Osmanlı’da Monşerler Efendilere karşı

DR. HALİM GENÇOĞLU
Abone Ol

Büyük Devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa “Tarih bilmeyen diplomat pusuladan anlamayan kaptana benzer, ikisinin de karaya oturma tehlikesi vardır” sözüyle daha o zaman Batı tipi özenti diplomatın devlet siyasetindeki zafiyetine işaret etmiştir. Dolayısıyla Batı özentisi Monşer tipi diplomatın Tanzimat’tan sonra Osmanlı diplomasisinde yer ettiğini söylemek mümkün. Ahmet Cevdet Paşa’nın işaret ettiği diğer husus ise uluslararası ilişkilerde tarih bilgisinin önemini vurgulamaktadır.

Her devletin dış ilişkilerinde aracı rol oynayan belki en önemli unsuru yetişmiş diplomatlarıdır. Șüphe yok ki tarihten günümüze Türkiye Cumhuriyeti’nin de yetiştirdiği ve hatta iki ülke arasında sembol isim olacak kadar takdir gören kıymetli diplomatları bulunmaktadır. Bununla birlikte zaman zaman Türk diplomasisinin işlemeyen taraflarını irdeleyenler, genelde kabahati monşer zihniyetli diplomatlarda bulurlar. Başka bir ifadeyle ‘tarihi mirasına sahip çıkan, halkın derdiyle uğraşan sefir tipinin aksine elinde kadehle davetlerden davete boy gösteren Batı tipi diplomatlar dış ilişkilerde görevinin hakkını vermiyor’ diye tenkit edilirler.

Ebubekir Efendi

Bunun temel sebebi onların seküler hayat biçimlerinden ziyade Türk kültür, tarih ve geleneğinden uzak bir anlayışla son İslam imparatorluğunun küllerinden doğmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil etmelerinden kaynaklanır. Dolayısıyla burada Fransızcadaki ‘monchere’ kelimesinden, davranışlarında Batı özentisi olduğu anlaşılan karakter kastedilmektedir.

Peki, bu Monşer tipi diplomat kimdir? Ne zaman türemiştir? Osmanlı Devleti’nin Afrika diplomasisinde yeri nedir? Bu sorulara cevap aramakta fayda var.

Osmanlı diplomasisinde Monşerler

Büyük Devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa “Tarih bilmeyen diplomat pusuladan anlamayan kaptana benzer, ikisinin de karaya oturma tehlikesi vardır” sözüyle daha o zaman Batı tipi özenti diplomatın devlet siyasetindeki zafiyetine işaret etmiştir. Dolayısıyla Batı özentisi monşer tipi diplomatın Tanzimat’tan sonra Osmanlı diplomasisinde yer ettiğini söylemek mümkün. Ahmet Cevdet Paşa’nın işaret ettiği diğer husus ise uluslararası ilişkilerde tarih bilgisinin önemini vurgulamaktadır. Hakikaten Batı diplomasisinde sıkça kullanılan “bilgi güçtür” mânâsındaki “Knowledge is Power” darbı meselinde de bu hususa her daim dikkat çekilir.

Ebubekir Efendi’nin Monşerlerle imtihanı

Güney Afrika’ya Türk mührünü vuran Osmanlı âlimi Ebubekir Efendi’nin 1863 yılında Ümit Burnu’nda başladığı maarif faaliyetleri 1880 yılındaki vefatıyla son buldu. Resmi yazışmalara bakıldığında bu zaman zarfında onun yüzleşmiş olduğu bazı sorunların Osmanlı hariciyesinde çalışan diplomatlardan kaynaklandığı anlaşılır. Öyle ki, anlaşmazlıkların geneline bakıldığında en önemli sebebin Ebubekir Efendi’nin misyonunu anlamaktan uzak diplomatların muhalefetinden ileri geldiği görülmektedir.i

