Tazminatta da mı coğrafya kader?
Bir ay kadar önce ünlü bir teknoloji haber sitesinin ofisinde patronla çalışan arasındaki tartışmada patronun çalışanına saksı fırlatması ve akabindeki olaylar sosyal medyada günlerce bir numaralı gündem oldu. Taraflar işlerinin tabiatı gereği olsa gerek tüm süreci sosyal medya adreslerinde bölüm bölüm yayınladılar. Bu sırada pek alışkın olmadığımız bir bilgiyi öğrendik. Çalışan uğradığı zarara binaen patrondan 5 milyon TL tazminat istemiş. Patron bu bilgiyi çok ayıp bir şeymiş gibi anlatırken, çalışanı da utana sıkıla, “Rakamı avukatım belirledi” açıklaması yaptı.
Türkiye’de bir süredir tartışılan bordrolu çalışan ile şirket sahiplerinin gelirde ve vergide orantısız dağılımına ek olarak mağduriyetlerin ardından oluşan eksik adâlet duygusu toplumda fay kırıkları oluşturuyor. Bu durum bir an önce düzeltilmeli; şirketlerin kârlılığının, toplumun adalete olan güven duygusundan daha önemli olmadığı gösterilmeli.
Türkiye'de tazminat konusu her yönüyle sıkıntılı. Bizde bir patronun öfkeyle saksı fırlatması, işçinin hayatını tehdit eden bir davranış olmasına rağmen çoğu zaman “sinir anı” diye geçiştirilir. Mahkemeler bile böylesi vak’aları ağır bir kusur değil, ufak bir iş kazası gibi görmeye meyillidir. Çünkü bu coğrafyada tazminat kültürü, çoğu zaman “helalleşme” ya da “uzlaşma” kisvesiyle bastırılır.Oysa Batı’da aynı fiil, sadece bir işçi-işveren anlaşmazlığı değil; toplum düzenini sarsan, milyonlarca kişiye ders olması gereken bir vak’a olarak ele alınır. Bizim “iş kazası” dediğimizin orada “milyar dolarlık dava”ya dönüşmesinin asıl sebebi işte bu fark.
Yabancı şirketlere bu tolerans niye?
Ara sıra medyamızda başta teknoloji şirketlerine olmak üzere uluslararası dev firmalara ceza kesildiğine dair haberler görüyoruz. Haberlerin ortak dili “Falanca şirkete rekor ceza” şeklinde oluyor. Ancak haberlerin detayına baktığımızda fark ediyoruz ki neredeyse “Amerika’da işportacıya kesilir” denilecek cinsten bir rakam. Bu şirketler için sakız parası sayılabilecek 5 milyon TL, 10 milyon TL gibi rakamlar olduğundan çok yüksekmiş gibi değerlendiriliyor. Ancak burada tek kusur medyada değil. Zaten Türkiye’de şirketlere ABD ve Avrupa'daki gibi yüksek cezalar kesilemiyor. Bunun sebepleri hukukçular tarafından da şöyle açıklanıyor:
ABD’deki jüri sistemi, hâkim yerine halkın karar vermesine izin veriyor.
ABD’de cezalandırıcı tazminat uygulaması var ve "zenginleşme yasağı" gibi sınırlayıcı bir kural yok. Türkiye'de ise haksız fiil davalarında cezalandırıcı tazminat yok; kanunda yer almadığı halde "mânevî tazminat zenginleşme aracı olamaz" içtihadı nedeniyle tazminatlar düşük tutuluyor.
Yargıtay, yüksek emsal olabilecek kararları bozunca hâkimler de temkinli davranıyor, tazminatlar "kendi cebinden çıkıyormuş gibi" düşük veriliyor.
Diğer bir neden de toplumda tazminat kültürünün yerleşmemiş olması. Bunun da başlıca nedeni davaların davacılara olan maddî yükü. Türkiye’de ise açılacak bir tazminat davası için talep edilen rakamın yüzde bilmem ne kadarı harç ödenmesi ise bu tür davaların açılmasında en mühim engel. Yani dava açma, mahkeme ve avukat giderleri çok masraflı olduğu gibi süreçler de uzun sürdüğü için yaşanan zaman kaybı tazminattan gelecek miktarı karşılamaktan uzak.
Ancak bu tip sorunlar devletin önünde engel değil. Dünyadaki misallerinde olduğu gibi kusuru açıkça ortada olan şirketlere ABD, Avrupa standardında bir dava pekâlâ açılabilir. Türkiye üzerinden milyarlarca dolar para kazanan şirketler, işledikleri karanlık suçlar için hak ettiği cezayı almalı.
