriydi.

Sülük seansları ile bazı görmeyen kişilerin gözlerinin açılması, felçlilerin eski sağlıklarına kavuşması gibi pek çok tedavi neticesi onu öylesine mutlu ederdi ki, işini kâmilen yapmış bir adamın duyduğu hissiyatın tamamını onda görmek mümkündü.

Bu Osmanlı hayranı, Osmanlı beyefendisinin hafızası da, lisanı ve tabipliği gibi güçlüydü. Çok sayıda şiir ezberindeydi.

Dünyanın 40 katı büyüklükte yer

Zaman zaman ‘cennete son giren kişi olsam yeter. Çünkü Allah (c.c.), cennete en son girene dünyanın 40 katı büyüklükte yer verecek. Ben ancak o kadarını ekip dikebilirim, fazlasına güç yetiremem’ der ve duygulanarak ağlardı.

Büyük bir mücadele ve dâvâ adamı, samimi bir mü’min olduğuna şahitlik ettiğimiz Dr Suat Arusan ağabeyi ebedî âleme yolcu ettik. Allah rahmet eylesin!

Her rahatsızlanan veya ölen kimse için ne yazık ki ‘koronadan mı’ diye sorulur oldu ki, Suat ağabey koronadan vefat etmedi. Birkaç aydır keyifsizdi ve son olarak vefatından kısa bir süre önce konuşmak mümkün olmuştu ve ziyaret edebilmek nasip olmadı. Rabbim cennet ve cemaliyle mükâfatlandırsın. Âmin!