Resmi yazışmalara göre Ebubekir Efendi’nin ilk olarak sorun yaşadığı kişi Cape Town’daki Osmanlı Fahri Konsolosu Petrus Emanuel de Roubaix idi. Fahri konsolos De Roubaix, Güney Afrika’nın Hint Okyanusu sahilinde bulunan Port Elizabeth şehrinde, Müslümanların inşasını tamamlayamadığı camiye Osmanlı Devleti tarafından gönderilen bağışın bir kısmını şahsî işleri için harcamıştı. Caminin inşası için gönderilen paranın eksik olduğu anlaşılınca, Roubaix Osmanlı âlimi Ebubekir Efendi tarafından İstanbul Hükümetine şikâyet edilmişti.

  • Şikâyet üzerine görevden alınan Roubaix, Ebubekir Efendi’nin devlet ve halk nezdinde itibar kaybetmesi için Londra’daki Osmanlı Sefirine şikâyet etmiş fakat bu gayretleri hiçbir işe yaramamıştı. Roubaix İstanbul'dan dönüşte Londra'daki Türkiye Büyükelçisi Musurus Paşa'nın kendisinden yakın ilgi gördüğünü söylemişti.

Roubaix’den sonra fahri konsolos olarak atanan Mösyö Goldman, selefi Roubaix’den aldığı bilgilerden ötürü Ebubekir Efendi’ye mesafeli durmuştu. Bu yıllarda Ümit Burnu’nda Ebubekir Efendi’yi çekemeyen bazı imamların onu karalamak için yapay bir Hanefi-Şafi çatışması ortaya attıkları bilinir. Bu dönemde ortaya atılan iftiraları Mosyö Goldman’ın bir gerçekmiş gibi Londra sefareti aracılığıyla İstanbul Hükümetine aktarması onun da Ebubekir Efendi’yi sevmemesinden ileri geliyordu. Ebubekir Efendi tam 93 Harbi’ne denk gelen bu dönemde Güney Afrika Müslümanlarından bağış toplatıp Osmanlı ordusuna yardım göndermişti. Arşiv belgelerinde 93 Harbi’nde Ümit Burnu Müslümanlarının yaralı Osmanlı askerlerine para yardımı şeklinde geçen kayıtta Ebubekir Efendi’nin ve öğrencilerinin rolü anlaşılmaktadır.iii

Yine aynı tarihte Ümitburnu'da bulunan Müslümanların Mekke-Medine ve İstanbul'u ziyaretleri için bazı imtiyazlar tanınması ricasına dair Seyyid Ebubekir Efendi'nin mektubu, onun Afrika’da ilmi çalışmaları yanında bir diplomasi mücadelesi verdiğini ortaya koyar.iv

Musurus Paşa Efendİlere karşı

Resimde solda Londra Sefiri Kostaki Musurus ve sağda Ahmet Ataullah Bey

Resimde solda Londra Sefiri Kostaki Musurus ve sağda Ahmet Ataullah Bey

Resimde solda Londra Sefiri Kostaki Musurus ve sağda Ahmet Ataullah Bey

Müderris Ebubekir Efendi 17 yıl hizmet verdiğ Ümit Burnu'nda 1880 senesi vefat eder.

Vefatı Güney Afrika Müslüman camiasını derinden etkiler. Bu haberi Cape Town Osmanlı konsolosu Londra sefaretine, Londra'daki Osmanlı sefiri Musurus Paşa da İstanbul'a iletir. Musurus Paşa Ebubekir Efendi'nin ölümünü İstanbul'a bildirdiği mektubunun sonunda son derece soğuk ve şikâyetvâri bir dil kullanmıştır. İngilizce mektubun özeti şöyledir:

Müderris Ebubekir Efendi 17 yıl hizmet verdiğ Ümit Burnu'nda 1880 senesi vefat eder.

