“Selçuklular hem Türk hem İslam tarihi için kırılmadır”

SAMET TINAS
Abone Ol

Selçuklu tarihinin en önemli isimlerinden olan Prof. Dr. Muharrem Kesik ile Ketebe Yayınevi’nden çıkan “Tematik Selçuklu Tarihi” üzerine konuştuk.

Ortaçağ Tarihi çalışmanın zorlukları nelerdir?

Prof. Dr. Muharrem Kesik

Ortaçağ tarihinin çalışma alanı oldukça kapsamlıdır. Batı Roma’nın yıkılışı, İslâm’ın doğuşu, göçler gibi, milât ile başlayıp 1453 yılındaki meşhur İstanbul’un fethi ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar varan bir süreçtir. Buna karşın kaynak sıkıntısı, en büyük problemlerin başında gelmektedir. Bu kadar geniş bir dönemi ve o dönemde meydana gelen birbirinden farklı hâdiseler, coğrafyaları, milletleri incelemek-araştırmak zorunda kaldığımız için çalışmalarımızda karşılaştığımız en önemli problemlerden birisi de ilgili kaynakların Ortaçağ’daki durumuna uygun yabancı dil bilgisidir.

Kitabınız Büyük Selçukluların Türklerin tarihinde bir dönüm noktası olan başlıkla başlıyor. Bu kırılmanın sebebi nedir?

Aslında Selçuklu Devleti’nin kuruluşu hem Türk tarihi için hem de İslâm tarihi için bir kırılma noktasıdır. Çünkü bu devlet kurulmasaydı Abbâsî Hilâfeti ve onların savunduğu ehl-i sünnet anlayışı çok ciddi darbe alabilirdi. Bundan da İslâm dünyası çok olumsuz bir şekilde etkilenirdi. Selçuklular öyle bir zamanda ortaya çıktılar ki tam da İslâm Devleti’nin zayıflamaya, artık Müslümanları koruyup himaye edecek kimsenin kalmadığı bir zamana denk geldiler.

  • Selçuklularla birlikte İslâm dünyası ve Türkler büyük bir hâmiye (koruyucuya) kavuştular. Göç yollarındaki Türkmen taifeleriyle birlikte güç birliği yaparak İran, Suriye, Irak, Azerbaycan gibi eyaletlerin Müslümanların elinde kalması sağlandı ve daha önce gerek Emevîler ve gerekse Abbâsîler dönemlerinde bir türlü fethedilemeyen Anadolu toprakları Selçuklular eliyle fethedildi. Böylece Türklere yeni bir vatan armağan edilmiş oldu. Gerçekten kırılma anlarından bir tanesi, belki de en önemlisi 1071 Malazgirt Zaferi ile elde edilen Anadolu coğrafyasıdır diyebiliriz.

Birçok makaleden oluşan eserinizde en çok hangi tarihî figür sizi etkilemiştir? Neden?

Kitapta yer alan tarihî şahsiyetlerin hemen hemen tamamı beni etkilemiştir diyebilirim. Ancak yine de bunlar içerisinde dört figür, daha bir ön plana çıkmaktadır: Emîr Mevdûd, Emîr Belek Gazi, Sultan Nûreddin Mahmud b. Zengî, Sultan Salâhaddîn Eyyûbî… Çünkü bu dört figürün dördü de hayatları pahasına da olsa İslâm dünyası ve dolayısıyla Müslümanları korumak için var güçleriyle insanüstü bir mücadele sergilemişlerdir.

En ilginç başlıklardan birisi de Hezarfen’den evvel Selçuklular tarihinde uçmak isteyen kişi… Kısaca bahsedebilir misiniz?

Batı aklıyla düşünen siyasetname yazamaz
Gerçek Hayat

Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan, 1162 yılında Bizans İmparatorluğu’nun merkezi İstanbul’a bir diplomatik ziyaret düzenledi. Sultan burada İmparator Manuel Komnenos tarafından son derece nazik ve iyi karşılandı. Sultanın onuruna ziyafetler verildi, yarışlar düzenledi, hediyeler sunuldu ve çok sayıda etkinlik yapıldı. Sultan Kılıç Arslan sarayda ağırlandı. Sultanın beraberinde bulunan 1000 kişinin içinde bir memur, bütün bu gösterilere karşı jest olsun diye bir uçuş gösterisi sunmak istedi ve İstanbul’da bulunan surlara ait kulelerden biri üzerinden ve paraşüte benzer bir kıyafet ile uçuş denemesinde bulundu.

Selçuklu tarihini anlamadan Osmanlı tarihini anlamak mümkün müdür?

Elbette mümkün değildir. Ben derslerimde ve konferanslarımda hep bir şeyin altını çizerim; Osmanlı’da uygulama, gelenek, sistem ve teşkilât bağlamında ne varsa bu dönemden daha önce Selçuklularda hepsi mevcuttur. Osmanlı bunları sıfırdan keşfedip ortaya koymuş değildir. Osmanlı’nın yaptığı, Selçuklu’da gördüğü sistemleri örnek almak ve bunları daha mütekâmil (mükemmel) hâle getirmek olmuştur. İşte bu yüzden Osmanlı tarihi çalışan veya okuyanlar, bu dönemi anlayabilmek ve doğru kararlar verebilmek için Selçuklu tarihini okumak ve anlamak zorundadır.

  • MUHARREM KESİK
  • 1969 yılında Giresun’da doğdu. 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1999’da “Sultan I. Mesud Devri Türkiye Selçukluları Tarihi (1116-1155)” adlı teziyle doktor unvanını aldı. 2012’de Doçent unvanı aldı. Halen İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde Profesörlük kadrosunda görevini sürdürmekte olup İngilizce ve Arapça bilmektedir.