Cezalar caydırıcı olmalı
ABD ve Avrupa’da cezalandırıcı tazminatlar, yalnızca zararı telafi etmekle kalmıyor; şirketleri ve sektörü caydırmayı hedefliyor. Mesela, glifosat içeren Roundup ilacının kansere yol açtığı iddiasıyla Monsanto’ya karşı açılan davalar bu farkı çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
2018’de Kaliforniya’da okul bahçıvanı Dewayne Johnson, Roundup’ın lenf kanserine neden olduğunu ispatladı. Jüri, Monsanto’nun kullanıcıları uyarmadığını ve kötü niyetli davrandığını tespit ederek 289 milyon dolar tazminat ödenmesine hükmetti. Bu dava, binlerce kişinin Monsanto’ya karşı dava açmasının önünü açtı; şirket, on milyar doları bulan uzlaşma ödemeleri yaptı.
Philip Morris, R.J. Reynolds, Brown & Williamson ve Lorillard gibi büyük tütün şirketleri, eyaletlerin sigara kaynaklı sağlık harcamaları nedeniyle açtığı davalar sonucunda 206 milyar dolar ödemeyi kabul etti. Bu, yalnızca geçmiş zararın karşılanması değil; aynı zamanda tütün endüstrisi için caydırıcı bir dönüm noktası oldu. Anlaşmanın bir bölümü doğrudan halk sağlığı programlarına aktarıldı.
Takeda Pharmaceutical, diyabet ilacı Actos’un kanser riskini gizlediği için 6 milyar dolar tazminata mahkûm edildi.
Chicago polisinin sahte delil ve zorla itiraf yoluyla hapse attığı Marcel Brown, 10 yıl sonra aklandı. Kendisine 50 milyon dolar tazminat ödenmesine hükmedildi ve bu, ABD’deki en büyük yanlış hüküm tazminatı oldu.
Tarihin en büyük muhasebe yolsuzluklarından biri olan Enron skandalında, yatırımcı ve hissedarlara toplam 7,2 milyar dolar tazminat ödendi.
Volkswagen’in “Dieselgate” skandalında 30 milyar doları aşan ödemeler yapması, Johnson & Johnson’ın talk pudrası nedeniyle 2 milyar doların üzerinde tazminata mahkûm edilmesi ve Facebook’un Cambridge Analytica skandalında 725 milyon dolarlık uzlaşmaya zorlanması, modern hukuk sistemlerinin caydırıcı gücünü gösteriyor.
ABD’de bir restoranda sıcak kahve nedeniyle yaralanan Stella Liebeck’e 2.9 milyon dolar tazminat ödenmesi kararı, basit bir tüketici davasının bile nasıl büyük sonuçlar doğurabileceğini ispat ediyor.
Bizim canımız bahçıvan Johnson ya da Stella Liebeck’ten daha değersiz değil. Vatandaş bu tip uluslararası davalarla baş edemiyorsa devlet bunlarla uğraşmalı. Alınacak tazminat sadece devletin kasasına girse ona da razıyız.
- Rus mahkemesinden ibretlik karar
- Mesela Rus Mahkemesi geçen yıl karara bağlanan YouTube davasında ibret-i âlem için öyle bir karar verdi ki ceza miktarının telaffuzuna Kremlin sözcüsünün bile dili dönmedi.
- Video platformu YouTube, 2020 yılından başlayarak, Rus devlet kanallarının yayınlarını engellemeye başlamıştı. Bu durum 2022’deki Rusya-Ukrayna savaşından sonra daha da arttı. Moskova buna tepki gösterince Google'ın yerel iştiraki 2022 yılında iflas ilan etti ve şirket Rusya'da reklamcılık gibi ticari hizmetlerini sunmayı durdurdu.
- Ardından Temmuz 2022'de Rusya, Ukrayna propagandası yapan videolara müdahale etmediği için Google'a 21.1 milyar ruble gibi astronomik bir para cezası verdi.
- Google, Rus kanallarını kısıtlayıp, aleyhte olan muhtevayı sınırsızca yayınlamaya devam etti. Bunun üzerine Rus mahkemesi 2024 yılında Google'a iki undesilyon ruble (iki rakamının ardından 36 sıfır) para cezası verdi. Dolar bazında 21,6 desilyon dolar ediyor.
- Ödenebilecek bir miktar olmasa da bu para cezasının sembolik değeri var. Siyasi, ekonomik, sosyal türlü çıkarları için dünyayı dilediği gibi yönlendiren uluslararası şirketlerin yaptıklarına toplumun nazarını çekmesi ve emsal olması açısından çok önemli.
Abone olmak için: www.birlikte.com.tr/gercek-hay..