Osmanlı tebaasından Ebubekir Efendi Güney Afrika’da vefat etmiş. Osmanlı Devleti'nin cömertlik gösterip Ümit Burnu'na gönderdiği Ebubekir Efendi aslında pek başarı gösteremedi. Zaten o kadar uzak İngiliz sömürgesine hoca yollamak da çok gereksiz ve masraflıdır. Arz ederim.v

Bu mektuptan da anlaşıldığı gibi Musurus Paşa’nın ifadeleri bir malumat vermekten öte başka şeyler ifade etmektedir. Öte yandan Ümit Burnu gazetelerinde yer alan haberlere göre yerli Müslümanlar Ebubekir Efendi’yi arkasından şiirler yazarak son yolculuğuna uğurlamışlardı.

Musurus Paşa’nın Ebubekir Efendi’nin vefatıyla ilgili İstanbul Hükümetine yazdığı mektubu, 1880

Bir başka belgede Ebubekir Efendi’nin Cape Town'daki Osmanlı Mektebinden iki öğrencisini kovduğu için öğrencilerin ebeveynlerinin bunu Londra sefaretine şikâyet ettikleri anlaşılmaktadır. Öğrenci velileri disiplin adamı Ebubekir Efendi'yi ikna edemeyince Londra'daki sefir Musurus Paşa'ya çocukların okula geri alınması için rica etmişti. Musurus Paşa’nın konuyu İstanbul Hükümetine arzı ise yine bir şikâyet şeklinde olmuştu. Bu esasında onun Ebubekir Efendi’nin misyonunu anlamamış olduğuna delalet eder.

Hakikaten Musurus Paşa sanki Efendi ailesine kafayı takmış gibi 1890 yılında İstanbul'a gönderdiği bir başka mektubunda Ebubekir Efendi'nin oğlu için: "Ahmet Ataullah Efendi hakkında dikkatli davranılması lazım gelir. Zira bende olan neşriyata göre Ataullah fesat çıkaran bir adamdır" diye bahsetmekteydi. Tüm bu mektupları dikkatle değerlendiren Osmanlı Hariciyesi, kimin sözüne ne kadar itimat edilmesi gerektiğini bildiği için Musurus Paşa'nın sözlerine itimat etmemişti. Hatta 1897 yılında İstanbul’a gelen Hişam Nimetullah Efendi için Ahmet Cevdet Paşa Sultan Abdülhamid’e şöyle haber yollamışdı.

“Atufetlu Efendim Hazretleri,

Malum-i samileri olduğu üzere Ümit Burnu'nda hayli zaman tedris'i ulum ile Din'i İslam’ın neşrine himmet ve gayret göstermiş olan meşhur Ebubekir Efendi'nin vefatında yerine büyük oğlu Ahmet Ataullah Efendi kalmış idi. Bekir Efendi'nin ikinci oğlu Hişam Nimetullah Efendi ise Mekke'de tahsil-i ulum ile meşgul olduğu halde bu sefer Dersaadet’e gelip pederiyle hukukumuz olduğundan bendeleriyle görüştü. Nimetullah Efendi Arapça, İngilizce, Felemenkçe hatta Türkçe dahi okur-yazar. Şimdi Beyazıt’ta Sepetçiler Hanındadır. Mübarek Ramazan geliyor. Bu misillilerin han köşesinde kalması münasip düşmez. Hişam Efendi makamınıza buyrulsa pek münasip olur” demişti.

Bu mektuptan sonra Hişam Efendi ilerleyen günlerde Sultan Abdülhamid'le görüşmüş ve sarayda ağırlanmıştı. Ahmet Cevdet Paşa gibi bir devlet adamı, elbette bir monşerin mektubunu değil doğru bildiği ve misyonuna inandığı bir ulema ailenin değerli münevverlerine itimat edecekti.

Bu mektuptan sonra Hişam Efendi ilerleyen günlerde Sultan Abdülhamid'le görüşmüş ve sarayda ağırlanmıştı.

Bugün tarihe dönüp baktığımızda yaşadıkları dönemi aşmış bir Ebubekir Efendi ve Ahmet Ataullah Bey’den bahsetmek mümkündür. Hatta bir Osmanlıca belgede Avrupa'da dînî akidelerin zayıflayarak sosyalizm ve komünizm hareketlerinin çoğaldığından, İslam’ı kabul etmek isteyenlere telkinde bulunmak üzere hoca göndermek kabil olamadığı; çünkü medreselerden kifayetli âlim çıkmadığı, hatta Güney Afrika için vaktiyle değerli bir hoca arandığı, zoraki bulunan ve Ümit Burnu'na gönderilen bu hocanın orada mükemmel surette muvaffak olduğu ve böyle hocalara ihtiyaç bulunduğundan bahseden arz müsveddesi, Ebubekir Efendi ve oğlunun tarihte oynadıkları rolü ortaya koymaktadır.vi

Musurus Paşa bu haksız ithamlarında belki kötü niyetli değildi fakat yazışmalarından anlaşıldığı üzere Afrika diplomasisinden uzak olduğu, orada hizmet eden ulemanın misyonunu anlamamış olduğu aşikârdır.

Şarap gurmesi Monşerler

Günümüzde ‘monşer’ diye ifade edilen bazı diplomatlardaki kafa yapısı ne yazık ki hâlen farklı şekillerde karşımıza çıkmakta. Mesela Ramazan ayında bir iftar vermekten kaçınan büyükelçiliğin sadece bir diplomatın veda yemeğine misliyle para harcaması buna örnek gösterilebilir. Yahut iftar yemeğine davetli bir büyükelçinin iftar sofrasında şarapların farkları ve kalitesinden dem vurması yine benzer kafa yapısının ürünüdür. İşte bu tip büyükelçi veya diplomatların Türkiye'yi temsil etmesi hazin olduğu kadar ülkenin itibarı adına tehlikelidir. Zira diplomatın görevi şarap gurmeliği değil iki ülke arasındaki münasebetleri düzenlemek olmalıdır.

Nitekim dünya siyasetinde büyük maharet sahibi olan İngiltere'nin Sudan Büyükelçisi, başkent Hartum'da bayram namazı kıldırmakla bir diplomatik başarı elde etmiştir. Bu, bizdeki monşer tipi diplomatlara ders verir mahiyettedir. Fakat monşerler ne yazık ki namaz kıldırmayı maharet değil yobazlık, irtica veya Cumhuriyet’in laiklik ilkesine ters düşen davranış sayarak gerçeklerden uzak yaşamaktadırlar.

  • Öte yandan devlet ve milleti Müslüman dahi olmayan İngiltere hariciyesi, Pakistan kökenli büyükelçisini Hartum'daki bu diplomatik başarısından ötürü mükâfatlandırmıştır. Hâlbuki bir zamanlar Afrika'da, Asya'da İslâmî ve insânî diplomasiyle gönülleri kazanan Osmanlı Hariciye Erkânının varislerine yakışan da böylesi bir tavır olmalıdır. Bayram namazı kıldıran bir Türk büyükelçisi, sadece Türk milletinin Afrika'daki geçmişini halka hatırlatmış olmaz aynı zamanda milyonlarca Müslümanın gönlünü kazanmış olur.

Sosyal medyada fotoğraf paylaşarak diplomasi teraneleriyle oyalanmak yerine, böyle manidar diplomatik çıkışlarla köklü tarihi ilişkileri hatırlatan etkili bir diplomasi, özellikle Afrika'da ortaya konulması gereken ilm-i siyaset olmalıdır.

Başka bir ifadeyle izah edecek olursak, diplomaside protokol bilip tarih ve coğrafya bilmemek, buna göre faaliyet göstermemek büyük özürdür. Bu zihniyetteki monşer takımından kurtulduğumuz zaman Türk diplomasisi hakettiği yere gelecek ve zamanın Ebubekir Efendileri de yaşadıkları dönemde doğru anlaşılacaktır.